Bir mecliste büyükler şakalaşırken “Selâmünaleyküm” diye biri geldi. Herkes ayağa kalktı, elini sıktı. Babam istifini bozmadı, “hoş geldin” de demedi. Yüzü asıldı birden. Az sonra kalktı oradan…
Sordum:
-Baba, siz …. Amcayla küs müsünüz, diye… bir süre cevap vermedi. Demek ki çok zor bir soru sormuşum…
Epey zaman sonra:
-Oğlum, eteği pis bu deyyusun. Böylelerle ne küs ne barışık olmak zordur. Eve, ocağa uğratılacak adam değil… dedi.
“Eteği pis” sözünün anlamını çözdüğüm zaman “etek düşkünü, uçkuru düşük, hovarda, ardından zampara”yı da öğrendim ama çok insanın bunlara babamın gösterdiği tepkiyi gösterdiğine şahit olmadım.
Kadınlarla gizli kaçamak oluşan bu kirli ilişkide erkeğe verilen sıfatlar sanki üstünlük madalyası gibiyken kadınlara aşağılayıcı sıfatlar yakıştırılmasını hiç anlayamadım.
“Zina’’dır bu gayrı meşru müşterek ilişkinin adı ve mutlaka iki tarafı vardır. Zinaya verilen çeşitli kaypak unvanlar sosyal çevreye göre değişir.
Tarihin en eski kirli çamaşırıdır zina ve fuhuş. Genelde gizli oluşan bu hayasızlığın birebir olanına zina, açıkça bilinenlerin yaptığına fuhuş denir.
İslâm hukukunda, şikâyete bağlı olmayıp re’sen kovuşturulan bir suçtur zina. Bu uzun konuya girmeyeceğim.
Eski Türklerde zina kavramı var mı?
Böyle bir kavram nasıl olsun ki?...
Göktürklerde töre/kanunun genel adı "Yol" idi. Herkes belirlenen bu "yol" da yürümek zorunda olup “Yol”dan dürüstçe yürümeyenlerin sonu ölümdü.
Söz gelimi, gayrı meşru ilişki zaten olamazdı ama evli kadına tecavüz edenler ölümle cezalandırılırdı.
Türk olmayan bir kızı zorla kaçıranlar, kızla evlendirilme yanında diyet ve para cezası ile cezalandırılırlardı. Diyet, mağdura para cezası ödenmesi demekti.
Ünlü Arap Gezgini İbn-i Fadlan'ın naklettiğine göre “Türkler apaçık gezseler de asla zina olmazdı çünkü cezası ölümdü!
Göktürk ülkesinde zina yapan bir Çinli Prensesin bile kendi kılıcı ile öldürdüğünü yazar tarihler.
O devir Çin kaynaklarında bunun bir "vahşet" olduğu yazılıdır.
Günümüzde bu tür gayrı meşru ilişkilerin merkezinde bazı yöreler, dindar bilinen zümrelerle aydın, çağdaş olduğunu söyleyenler vardır…
Öyle ki elinde pankartla “Kadın hakları” savunucusu görüntüsü verenler arasından bile zorla tecavüz suçu işleyenler çıktı şimdilerde.
TBMM’nde siyasi kamplaşma uğruna bu tür tecavüzcüleri savunur duruma düşen hanım vekiller gördük.
Bir genel başkan bu sebeple baskılar üzerine makamından ayrılmış ama devamlı el üstünde tutularak vekilliği devam ettiriliyorsa, orada böyle bir suçu topluca kabullenme, suçluyu ödüllendirme yok mudur?
Bir olayda şikâyetçi var, delillerle durum kanıtlanmış ise bunu savunmak suça iştirak etmektir.
Türkiye’deyiz. Adımız Türk, inanç kimliğimiz Müslüman ama taciz ve tecavüzün önü kesilmiyor.
Hukuk/töre caydırıcı olamıyorsa, suçluları koruyan bir zırh olarak kullanılır her zaman.
Göktürkler devrine mi gitsek?...