“İslâmî-Türk edebiyatının (eseri elimize geçebilen) ilk yazarı, Yûsuf Has Hâcib’dir.
Yûsuf Has Hâcib, M. XI. Asır başlarında (bir hesaplamaya göre 1017 yılında) Türkistan’da Balasagun şehrinde doğmuştur. Eserini tamamladığı 1069-1070 târihinde elli yaşında hattâ bu yaşı aşmış durumda olduğunu kendisi söylediği için, bu târih, doğruya yakın sayılabilir...
Yûsuf’un doğduğu Balasagun şehri, adı destanlara işlenmiş bir Türk beldesi idi. Aynı şehir, Karahanlılar devri’nin de sayılı medeniyet merkezlerindendi. Ancak, Yûsuf’un gençliğini nerede geçirdiği, hangi ilde, hangi medresede, kimlerden ders gördüğü bilinmiyor. Bize bıraktığı esere ilâve edilmiş bâzı önsöz’ler onun Balasagun’da doğduğunu, dindarlığıyle tanındığını, asîl bir âileden gelip asîllere mahsus bir dil kullandığını bildiriyorlar.
Yine bize bıraktığı esere bakarak, İslâmî Türk edebiyâtının bu ilk yazarı için, iyi tahsil görmüş, bilgiye kıymet veren, iyi düşünen, iyi yazan, aydın bir ilim, fikir ve sanat adamıydı demek mümkündür.” (1)
“Yûsuf Has Hâcib tarafından yazılan ve bugün, hâlâ, “İslâmî Türk edebiyâtının ilk eseri” olmak sıfatını muhâfaza eden kitabın adı Kutadgu Bilig’dir.
Kut, Türkçede, saâdet demek, devlet demektir.
Kutadgu Bilig, kutluluk bilgisi, saâdet bilgisi; devlet olma bilgisi; devlet idâresi bilgisi mânâlarında bir addır. “ (2)
Reşit Rahmeti Arat, bugünkü Türkçe’ye tercüme ettiği Kutadgu Bilig’in takdîminde şu görüşlere yer vererek, eser hakkında bizi uyarıyor:
“Türk cemiyetinin teşkilâtı bakımından olduğu gibi, fikir hayatı bakımından da çok mühim bir devrin aynası olan Kutadgu Bilig’den türklük bilgisi sâhasına bir çok yeni noktaların eklenmesi hususunda, istifâde edileceğinden hiç şüphe etmiyorum. Yusuf Has Hâcib’in bu eserinde, türk dili ve edebiyatından başka, türk ictimaîyâtı, türk tarihi ve umûmiyetle türk kültür tarihi ile uğraşanlar da kendin sâhalarını aydınlatacak bir çok parıltılar bulacaklardır. Bu eser türklerin bilhassa bugün mensûp bulundukları kültür muhitine giriş devrini içine alan bir zamanda yazılmış olduğundan, onların dünya görüşünü, kıymet hükümlerini ve karşılaştıkları mes’elelerin hall tarzını ortaya koymak hususunda faydalı olabileceği gibi, temasta bulundukları kavimler bakımından da istifâdeli olacaktır.”(3)
Kutadgu Bilig’den, takriben 350 sene önce yazılan Orhun Kitâbeleri/Göktürk Kitâbeleri, Türklerin ne kadar derin ve zengin bir kültürle donatılmış olarak olduklarının ve bilgi seviyelerinin ne kadar çağları aşan bir mertebede bulunduğunun ispatıdır. Bu âdil, üstün ve zengin kültürle kaynaşan İslâmî değerler, büyük bir medeniyetin inşâcısı olarak Yûsuf Has Hâcib ve Pîr-i Türkistan Ahmed Yesevî ile, muhteşem bir fikir hazînesi hâlinde ortaya çıkar.
Yûsuf Has Hâcib; mesnevî nazım şekliyle, arûz vezniyle ve beyit tarzında yazdığı Kutadgu Bilig’i (1069-1070) bitirdikten sonra, onu, Karahanlı hükümdarı Tabgaç/Tafgaç/Tamgaç/Tavgaç/Uluğ Kara Buğra Han’a takdîm eder ve bunun üzerine kendisine “hâcib”lik ünvanı verilir.
Hâciblik, o devirde, vezirlik ve ordu komutanlığından sonra hükümdar ile halk arasındaki irtibatı sağlayan en büyük devlet makamıdır. Tabiî ki, Yûsuf Has Hâcib, aynı zamanda, büyük bir şâir ve fikir adamı olarak da bugüne intikal eden eseriyle gönüllerde taht kurmuştu.
Dr. Arslan Tekin, “Kutadgu Bilig’i Bilmeyen...” başlıklı yazısında şöyle diyor: “Devlet adamlarının başucu kitabı Kutadgu Bilig olmalıdır. İranlılar Kutadgu Bilig için “Şâhnâme-i Türkî” (Türk’ün Şehnamesi) demişler. ..
Yusuf’un 1070’te Ulu Buğra Han’a sunduğu Kutadgu Bilig, Türklerin İslâmiyeti kabulünden sonra ortaya konan ilk eserlerdendir. Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk’ü (1072) de aynı dönem içindedir. Yusuf da Türkçüdür, Kaşgarlı da...Yine aynı dönemden Ahmet Yesevî de Türkçüdür!..
Kutadgu Bilig’e manzum kaleme alınmış didaktik bir roman diyebiliriz. Kutadgu Bilig’i kavramayanlar, kavramak istemeyenler, devleti yönetmeye talip olmasınlar!...” (4)
Son cümleyi tekrar edeyim: “Kutadgu Bilig’i kavramayanlar, kavramak istemeyenler, devleti yönetmeye talip olmasınlar!”
Çünkü...
Nihat Sâmi Banarlı’nın târîfine göre: “Eserin esas mevzûu: Cemiyet hâlinde yaşayan insanları, maddî ve mânevî bakımlardan mes’ûd edecek yollar bulmaktır; bu yolları bir sosyal nizam içinde, bir hukuk prensibi, bir idâre disiplini, bir dünyâ ve âhiret problemi hâlinde düşünmek; öyle sistemleştirmek ve bütün bunları hâkanlara duyurmak görüşler ve öğütler hâlinde ifâde etmektir.
Bunun için eserde dört şahıs konuşturulur:
Bunlar, biri adâlet’i, ikincisi saâdet’i,üçüncüsü akıl’ı, dördüncüsü de kanaât ve âkıbet’i temsil eden allegorique şahsiyetlerdir.
Adâlet, Gündoğdu isimli bir hükümdardır.
Saâdet, Ay-Toldı adında bir vezirdir.
Akıl’ın adı Öğdülmiş’dir ve vezirin oğludur.
Kanaât ve âkıbet de Odgurmuş adında bir zâhid’dir ki kitapta Öğdülmiş’in akrabâsı olarak gösterilir.” (5)
Yûsuf Has Hâcib, 6645 beyitlik Kutadgu Bilig’in son beyitlerinde, Türkçe sevdâsını, doğru söz söylemenin ne demek olduğunu, bu sözleri ne zaman, ne kadar zaman dilimi içersinde söylediğini, bundaki maksat ve hedefinin neler olduğunu şu mısrâlarıyla ifâde eder:
“İşte ben bilgi isteyerek, ona el uzattım; sözü söze katarak, dizip, sıraladım.
Bu türkçe sözü yabânî geyik gibi gördüm; onu yaaşça tuttum, aldatarak, kendime yaklaştırdım.
Okşadım, ısındırdım, çabucak bana gönül verdi; yine de ara-sıra ürüyor, korkuyor.
Ele geçirdiğim gibi, sözü tâkip ettim; onun miski güzel kokular saçmağa başladı.
Sözü doğru söyledim, o sert ve acı oldu; doğru söze tahammül eden akıllı adamdır.
Okuyana fazla ağır gelmesin, ben uzun-uzadıya izah ederek, özrümün bağışlanmasını istedim.
Doğru sözden başkasına söz deme; doğru ile eğri arasındaki fark beyaz ile siyah arasındaki fark gibidir.
Hayatımda bu sözleri söylediğim zaman, sene dört yüz altmış iki idi.
Bu sözleri tam on sekiz ayda söyledim; sözleri toplayıp, derleyerek, seçtim ve ayırdım.
Çeşitli çiçekler yaygısı gibi, kokusu miske benzer; ben bunu düzene koyup, tamamladım ve her kesin istifâdesine arzettim.
Ne kadar söylense bile, sözü kim tüketir, o pınarlar aasından durmadan akar, gider.
Ey Yûsuf, gerekli ve doğru sözü söyle; gereksiz sözü gizle, onun zararı dokunur.
Sözü çok söyledin, dikkat et, tâzeliğini kaybetmesin; çok sözden insan usanır ve bıkar. “ (6).
Yûsuf Has Hâcib; 6623. beyitte, “Hayatımda bu sözleri söylediğim zaman, sene dört yüz altmış iki idi.” diyor.
Bunu, şu anda kulandığımız milâdîye çevirirsek; (462x0.97=448.14) eder. (0. 14)’dü atıp, 448’e 622’yi eklersek (448+622=1.070) milâdîye ulaşırız. Bu rakama, 6624. Beyitte ifade edilen (on sekiz ay) ilâve edilince de, Kutadgu Bilig’in ne zaman biritildiği ortaya çıkar.
Kutadgu Bilig’i tahlile çalışanlar, umûmî olarak, ona, yuvarlak ifadeyle ya “didaktik” bir eser, ya “nasihatnâme” yâhut da “siyâsetnâme” deyip işin içinden sıyrılmaktadırlar. Bunların hepsi de doğrudur. Fakat, bu, kolaycılıktır.
Bunun için çok da düşünmeye gerek yoktur. Zîrâ; “Binlerce sene yaşasan bile, sonunda öleceksin; dünyayı ne kadar toplasan da, bir gün bırakıp gideceksin. “(6636. Beyit); “Bu dünyanın her tarafı zevkle doludur; onu bırak, öteki dünyaya bak.” (6642. Beyit); “Dilini tut, boğazına hâkim ol, çok uyuma, gözünü yum, kulağını tıka ve böylece huzûr içinde yaşa.” (6643. Beyit); “Ey rabbim, bütün müminleri affet; bol rahmetini onlardan esirgeme.” (6644. Beyit) ve “Peygamberimize ve onun dört arkadaşına da binlerce selâm ulaştır.” (6645. Beyit)
Kutadgu Bilig, tabiî ki, bir nasihat kitabıdır. Kutadgu Bilig; Türkçe’yi savunması ve hem de, bu yolla Türk milletinin gelecek nesillerine neler yapması gerektiğini estetik bir edâyla bildiren bir nasihat kitabıdır.
Sosyolojik mânâda, ferdî kıymet hükümlerini cemiyet ve devlet nizâmı içersinde selâhiyet ve mes’uliyet sâhiplerinin nazarıyla terennüm eden bir şaheserdir. Ahlâkî değerleri, ‘ahlâk terbiyesi’ üzerinden sistemleştiren, Türk’ün târihî millî kültür unsurlarının İslâmî îmânla ve amelle kaynaşmasına vesîle teşkil eden bir ilim kıtabıdır.
Kutadgu Bilig; çok yönlü olarak tahlil edilmelidir. Ne yazık ki, Türk münevveri ve gençliği, Kutadgu Bilig’i de, Kâşgarlı Mahmud’un Dîvanü Lügati’t Türk (1072) adlı eserini de yeterince tanımıyor.
Bugünün şartlarında, ondan, edebiyatçıların, sosyologların, felsefecilerin, ilâhiyatçıların, eğitimcilerin, elbette ki, siyâsetçilerin ve hattâ estetikçilerin alacakları çok hisse vardır.
Nihad Sâmi Banarlı: “eserde dört şahıs konuşturulur” demektedir. Öyleyse; Kutadgu Bilig’e, ‘manzûm bir tiyatro eseri’ dememizde de hiçbir engel yoktur.
Çünkü; “eserde konuşturulan dört şahıs”tan başka; “Ay-Toldı’nın Hâcib ile buluşmasını sağlayan Küsemiş, huzura kabulü sağlayan Hâcib, arada hizmet gören Oğlan, haber getiren Yumuşcı ve zahidin yanında çalışan Kumaru” (7) bu manzûm tiyatronun dîğer tâlî kahramanlardır.
Kutadgu Bilig; sâdece kendi zamanına münhasır değil; bugünlerin dünyasına da ışık tutan, feyiz ve fazîlet saçan, Türk ve Türk İslâm medeniyetinin parlak sayfalarının terennümüdür.
Becerebilenler, ondan pek çok hisse alabilirler!..
KAYNAKLAR
Nihad Sâmi Banarlı, Resimli Türk Edebiyâtı Târihi, Millî Eğitim Basımevi, İstanbul 1983, Sf. 230-231
A.,g.,e., Sf. 232
Yûsuf Has Hâcib, Kutadgu Bilig, Çeviri: Reşit Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 1974, Sf. VIII-IX
Dr. Arslan Tekin, Kutadgu Bilig’i Bilmeyen, Yeniçağ Gazetesi, 31 Mayıs 2019, Sf. 5
Banarlı, a.,g.,e., Sf. 235-236
Arat, a.,g.,e., Sf. 475 (6616-6628 arası beyitler)
Prof. Dr. Mehmet Öz, Kutadgu Bilig’de Devlet ve Toplum Anlayışı, Türk Yurdu Dergisi, Yıl: 108, Sayı: 386, Ekim 2019, Sf. 37
ÇINGI DERGİSİ, SAYI:61, MAYIS-HAZİRAN 2020, SF. 6-9