İthalat yapıldıkça buzağılar çiftçinin elinde kaldı. Verime dayalı zorunlu seleksiyon nedeniyle ellerinde ki damızlıklar telef oldu. Gelen ithal hayvanlarda ki tüberküloz, şarbon v.s hastalıklar nedeniyle kaynaklarda eridi gitti.Yine 2008'de ithal süt tozu nedeniyle süt üreticileri ve hayvancılık ülke çapında büyük darbe aldı.Hayvancılıktan hiç anlamayan, deneyim ve tecrübesi olmayanların hayvancılığa kalkışması, hayvancılığı yapacak olanlara yönlendirecek, çözecek, cevap verecek, karşısında muhatap kimse olmayışı, meraların işgal altında oluşu, döviz arttıkça yem fiyatlarının artması, sap-saman-yonca-kesif yem kaynağının hayvan üretici kaynaklarından uzakta olması, bölgesel hayvan beslenme kaynakların ihtiyacı karşılamıyor olması, hayvancılığı pahalı ve sürdürülebilirlikten uzak olmasına neden oluyor.Kendi yemini üretme şansı olmayanların ayakta kalma şansı daima azdır. Her hayvan işletmesinin kabaca tarifle 1.000-1.500 dönümlük araziyi temin etmek, satın almak ülkemiz şartlarında oldukça zor bir koşuldur.Tarımda ki makineleşmenin pahalı ve yüksek hal alması, akaryakıtın yüksek olması tüm tarım ve hayvancılık maliyetlerini artırdı. 2007-2013 yıllarında ki Dokuzuncu Kalkınma döneminde kırmızı et ithalatının başlamasıyla yerli hayvancılığa aktarılan kaynaklar artırılmış, 2014-2018 yıllarında ki Onuncu Kalkınma Döneminde; genetik materyal, Veteriner tıbbi ürünleri, aşı-et ve yem ithalatının sürdüğü, girdi maliyetlerinin arttığı, yetiştiricinin çiftlik fiyatı paritesinde azalması, üretici gelirlerinde sun'i tohumlama üretiminde üretim rakamları yakalanabilmiş iken dondurulmuş embriyo transferi çalışmalarında istenen başarı bir türlü sağlanamamıştır.2002 yılında üretilen yumurta sayısı 11 milyar iken 2016 yılında18 milyar olsa da damızlık temininde hala dışa bağımlılık sürmektedir.Yurdumuzda ağırlıklı olarak yonca, korunga, adi fiğ ve burçak gibi geleneksel bir kaç yem bitkisinin tarımı yapılmaktadır. Batı Avrupa'da süt sığırlarının % 50'sini çayır ve meralardan , % 25'ini kuru ot ve silajdan, % 25'ini de yoğun-kesif konsantre yem ile karşılandığı bilinen bir gerçektir. A.B.D'de yem bitkileri, çayır ve mera otu beside ki et sığırları dışında ki hayvanların rasyonlarında önemli yer tutmaktadır. Ülkemiz hayvancılığı bu imkanlardan uzakta kalmıştır. Meralar, yaylak ve kışlaklar ıslah edilmedikçe, kapasite artırılmadıkça, ülke yerel hayvancılığı desteklenmedikçe bizim başarmamız güç gözükmektedir.Ülkemizde kapalı besi ve süt havancılığının daha da yoğunlaştırılması ülke içinde üretilen yemin yetersizliğini daha da artırmıştır. 2017 yılında kaba yem kapsamında özellikle samanın ithal edilmesi, 2018 yılında soğan ve patatesin de ithal edilmesi besicilik ve tarımsal sektörün imaj ve algı bozulmasına neden olmuştur. Hayvancılık sektörü ile ilgili uzun vadeli hedef ve politikaların bulunmayışı beraberinde belirsizliği getirmektedir.Verim düzeyinde ki düşüklük, beslenme-yem ve mera organizasyonu, hayvan sağlığı ve kamu kuruluşlarında ki yanlış tarım, hayvancılık politikaları ve hayvancılığın kalkındırılması amacıyla uygulamaya çalışılan düzenlemelerin politik tercihlere bağlı olarak sık sık değişimi, tarım ve hayvancılık ürün planlamasının olmayışı, girdi maliyetinin ve kur riskinin çok yüksek olması, dağınık yapıdaki üreticinin pazara erişim sorunu bulunması, serbest piyasa kurallarının işlememesi ve tekelleşmenin olması, üreticinin görüşlerinin alınmaması bu günkü hayvancılık sorunlarını beraberinde getirmiştir.PEKİ ÇÖZÜMLER NE OLABİLİR:* S.T.K.'lar etkin olmalı, etlkiye tepki mekanizması çalışmalı, katma değerli ve markalı üretim olmalıdır.* Ülkemiz bir çok hastalığın aşısı dışa bağımlılıktan kurtarılmalıdır.* Kooperatifleşmenin önü açılmalı, tekelleşme önlenmeli, üreticinin malının değerinde pazarlanmasının önü açımalıdır.* Kalifiye eleman sıkıntısı asgari eğitime sahip bakıcı, çoban, ve kahya bulunmaması, özlük haklarının tam olmayışı nedeniyle eğitim hak ve özlük yapıları düzenlenmelidir.* Ziraat fakültelerinin zootekni bölümlerinden mezun olan zooteknist dediğimiz mühendisler ile veteriner hekimlerin aynı benzer işi yapıp sorumluluk üstlenmeleri başarısızlığı beraberinde getirdiği için acilen görev, sorumluluk ve eğitim olarak düzenlemeler yapılmalıdır.* Hayvancılık fakülteleri kurulmalı, hayvan ıslahı ve yetiştiriciliği konusunda yetkili ve sorumlu elemanlar yetiştirilmelidir.* Veteriner fakültelerinde hayvan doktoru yetiştirilerek görev ve sorumlululun bu elemanlara verilmesi* Veteriner Teknisyeni okullarının Veteriner Fakültelerine bağlanarak devamında Fakültelerde uzmanlık alanının açılması bu yardımcı personele ülke hayvancılığında sorumluluk verilmesi* Hayvancılık lisesi, hayvan sağlığı lisesi, sürü yöneticiliği lisesi, sun'i tohumlama lisesi gibi orta öğretim kurumlarının açılması ve bu okulların tarım ve hayvancılık bakanlığına bağlanması.* Organize hayvancılık bölgelerinin açılarak bu bölgelerde atık gübre yönetimi, ve bu gübrelerin organik tarımda kullanılmaları, hayvan hastalıklarının bu bölgelerde kontrol edilmesi, hayvan hareketlerinin bu bölgelerde kontrol altına alınması sağlanmalı ahır kapasite ve işletmeleri ve projelendirme bu bölgelerde oluşturulmalıdır.* Avrupa Birliğindeki sistem gibi benzer coğrafi işaretleme sistemi oluşturulmalıdır.* Küçük baş hayvanları için erken kuzu ve oğlak kesimleri engellenmelidir.* Küçük aile işletmelerine 50 başa kadar destek verilmelidir. Ülke çapında arazi kadostra çalışmaları yapılmalı, 1.000 dönüm kapasiteli hayvancılık üretiminde kullanılmak üzere arazi üretilmelidir.* Kaba yem yetersizliği çözülmeli, ıslah edilmiş yerli hayvan ırkı üretilip çoğaltılmalıdır* Tüm hayvan hastalıkları kontrol altına alınıp titizlikle incelenmelidir.SaygılarımlaKAPSAM Haber - Mustafa Kemal Bektaş
Kapsam
10 Aralık 2018 - 00:34
Güncelleme: 10 Aralık 2018 - 00:54
Hayvancılık ve Tarım Neden Bu Hale Geldi?
Çok değil 1970'li yıllarda ülkemiz adeta tarım ve hayvancılık deposu olarak anılırken şimdilerde karkas etden tutun; sığır, dana, koyun, keçi, yem, samana kadar bir çok ürün ithal ediliyor.
Kapsam
10 Aralık 2018 - 00:34
Güncelleme: 10 Aralık 2018 - 00:54