Küresel Banka-Finans ve İstihbaratların, Amerikan hegemonyası ve yerli kompradorların işbirliği ile ülkemizde ilginç gelişmeler yaşanmaktadır.
Bu gelişmeleri, sırasıyla ele alacak olduğumuzda; Dış İşleri Bakanlığı yapmış ve sonrasında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına seçilmesinin akabinde AKP’nin Genel Başkanlığına atanmış ve Başbakan olmuş Ahmet Davutoğlu’nun tasfiyesi. Bir danışıklı dövüş olarak karşımıza çıkan ABD ve Türkiye’yi yöneten AKP’nin PKK ile olan gizli işbirliği. ABD-Türkiye-İran arasında gelişen ve İran’da Babek Zencani’nin tutuklanması ve idama mahkum olması ile Reza Zarrab’ın, ABD’de tutuklanması ve Türkiye’de 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet davası olarak bilinen Bakan ve Bakan çocuklarının karıştığı ancak ucunun Erdoğan’a kadar uzandığı şimdilerin uluslararası yolsuzluk davası. Burhan Kuzu ve Galip Ensarioğlu’nun katıldığı bir programda ‘’Oğlan bizim kız bizim’’ diyerek tanımladıkları Yargı erkinin AKP tarafından siyasallaştırılması ve Yargıtay-Danıştay ile Sayıştay başkanlarının eşleri ile birlikte Rize’de çay tarlasında mevsimlik işçi pozları. Son olarak da 100 yıllık yalan olan sözde Ermeni soykırım yasa tasarısının, Alman Federal Meclisinde oylanarak siyasi bir karar ile Türkiye’ye karşı ileride çok daha ciddi sonuçları olacak olan Ermeni sorunu konusu.
1-Hükümet darbesi ile Davutoğlu’nun tasfiye süreci:
Geçtiğimiz haftalarda açık bir hükümet darbesi yaşandı. Bunda herkes hemfikir… O kadar ki aslında AKP’liler bile bunun böyle olduğunu biliyor. Ama darbenin nedenleri üzerinde de durmak gerek. Darbe niçin yapıldı? İlk cevap tabii ki “başkanlık yolunun” açılması içindir. Tayyip’in başkan olmasının önünde pürüzler çıkarma ihtimali olan Davutoğlu’nun gönderilmesi işin görünürdeki boyutu. Fakat bu üstteki kabuk kazındığı zaman altından daha da cerahatli bir yara çıkıyor.
Başkanlık için verilen mücadelenin yanında AKP’nin ve Tayyip’in geçtiğimiz dönemle ilgili vermesi gereken önemli hesaplar var. Bunların bir kısmı ulusal sınırlar içerisinde verilecek hesaplar. Ama belki de bunlardan daha da tehlikeli olanlar uluslararası camiayı da ilgilendirenler.
Biraz düşündüğümüz zaman özellikle son yedi-sekiz yıllık faturanın aşırı kabarık ve baş ağrıtıcı olduğu hemen görülüyor. Açılım çözü(L)m(E) süreci, Dolmabahçe mutabakatı, Suriye politikasının çökmesi, El Nusra ve IŞİD terör örgütleri ile Türkiye’nin adının beraber anılır duruma gelmesi, Mavi Marmara ile başlayan İsrail-Türkiye krizi, düşürülen Rus uçağı ve MİT tırları olayı akla ilk gelecek başlıklar.
Hepsi de birbirinden ağır içerikli bu olayların sonuçlarının da bir o kadar ağır olacağı açıktır. Peki, bu ağır sorumluluğu Tayyip’in üstlenmesi beklenebilir mi? Tabii ki hayır.
“Onun gibi siyaset hayatı düzenli olarak birlikte hareket ettiklerini yarı yolda bırakmak ve satmakla geçen biri için en akla yakın yol “günah keçisi” yaratmak olacaktır.”
Dolayısıyla hükümet darbesinin “derin” anlamı da buradadır. Kısacası başta Davutoğlu olmak üzere yanacaklar, daha doğrusu ateşe atılacaklar var.Bunu Düşük Profilli Bin Ali Yıldırım’ın atandıktan sonra AKP grubunda ve memleketi Erzincan’da yapmış olduğu konuşmalar ile anlıyor ve ilerleyen zamanlarda da daha net göreceğiz.
2-ABD-AKP-PKK Gizli İşbirliği;
500 şehidimizin kanı ellerinizde…
Bir ülke düşünün. Kendisini yok etmek isteyen terör örgütü daha da güçlensin diye hava üslerini teröristlerin emrine sunmuş. Davutoğlu’nun gerek Dış İşleri Bakanlığı döneminde gerekse de Başbakanlığı döneminde Salih Müslim’in Türkiye’de resmi/gayri resmi karşılanmıştı. PKK’nın Suriye’deki silahlı kanadı olan PYD’ye ve YPG’ye silah mühimmat desteğinin verilmişti. ABD ile bunları Eğit Donat projesinde birlikte hareket edilmişti. Her gün askerlerimiz, polislerimiz gencecik vatan evlatlarımız PKK tarafından şehit ediliyorken, İncirlik’ten kalkan ABD uçakları PKK ile ortak operasyon düzenliyor. ABD şimdilerde aslında uzunca bir zamandır açıkça PYD-YPG’yi destekliyordu. Çünkü IŞİD’e karşı özel birliklerinin dışında bir ABD kara birliğini bölgeye sokmayacaktı. Tüm bunlar bilindiği halde Erdoğan ‘’Ya Türkiye ya PKK’’ diyerek ABD’ye tarafını belli et diye haykırırken ABD ‘nin yanıtı anında ve birkaç kez üst üste geldi. En son YPG’liler ile birlikte operasyonlara katılan ABD askerlerinin giydikleri kıyafette YPG’nin flamaları bulunmaktaydı.
“Söz konusu ABD’yse gerisi teferruat mı?”
“AKP artık hatasını gördü PKK ile mücadele ediyor. Biz de gerekirse binlerce şehidi göze alır bu mücadeleye katkımızı sunarız” bahanesiyle aklanamaz.
Neden mi? Yanıt basit…Eğer AKP PKK’ya karşı olsaydı, ve yukarıda belirttiğim öngörüleri hesaba katmış olsaydı ilk yapacağı iş İncirlik’i kapatmak olurdu.
3- Zarrab ve 17 Aralık Dosyasının 2. Perdesi;
19 Mart gecesi, yani Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklandığı gece, Türkiye gerçekten bayram yerine dönmüştü.
Bharara’nın dilekçesinden aynen aktaralım:
“Davalı muazzam servetini, kendisine birkaç ev, yatlar ve diğer varlıkları satın almak için değil, aynı zamanda Türkiye’de yozlaşmış politikacılara erişimi satın almak için kullandı. Zarrab, Türk yetkililere rüşvet vermekten 2013 yılında Türkiye’de tutuklandı. Suçlamalar düşürüldükten sonra, serbest bırakıldı. Türk savcı ve soruşturmadan sorumlu polis memurları görevden alındılar ya da tutuklandılar.”
Handan Ömer/Kapsamhaber
Bu gelişmeleri, sırasıyla ele alacak olduğumuzda; Dış İşleri Bakanlığı yapmış ve sonrasında Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığına seçilmesinin akabinde AKP’nin Genel Başkanlığına atanmış ve Başbakan olmuş Ahmet Davutoğlu’nun tasfiyesi. Bir danışıklı dövüş olarak karşımıza çıkan ABD ve Türkiye’yi yöneten AKP’nin PKK ile olan gizli işbirliği. ABD-Türkiye-İran arasında gelişen ve İran’da Babek Zencani’nin tutuklanması ve idama mahkum olması ile Reza Zarrab’ın, ABD’de tutuklanması ve Türkiye’de 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet davası olarak bilinen Bakan ve Bakan çocuklarının karıştığı ancak ucunun Erdoğan’a kadar uzandığı şimdilerin uluslararası yolsuzluk davası. Burhan Kuzu ve Galip Ensarioğlu’nun katıldığı bir programda ‘’Oğlan bizim kız bizim’’ diyerek tanımladıkları Yargı erkinin AKP tarafından siyasallaştırılması ve Yargıtay-Danıştay ile Sayıştay başkanlarının eşleri ile birlikte Rize’de çay tarlasında mevsimlik işçi pozları. Son olarak da 100 yıllık yalan olan sözde Ermeni soykırım yasa tasarısının, Alman Federal Meclisinde oylanarak siyasi bir karar ile Türkiye’ye karşı ileride çok daha ciddi sonuçları olacak olan Ermeni sorunu konusu.
1-Hükümet darbesi ile Davutoğlu’nun tasfiye süreci:
Geçtiğimiz haftalarda açık bir hükümet darbesi yaşandı. Bunda herkes hemfikir… O kadar ki aslında AKP’liler bile bunun böyle olduğunu biliyor. Ama darbenin nedenleri üzerinde de durmak gerek. Darbe niçin yapıldı? İlk cevap tabii ki “başkanlık yolunun” açılması içindir. Tayyip’in başkan olmasının önünde pürüzler çıkarma ihtimali olan Davutoğlu’nun gönderilmesi işin görünürdeki boyutu. Fakat bu üstteki kabuk kazındığı zaman altından daha da cerahatli bir yara çıkıyor.
Başkanlık için verilen mücadelenin yanında AKP’nin ve Tayyip’in geçtiğimiz dönemle ilgili vermesi gereken önemli hesaplar var. Bunların bir kısmı ulusal sınırlar içerisinde verilecek hesaplar. Ama belki de bunlardan daha da tehlikeli olanlar uluslararası camiayı da ilgilendirenler.
Biraz düşündüğümüz zaman özellikle son yedi-sekiz yıllık faturanın aşırı kabarık ve baş ağrıtıcı olduğu hemen görülüyor. Açılım çözü(L)m(E) süreci, Dolmabahçe mutabakatı, Suriye politikasının çökmesi, El Nusra ve IŞİD terör örgütleri ile Türkiye’nin adının beraber anılır duruma gelmesi, Mavi Marmara ile başlayan İsrail-Türkiye krizi, düşürülen Rus uçağı ve MİT tırları olayı akla ilk gelecek başlıklar.
Hepsi de birbirinden ağır içerikli bu olayların sonuçlarının da bir o kadar ağır olacağı açıktır. Peki, bu ağır sorumluluğu Tayyip’in üstlenmesi beklenebilir mi? Tabii ki hayır.
“Onun gibi siyaset hayatı düzenli olarak birlikte hareket ettiklerini yarı yolda bırakmak ve satmakla geçen biri için en akla yakın yol “günah keçisi” yaratmak olacaktır.”
Dolayısıyla hükümet darbesinin “derin” anlamı da buradadır. Kısacası başta Davutoğlu olmak üzere yanacaklar, daha doğrusu ateşe atılacaklar var.Bunu Düşük Profilli Bin Ali Yıldırım’ın atandıktan sonra AKP grubunda ve memleketi Erzincan’da yapmış olduğu konuşmalar ile anlıyor ve ilerleyen zamanlarda da daha net göreceğiz.
2-ABD-AKP-PKK Gizli İşbirliği;
500 şehidimizin kanı ellerinizde…
Bir ülke düşünün. Kendisini yok etmek isteyen terör örgütü daha da güçlensin diye hava üslerini teröristlerin emrine sunmuş. Davutoğlu’nun gerek Dış İşleri Bakanlığı döneminde gerekse de Başbakanlığı döneminde Salih Müslim’in Türkiye’de resmi/gayri resmi karşılanmıştı. PKK’nın Suriye’deki silahlı kanadı olan PYD’ye ve YPG’ye silah mühimmat desteğinin verilmişti. ABD ile bunları Eğit Donat projesinde birlikte hareket edilmişti. Her gün askerlerimiz, polislerimiz gencecik vatan evlatlarımız PKK tarafından şehit ediliyorken, İncirlik’ten kalkan ABD uçakları PKK ile ortak operasyon düzenliyor. ABD şimdilerde aslında uzunca bir zamandır açıkça PYD-YPG’yi destekliyordu. Çünkü IŞİD’e karşı özel birliklerinin dışında bir ABD kara birliğini bölgeye sokmayacaktı. Tüm bunlar bilindiği halde Erdoğan ‘’Ya Türkiye ya PKK’’ diyerek ABD’ye tarafını belli et diye haykırırken ABD ‘nin yanıtı anında ve birkaç kez üst üste geldi. En son YPG’liler ile birlikte operasyonlara katılan ABD askerlerinin giydikleri kıyafette YPG’nin flamaları bulunmaktaydı.
“Söz konusu ABD’yse gerisi teferruat mı?”
“AKP artık hatasını gördü PKK ile mücadele ediyor. Biz de gerekirse binlerce şehidi göze alır bu mücadeleye katkımızı sunarız” bahanesiyle aklanamaz.
Neden mi? Yanıt basit…Eğer AKP PKK’ya karşı olsaydı, ve yukarıda belirttiğim öngörüleri hesaba katmış olsaydı ilk yapacağı iş İncirlik’i kapatmak olurdu.
3- Zarrab ve 17 Aralık Dosyasının 2. Perdesi;
19 Mart gecesi, yani Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklandığı gece, Türkiye gerçekten bayram yerine dönmüştü.
Bharara’nın dilekçesinden aynen aktaralım:
“Davalı muazzam servetini, kendisine birkaç ev, yatlar ve diğer varlıkları satın almak için değil, aynı zamanda Türkiye’de yozlaşmış politikacılara erişimi satın almak için kullandı. Zarrab, Türk yetkililere rüşvet vermekten 2013 yılında Türkiye’de tutuklandı. Suçlamalar düşürüldükten sonra, serbest bırakıldı. Türk savcı ve soruşturmadan sorumlu polis memurları görevden alındılar ya da tutuklandılar.”
Handan Ömer/Kapsamhaber