3 Mayıs 1944’ten bu yana 76 yıl geçtiğini belirten Türk Ocağı Şube Başkanı Prof. Dr. Serkan ŞEN, "Bugün karşı karşıya bulunduğumuz salgın, aynı zamanda insanlık tarihinde yaşanacak kırılmanın habercisidir. Teknolojinin her şey olduğu algısı yerle bir olmuştur. Felaketler karşısında ancak milli devletlerin sağlam durabileceği anlaşılmıştır." dedi.
Başkırd’am, Kerkük’em, ele görk menem,
Senin gözlediğin garip Türk menem,
Selam, darağacı… Aleyküm selamAtsızları, Toganları, Gökyayları, Serdengeçtileri, Başbuğ Alparslan Türkeş ve nice dava erlerini sindireceklerini, Turan’dan kopan fırtınayı dindirecekleri sananlar yanıldılar. Bırakın tabutluğa, magmanın derinliklerine atılsalar lav olup fışkıracak imana sahip bu büyük şahsiyetlerin aziz hatırası önünde hürmetle eğiliyorum. 3 Mayıs, milletinin varlığı için ateşten gömlek giyenlerin Türk’e diz çöktürülemeyeceğini tarihin şahitliğiyle ispatladıkları şerefli bir vaktin yıldönümüdür.
Necip Türk Milletinin Asil Evlatları!
3 Mayıs 1944 Türk Milliyetçilerinin mazi şuurunda özel bir yere sahipolduğunu belirten Şen, 3 mayıs Türkçülük günü münasebetiyle yaptığı yazılı basın açıklamasında şunları söyledi:Bundan yetmiş altı sene evvel, memleketin has evlatları milletin geleceğini omuzlamak adına mesken tuttukları meydanlarda fikir hayatımızın makus talihine meydan okumuşlardır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyetimizi yüksek Türk kültürü üzerine inşa etmişti. Devletimize musallat olmuş bir güruh onun ölümünü fırsat bilip uluslararası vaziyetten yararlanmak suretiyle Türklüğü, Komünist Sovyetler Birliği karşısında ‘hakimiyeti sınırlı halk’ konumuna indirgemeye yeltenmişlerdi. Hatta bu teşebbüsün içinde devlet kademlerinde görev yapan bir kısım zevat, gafletten ihanete uzayan çizgide saf tutabilmişti. Nihal Atsız bunları tek tek ifşa ettiğinde hem suçlu hem de güçlü sıfatına bürünüp idareden aldıkları cesaretle onu dava ettiler. 3 Mayıs 1944’te görülen davanın ilk mahkemesinde Türklük sevdalıları Atsız Bey’i yalnız bırakmamışlar oynan tiyatroyu Ankara sokaklarında var güçleriyle haykırmışlardır. Türk Devletini Komünist Rusya’nın çekim alanına sokanlara karşı göğüslerini siper edebileceklerini dosta düşmana göstermişlerdir. Türk yurtlarını yutan canavara Türkiye’yi kurban vermeyeceklerini dünyaya duyurmuşlardır. Onların samimi ve dik duruşlarını kendileri için tehdit gören iktidar sahipleri Anadolu’nun tunç yürekli evlatlarına tabutluk denen işkencehaneleri reva görmüşlerdir. Dar ağacına selam veren bu nesli ve ülkülerini Rüstem Behrudi’nin dizeleri şöyle tasvir eder:Kırgız’am, Özbek’em, Kazak, Türkmen’em,Başkırd’am, Kerkük’em, ele görk menem,
Senin gözlediğin garip Türk menem,
Selam, darağacı… Aleyküm selamAtsızları, Toganları, Gökyayları, Serdengeçtileri, Başbuğ Alparslan Türkeş ve nice dava erlerini sindireceklerini, Turan’dan kopan fırtınayı dindirecekleri sananlar yanıldılar. Bırakın tabutluğa, magmanın derinliklerine atılsalar lav olup fışkıracak imana sahip bu büyük şahsiyetlerin aziz hatırası önünde hürmetle eğiliyorum. 3 Mayıs, milletinin varlığı için ateşten gömlek giyenlerin Türk’e diz çöktürülemeyeceğini tarihin şahitliğiyle ispatladıkları şerefli bir vaktin yıldönümüdür.