Samsun İlkadım Belediyesi Acem Tekkesi’nde ilki gerçekleştirilen “Töre Sohbetleri”nin konuğu Ondokuz Mayıs Üniversitesi(OMÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof.Dr. İbrahim Tellioğlu’ydu.
Töre Dergisi Samsun İl Temsilcisi Hasan Çakıroğlu tarafından gerçekleştirilen “Karadeniz’in Kültürel Dokusu” Programında Konuşmacı olarak katılan Prof.Dr. İbrahim Tellioğlu, Türkiye’de çözülmeye doğru gidilen şu dönemde her zamankinden daha çok birlik beraberliğe ihtiyaç olduğunu işaret etti. Tellioğlu, Kardeniz Bölgesinin tarihi dokusunu tarihi seyir içinde özetledi.
Karadeniz bölgesi, tarih boyunca pek çok millete ev sahipliği yaptığını Tarihi süreç içerisinde bölgede yaşayan topluluklardan bir kısmının izleri silinip giderken bir kısmının günümüze kadar yaşadığını söyleyen Tellioğlu; “Karadeniz bölgesinin bugünkü kültürel dokusu XI. yüzyılın son çeyreğindeki büyük Türk göçüyle birlikte şekillenmeye başlamıştır. 1016’da Anadolu’ya keşif seferi yapan Çağrı Bey bu ülkenin kendilerine yurt olabilecek bir yer olduğunu anladıktan sonra Selçukluların Anadolu’yu vatan edinme sevdası da başlamıştı. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasından kısa süre sonra Anadolu’ya akınlar düzenlemeye başlayan Selçuklular, 1054’te Kelkit vadisine girmişlerdi. Kaynaklar, bu akıncıların Samsun’un güneyine kadar ilerlediğini yazar. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra ise büyük bir nüfusla Karadeniz bölgesine yerleşmeye başladıkları kayıtlara geçmiştir” dedi.
Tellioğlu konuşmasına şöyle devam etti;“XV. yüzyılın ilk çeyreğinden sonlarına kadar Osmanlı Devleti Karadeniz’in sahil şeridini de ele geçirmesiyle bölgenin tamamında bir Türk devleti hakim oldu. Osmanlı hakimiyetiyle birlikte Karadeniz bölgesi esas itibariyle Müslüman Türk ve Ortodoks kültürlerin bir arada yaşadığı bir yer haline geldi. Dönemin kayıtlarında bu iki cemaatin birbirleriyle ilişkilerinin Osmanlı Millet Sistemi esasında devam ettiği, ne kitleler arası bir çatışma ne de Ortodokslarla devlet arasında kitlesel bir anlaşmazlık olduğuna dair bir kayıt yoktur. Ancak Osmanlı Devleti’nin gerileme döneminde ortaya çıkan ayrılıkçı düşünceler bölgede de etkisini gösterdi. Balkan Savaşlarından sonra başlayan kıpırdanmalar I. Dünya Savaşında iyice su yüzüne çıktı. Rus işgali sırasında Ermeni ve Rumların, Rus yanlısı bir tutum takınması bunun ilk açık delili oldu. Ruslar bölgeden çekilince bu iki topluluğun Türklerle bir arada yaşama ihtimali azaldı. Tarihe Pontus isyanı olarak geçen ayaklanma ile de Rumların bağımsız bir devlet kurma hayaline girişmesi ise Lozan antlaşmasında mübadele kararının alınmasına zemin hazırladı.1 Ocak 1923’ten itibaren yöredeki Rum Ortodoksların Yunanistan’a gitmesi ile Karadeniz bölgesindeki Ortodoks kültür sona erdi.BİRBİRLERİNİN KİM OLDUKLARINI HİÇ SORGULAMADILAR
XIX. yüzyılın sonlarında Kafkaslardaki Müslüman ahaliye yönelik Rus baskısı, Karadeniz bölgesinin bugünkü kültürel yapısında yer tutan göçleri de başlattı. Kafkasların kuzeyinden ve Gürcistan’dan Rus baskısına maruz kalan dindaşların Karadeniz bölgesine yerleştirilmesi önemli bir gelişme oldu. Müslüman Türklerce kardeş görülen bu topluluklarla ilişkiler Ortodoks kültürle ilişkilerden biraz daha farklıydı. Dindaşlarının bu topraklarda tutunmasına gönüllü olarak yardımcı olan Türk ahali, onlarla akrabalık bağı kurarak kısa sürede kaynaştı. Benzer bir durum, Balkan faciasından sonra bölgeye yerleşen ve büyük kısmı evlad-ı fatihan olarak yurtlarına geri dönen Türklerden oluşan ahali ile de yaşandı. Bu kaynaşmanın bir neticesi olarak Osmanlının son döneminde ortaya çıkan ayrılıkçı hareketlere bölgedeki Müslümanlar ortak tavır koydu. Cumhuriyetin kuruluşunda da birlikte yer alan bu unsurlar kader birliği yaptı. Mübadele ile birlikte ana yurtlarına geri dönenlerle birlikte Karadeniz bölgesinin bugünkü kültürel dokusu ortaya çıktı.Karadeniz bölgesinin bugünkü kültürel dokusunu layığı ile anlayabilmek için bu insanları bir arada tutan cevheri iyi analiz etmek gerekir. Karadenizlilerin zor günlerde can verirken birbirlerine ne kadar bağlı olduğunu, mutlu zamanlarında ne kadar kenetlendiğini anlamanın yolu, onların hangi tecrübelerden geçerek millet olduğunu kavramaktan geçer. Birbirlerinin kim olduğunu hiç sorgulama ihtiyacı hissetmeden nasıl bir olabildiklerinin sırrı onların beraber çektikleri acılarda yatar, beraber tattığı mutluluklarda gizlidir. Bu insanları Türk milletinin şerefli fertleri haline getiren tarihi tecrübe, büyük acılardan geçerek bugünlere ulaşmanın verdiği mutluluğun kısa bir özeti gibidir.
KARADENİZ İNSANI ÖYLE BİR SAĞDUYU SAHİBİDİR Kİ BİR ARADA YAŞADIĞI İNSANLARIN KİM OLDUĞUNA BAKMAZ, üLKESİ VE MİLLETİ İÇİN NE DÜŞÜNDÜĞÜNE KIYMET VERİR
Karadeniz insanı çalışkandır, tabiri caizse ekmeğini taştan çıkarır. Gurbete çıkarak onlar kadar başarılı olan ikinci bir insan topluluğu daha bulamazsın. Öyle bir özgüven sahibidir ki nafakasını helalinden temin etmek için dünyanın her yerine gider. Dini ve milli değerlerine sıkı sıkıya bağlıdır. Ülkesi ve milleti söz konusu olduğunda hiç ardına bakmadan ortaya atılır ve yaptığı fedakarlıklara tarihin şahit olduğu üzere görevini de layığı ile yerine getirir.Karadeniz insanı öyle bir sağduyu sahibidir ki bir arada yaşadığı insanların kim olduğuna bakmaz, ülkesi ve milleti için ne düşündüğüne kıymet verir. “İlkadım Belediyesi Acem Tekkesinde Samsun Töre Dergisi Temsilciliği Hasan Çakıroğlu’nun Gerçekleştirdiği program, Slâyt ve Film gösterileriyle son buldu.
VİDEO