Eskiden, babamızın rengi gazetesinden belli olurdu, ya tercüman ya cumhuriyet okunurdu. İkisi de kıymetliydi okuyan insan için. Evin büyük oğlu mahallenin ağır abisi olma telaşıyla, çoğunlukla babasının renginde yetişirdi. Sağımız da solumuz da adamdı. Aynı değirmende öğütüldüklerini yıllar sonra anlayacaklardı.
Sonra, cezaevleri tıka basa doldu. Anneler, askeri birliklerin tel örgüsüne yaklaşabildiği kadar yaklaşırlardı. Cezaevinde yer bulamayan oğlunu, hapsedildiği askeri birliğin tel örgülerinden görmeye çalışırdı.
Bir de çocuklar vardı elbette, örnek aldıkları ağabeylerinin peşinden yavaş yavaş serpilen.
Hırsızlık yok denecek kadar azdı, vardı belki ama o zamanlar adi suç olduğundan, konuşmak bile edepsizlik sayılırdı. Hırsızın ana-babası olmak ölüme eş değerdi. Bugün ki gibi değildi yani.
Liderler vardı, özel hayatlarını bilmediğimiz. Liderler, gençleri silahlandırmakla suçlanırdı. Biri Rusya’ya diğeri Amerika’ya yaklaşmakla suçlanırdı. İki cami arasında beynamazlar da vardı elbette. Onların siyaset sahnesindeki asıl rolü yıllar sonra anlaşılacaktı.
Akrabaya kıyak geçmenin ayıbını Demirel ile tanıdık. Başka bir örnek yoktu önümüzde. Bugün olduğu gibi çakal sürüsü değildi siyasetçi yakınları.
Sonra, o yavaş yavaş serpilen çocuklar pkk terörüyle büyüdüler. Ağabeylerini sağ-sol kavgasında kaybeden çocuklar, gençliğe adım attıkları yıllarda kahpe kurşuna hedef oldular vatanın güneydoğusunda.
Şehitlikler açıldı ve doldukça yenileri. Anneler tel örgüden değil mermer sütunların arasında ziyaret etmeye başladı oğullarını.
Gün bugün.
Okuduğun gazete muhalifse bu günün saraylısına, paçavra sayılıyor, yazarları hainlikle suçlanıyor. Kalabalıklara hitap ediliyor ama Türk tarihinde ilk defa devletin liderine karşı bu kadar çok nefret söylemi duyuluyor.
Terör dediğimiz şey lanetlenmiyor resmi ağızlardan. Bir neslin katili, direktiflerini devletin bakanlarının yanında devletin kurumunda halka dinletiyor. Milletin vekiliyle terörün vekili kol kola poz veriyor. YAZININ DEVAMI
Sonra, cezaevleri tıka basa doldu. Anneler, askeri birliklerin tel örgüsüne yaklaşabildiği kadar yaklaşırlardı. Cezaevinde yer bulamayan oğlunu, hapsedildiği askeri birliğin tel örgülerinden görmeye çalışırdı.
Bir de çocuklar vardı elbette, örnek aldıkları ağabeylerinin peşinden yavaş yavaş serpilen.
Hırsızlık yok denecek kadar azdı, vardı belki ama o zamanlar adi suç olduğundan, konuşmak bile edepsizlik sayılırdı. Hırsızın ana-babası olmak ölüme eş değerdi. Bugün ki gibi değildi yani.
Liderler vardı, özel hayatlarını bilmediğimiz. Liderler, gençleri silahlandırmakla suçlanırdı. Biri Rusya’ya diğeri Amerika’ya yaklaşmakla suçlanırdı. İki cami arasında beynamazlar da vardı elbette. Onların siyaset sahnesindeki asıl rolü yıllar sonra anlaşılacaktı.
Akrabaya kıyak geçmenin ayıbını Demirel ile tanıdık. Başka bir örnek yoktu önümüzde. Bugün olduğu gibi çakal sürüsü değildi siyasetçi yakınları.
Sonra, o yavaş yavaş serpilen çocuklar pkk terörüyle büyüdüler. Ağabeylerini sağ-sol kavgasında kaybeden çocuklar, gençliğe adım attıkları yıllarda kahpe kurşuna hedef oldular vatanın güneydoğusunda.
Şehitlikler açıldı ve doldukça yenileri. Anneler tel örgüden değil mermer sütunların arasında ziyaret etmeye başladı oğullarını.
Gün bugün.
Okuduğun gazete muhalifse bu günün saraylısına, paçavra sayılıyor, yazarları hainlikle suçlanıyor. Kalabalıklara hitap ediliyor ama Türk tarihinde ilk defa devletin liderine karşı bu kadar çok nefret söylemi duyuluyor.
Terör dediğimiz şey lanetlenmiyor resmi ağızlardan. Bir neslin katili, direktiflerini devletin bakanlarının yanında devletin kurumunda halka dinletiyor. Milletin vekiliyle terörün vekili kol kola poz veriyor. YAZININ DEVAMI