Özellikle AB ülkelerinde ve son yıllarda da ülkemizdeki gelimleler incelendiğinde Alevilikle ilgili zihin karışıklıklarının arttığı, yaygın halk tabiri ile at izinin it izine karıştığının görüldüğünü hemen herkes fark etmektedir.
Ülkemizde –nerede ise- her ilde kurulduğu kabul edilen ve dindar bir gurup öncülüğünde kurulan “Alevi dernekleri” ve “federasyonu” çalışmaları ile güya bir “diyalog ortamı” oluşturulmaya çalışılıyor. Buna karşı taraf diyebileceğimiz, aleviler tarafından bakıldığında, dinciler Alevileri asimile etme gayretinde görünüyor.
Bu dernek ve federasyonlar tarafından özel ve kamu katkısıyla toplantılar, iftarlar düzenlenirken, AB ülkelerindeki Alevi örgütleriyle koordineli çalışmalarda, “kendine özgü bir din” üretmeye gayret ediyor.
İster “Demokratik Açılım” deyiniz, isterseniz “PKK Açılımı” şeklinde ifade ediniz, bu açılım sırasında “etkili ve yetkili büyüklerin, canlı ortak yayınlar dahil, medyadaki Alevilik konusunda, şu olacak, bu olacak gibi açıklamalarına baktığınızda,;
“1. Cemevleri, Alevilik, İnanç ve kültür merkezi olarak hükümet tarafından tanınacak,
2. Alevi Dedelerine devletçe maaş verilecek”
Şeklindeki açıklamaları TV izleyen, gazete okuyan hemen herkes bilmektedir.
Bununla yapılmak istenen de gayet normal gibi görünen, “yasaklanmış Alevilik Açılımı”dır.
1826 yılında Yeniçeri Ocağı topa tutularak, imha edilmeye çalışılmış ve kapatılmıştır. Evci olan, hasta, izinli veya firarda olanlar kurtulmuş ve kurtulanların çoğu bulunduğu mahalde ki Bektaşi Tarikatına sığınmışlardı. Kapatılan Bektaşi Tarikatı idi. Önce Padişah II. Mahmud’un vefatı sonrasında Tahta çıkan Sultan Abdülmecit zamanında kapatılmış Bektaşi dergâhlarından ilk açılan "Şahkulu Sultan Dergahı" sultan Abdülaziz zamanında bütün Bektaşi dergâhları tekrar açılmıştı.
T.C tarafından veya Osmanlı tarafından “Aleviliği yasaklayan” bir tek kanun, tüzük, yönetmelik, hatta genelge dâhil bir tek cümle olmadığı halde bu niçin özel vurgularla anlatılmaktadır? YAZININ DEVAMI İÇİN
Abdülkadir SEZGİN
Abdülkadir SEZGİN