Kanal 7 Ankara Temsilcisi Mehmet Acet'in sunduğu İskele Sancak, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ı konuk etti Arınç gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu. Arınç, 'Abdullah Gül AK Parti'nin başına geçer mi?' şeklindeki soruya "Sayın Başbakanımız Cumhurbaşkanı olacaksa, ondan sonra siyasi hayata devam etmek isterse, başımızın üstünde yeri var. Bu 'mutlaka partinin başına geçsin' demekle de olmaz. Hepimiz bu parti için çalışmayı öncelikle kendimize vazife bileceğiz. Zaten öyle bir insanı partimiz en iyi yerde değerlendirir" dedi.
"BAŞIMIZIN ÜSTÜNDE YERİ VAR"
Arınç, Kanal 7 televizyonunda canlı yayınlanan "İskele Sancak" programında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu, soruları yanıtladı.
"Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün AK Parti'nin başına geçmesini arzu eder misiniz" yönündeki soruyu Arınç, şöyle yanıtladı: "Abdullah Bey Cumhurbaşkanlığını başarıyla şu ana kadar 10 üzerinden 10'la götüren bir arkadaşımız. Partimizin kurucularından, ilk Başbakanımız, böyle bir insanın, eğer tekrar adaylığını koymayacaksa ve Sayın Başbakanımız Cumhurbaşkanı olacaksa, ondan sonra siyasi hayata devam etmek isterse, başımızın üstünde yeri var. Bu 'mutlaka partinin başına geçsin' demekle de olmaz. Hepimiz bu parti için çalışmayı öncelikle kendimize vazife bileceğiz. Zaten öyle bir insanı partimiz en iyi yerde değerlendirir. Yani böyle 'partinin başına geçsin' dersek, bu herhalde şık olmaz. Partinin başına da geçer mutlaka ama partiye geçmesi önemli olan. Abdullah Gül Bey hiçbir zaman Mustafa Sarıgül değil ki, başımızın tacı. Fevkalade pırıl pırıl bir insan. AK Partimizin bu başarılara ulaşması için Cumhurbaşkanı seçilinceye kadar bütün gücüyle çalışmış, halkın sevgilisi haline gelmiş bir insan. Tekrar dönecek olursa partimizle bütünleşirse başımızın üstünde yeri var, ne demek."
SOKAK EYLEMLERİ
Sonbahar sendromu, çıkan eylemler ve beklentilere ilişkin soru üzerine ise Arınç, "Bugün bir haber vardı, herkesin dikkatini çekmiştir 'Taksim'deki yayalaştırma projesi bitti' diyor. Bu güzel bir şey, demek ki, o olaylardan sonra sükunet avdet etti. Esasen ana proje olan konu bitmiş durumda. Şimdi önemli olan birileri için Gezi Parkı'nda ne yapılacağı konusu. Onu da Başbakanımızın vaadi var, yargı sürecini bekliyoruz. 'Yargı süreci bittikten sonra da İstanbulluya soracağız' diyor, daha ne desin bir Başbakan. Şimdi onun gibi 'ODTÜ'de şu var, bilmem nerede şu var' demeye kalkmayacağız. Bunların hepsi o yasa dışı örgütlerin bir şekilde sokak işgallerini yapmak için bahane aradığı yerler. Orada o bahaneyi, bir başka yerde başka bahaneyi bulacaklar. Hepsinden bizim haberimiz var bir, ikincisi de kendileri de zaten ne yapacaklarını ilan ediyorlar. Bu bir psikolojik savaştır. Yani 'Türkiye'yi yönetilemez bir ülke haline getireceğiz' iddiası, hükümeti yıpratacağız iddiası. seçimlere yönelik, Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik adeta bir ajitasyondur. Bunlardan hepimiz farkındayız" yorumunu yaptı.
Eylemcilerin yasal haklarını sonuna kadar kullanabileceklerini belirten Arınç, "yakmak, yıkmak, kamu malına zarar vermek, masum insanların hürriyetlerine engel olmak" gibi olaylara ise izin verilemeyeceğini ifade etti.
SURİYE MESELESİ
Türkiye'nin dış politikadaki imajı, yalnız kaldık duygusu yaşanıp yaşanmadığı sorusu üzerine ise Başbakan Yardımcısı Arınç, şunları söyledi: "Türkiye fikren bir doğruyu savunurken, sizin yanınızda olanlar vardır ama sizin kadar iddialı değillerdir. Sizin kadar ellerini taşın altına koymuyor olabilirler. Hem o ülkelerin bulundukları yerler itibarıyla hem iç politikaları itibarıyla onlar açısından haklı olabilir. Mesela Suriye'ye kimyasal silah kullanıldıktan sonra, ABD bir müdahalede bulunmak istedi. Aslında bunun BM tarafından Güvenlik Konseyi'nde alınacak kararla bir yaptırım olarak uygulanmasıdır. Ama öyle bir BM ve öyle bir Güvenlik Konseyi var ki, 192 ülke bir tarafa 5 ülkeden birisinin vetosu BM'yi fonksiyonsuz hale getiriyor. NATO ne yapabilir, Suriye bir NATO ülkesi değil, Suriye'de yaşananlar NATO'nun birinci derecede görev alanı değil, ne zaman görev alanına girer, bu olaylardan bir NATO ülkesi saldırıya maruz kaldığı zaman. Bosna'da binlerce Boşnak hayatını kaybetti. Srebrenitsa'dan sonra NATO veya üye ülkelerin bir kısmı koalisyon şeklinde müdahale ettiler. Kosova'ya müdahale edildi. Hadi Suriye'ye de böyle bir şey yapın. Mesela Almanya bir hafta sonra seçimleri var, iç politika malzemesi olmasın diye hükümet 'Kusura bakmayın orada çok kötü bir olay yaşandı ama ben bu işte yokum' diyor. İngiltere Avam Kamarası'na götürdü, reddedildi. Obama, kendi yetkisiyle yapabilirdi, o da siyasi bir tercihte bulundu.
Şimdi Türkiye bütün bunların yapılmasını arzu ederken, şu veya bu sebeplerle 'sen haklısın evet orada yaşanan bir insanlık trajedisidir ama ben şu anda fiili bir şey yapacak durumda değilim' diyorlar. Biz onlara kızarız, onları suçlayabiliriz ama bu neticeyi temin etmiyor. Dolayısıyla fikren bir insanın düşünce itibariyle mazlumun yanında yer alması alkışlanacak bir tavırdır."
"REJİM CEZALANDIRILMALI"
Arınç, Suriye'de 2,5 yıldır iç savaşta binlerce kişinin ölmesi, binlerce kişinin yerlerinden yurtlarından olması karşısında dünyanın hiçbir şey yapmayıp da kimyasal silah kullanımından sonra harekete geçmesinin bağışlanacak bir şey olmadığını vurgulayarak, "(Bugüne kadar neredeydiniz) demek hakkımız var. Bu kimyasal silahla saldırının sonucunda Suriye'deki rejimin cezalandırılması gerekirken, 'siz bunların yerini bize gösterirseniz ve bunları imha edersek, eh bundan sonra fiili bir şey olmayacak' diyor. 'Bu ölenler de öldü hadi ona da gözlerimizi kapatalım ama bundan sonrakileri bize verin bu işin dosyasını kapatmış olalım' diyorlar ifadesini kullandı.
"Biz bugün Suriye konusunda yalnız değiliz" diyen Arınç, şöyle devam etti: "Yalnızlığımız o ülkelerin Türkiye kadar etkin olamamasında, kararlı olamamasında, kendi çıkarlarını Suriye'deki trajediden üstün tutma noktasında. Mısır'da da aynı şeyi yaşamadık mı? Biz şimdi orayla bir an önce seçimlerin yapılması, siyasi tutukluların serbest bırakılması, uyduruk yargılamaların yapılmaması, bunları istiyoruz. Bunlar da insani amaçlıdır. 'Bir an önce anayasayı, seçimleri yapın', bunları istiyoruz. Mısır halkının demokratik tercihine biz saygı duyarız. Bizim dostluğumuz Mısır halkıyla, Suriye halkıyla olduğu gibi."
"SURİYE'NİN TOPRAK BÜTÜNLÜĞÜNDEN YANAYIZ"
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Türkiye'deki eylemcilerin mezhepsel konular nedeniyle gösteri yaptıklarına ilişkin soru üzerine, "Alevi-Sünni çatışması, bunları konuşmak bir gazeteci açısından ne kadar haklıysanız, ülke yönetimi ve ülke güvenliği bakımından bunlar kolay telaffuz edilecek şeyler değil. Olayın iki boyutu var. Mesela diyelim ki, Suriye'deki rejim Nusayri bir rejimdir. Baas Partisi yoluyla ve silahlı kuvvetler gücüyle Sünni çoğunluğa karşı bir tahakküm uygulamaktadır. Biz meseleye bu açıdan bakmıyoruz, mesele Esad'ın Şii veya Nusayri olması değil, dost olduğumuz zaman da Esad aynı Esad'dı. Biz bugün Suriye'nin toprak bütünlüğünden yanayız. Kesinlikle bölünmesini parçalanmasını buna yol açabilecek gelişmeleri istemiyoruz. İkincisi Suriye'deki dini etnik farklılıkların da bir arada yaşamasını istiyoruz" dedi.
CAMİ-CEMEVİ
Arınç, mezhepsel olaylara ilişkin ise şunları kaydetti: "Bin yıldır bir arada yaşayan, aynı inancın farklı yorumlanması sebebiyle, aynı dalın meyveleri, aynı ağacın meyveleri, zaman zaman karşı karşıya geldi. Türkiye'nin geçmiş müzmin hastalıkları bunlar. Bütün bunlar Türkiye'de ayrımcılığı körükleyen, ayrıştıran, ötekileştiren bir yapıydı. Biz 11 senede, çatışmaları ortaya koyabilecek ayrıştırmaları tamamen ortadan kaldırdık. Birinci sınıf vatandaşız, her birimiz diğerinin inancına saygı göstermeli. Fakat Suriye'de başlayan olayların Türkiye'ye en azından sınırımızdan itibaren, Suriye'deki rejimi rahatlatmak adına. Türkiye'nin Suriye'deki rejime karşı bakış açısını, en azından zarar vermek veya kendi içinde problemlerle karşı karşıya getirmek adına birtakım çabalar olduğunu biliyoruz. Gerçek Aleviler ile Sünniler arasında bugüne kadar hiçbir çatışma olmadı. Bundan sonra da olmayacak. Ancak bazı aşırı unsurların her iki tarafa da girmeleri mümkündür. Aleviler bu ülkenin has yurttaşlarıdır, inançları itibarıyla da saygı görmüşlerdir."
Cami-cemevi yan yana projesiyle ilgili tartışmalara ilişkin de Arınç, "Bazı taleplerde cemevlerinin ibadethane kabul edilmesi düşünülüyor. Biz laik bir devletiz, kimsenin ibadet usullerine, inançlarına karışmayız. Ama cemevi bir niyaz evi olarak, bir erkan evi olarak kabul edilmiş. Bir güzel Alevi'den dinlemiştim, 'Müslümanlar camide namaz kılarlar onların namaz yeridir, biz niyaz yaparız cemevinde bizim de niyaz yerimiz'. Böyle bir tarifi kim kabul etmez. Diyelim ki, onların inancında da ibadet böyle oluyor. İbadethane olarak da burayı arzu ediyorlar. Bu konuda da bir şey demeyeceğim. Tuzluçayır'da bir dernek aynı arsanın içinde bir yerde cami biraz ötesinde cemevi ortada bir aşevi kurmak için bir proje yaptı. Temelleri atıldı, yüzlerce insan bunu protesto etti. 'Siz bizi devletin dinine sokmaya çalışıyorsunuz, bizim istediğimiz bu değil'. Kardeşim bak orada cami varsa onun sahibi belli, senin de söylediğin şey ibadethane olarak kabul ettiğin de orada. İkisi de ibadethaneyse ikisinin de bir arada olmasından ne gibi zarar var sana göre? Bunu izah edemezler, neden ideolojik bakıyorlar.
Türkiye'de Mardin'e, Hatay'a giderseniz, İstanbul'un hemen hemen pek çok mahallesini dolaşırsanız. Sokağın başında cami, sokağın sonunda da havrayı görebilirsiniz. Hatta çan, ezan, hazan sesleri birbirine karışır. Hatay'da gördüğüm için söylüyorum, duvarları birbirine bitişik, duvarlarının birbirine bitişik olan ibadet yerlerine ses çıkarmıyorsun da cami ile cemevi diyelim ki aynı parselin içinde yapılıyorsa niye memnun olmuyorsun. Maksat başka, maksat taş atmak, yol kesmek. Böyle bir şey olamaz."
Arınç, siyaseti bıraktıktan sonra bağcılık işiyle uğraşacağını da sözlerine ekledi.