Hüseyin Nihal Atsız bugün hayatını kaybetti. Bugün ölüm yıl dönümü olması vesilesi ile Nihal Atsız'ın hayatı araştırılıyor. edebiyat ve siyaset tarihimizde önemli bir yer tutan Hüseyin Nihal Atsız şiir ve yazılarıyla ölümünün ardından 45 yıl geçmesine rağmen ilham kaynağı olmaya devam ediyor.
11 Aralık 1975’te hayata gözlerini yuman
Nihal Atsız'ın hayatı nedir, nasıldır, kaç yaşında hayatını kaybetti merak ediliyor.
Şair ve Yazarımız M. Halistin Kukul yazısında büyük usta Hüseyin Nihal Atsız'ın hayatı, şahsiyeti ve edebiyatı ile ilgili önemli bilgiler veriyor. "Büyük şahsiyetler, yaşadıkları zamana değer katanlardır. Onlar; ilimde, san’atta, siyâsette ve içtimâî hayatta birer kılavuzdurlar. Bâzen öyle olur ki, hataları bile ibret olur. Yaşadıkları dönemin iktisâdî, siyâsî, kültürel sebepleri ve ferdî p(i)sikolojik şartları noksan da olabilir. Bundan dolayı; algılamalarında, dillendirmelerinde bâzı çatışmalı hususlara da rastlamak mümkündür. Fakat, her ne pahasına olursa olsun, niyetleri ve hedeflerindeki samimiyet hepsinden önemlidir." ifadelerini kullanan Halistin Kukul yazısında, "Türk târihi incelendiği zaman görülür ki, siyâsete öncülük eden ilim, fikir ve san’at adamları kadar, bunları himâye eden devlet adamları da az değildir." diyerek başladığı makalesinde Atsız'ın hayatına dairde bilgiler veriyor:
Hüseyin Nihâl (12 Ocak 1905- 11 Aralık 1975)’ın sülâlesi, Gümüşhane’nin Torul ilçesindendir. Kendisi ise, İstanbul’da Kadıköy’de doğmuştur. Gümüşhane’de, kendilerine “Çiftçioğlu”lar denir. Hüseyin Nihâl, 21 Haziran 1934 tarihinde çıkarılan 2525 Sayılı Soyadı Kanunu’yla, resmî kayıtlarda bulunmayan “Çiftçioğlu” yerine “Atsız” soyadını alır.Bütün kayıtlar, babası Mehmet Nail Bey’in Osmanlı Donanması’nda Deniz Güverte binbaşısı olarak emekli olduğunu ve annesi Fatma Zehra Hanım’ın da Trabzon Kadıoğlulları sülâlesinden Deniz Yarbayı Osman Feyzi Bey olduğunu göstermektedir.Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemi, “bitiş-tükeniş” dönemi olmasına rağmen, bllhassa Cumhuriyet öncesinin elli yılına kadar doğanlar, hayata atılanlar ve üniversite tahsilinde bulunanları müşahede ettiğim zaman, hayretlere düştüğüm, takdire şâyân bir öncü kadroyla karşılaşıyorum.Bunlar; askerî ve siyâsîleri Millî Mücâdele’yi yürütüp Cumhuriyet’i kuran kadro dâhil, 31 Ağustos 1876- 27 Nisan 1909 tarihleri arasında hüküm süren İkinci Abdülhamid Han dönemi maârif sisteminin yetiştirdikleri olarak karşımıza çıkar.İlmî ve edebî sahadakilerde, yine aynı dönemin maârifinin yetiştirdikleridir. Meselâ; Süleyman Nazif (1870-1927), Mehmet Âkif Ersoy (1873-1936), Yahya Kemal (1884-1958), Ahmet Hamdi Tanpınar (1901-1962), Necip Fâzıl Kısakürek 81904-1983), Enis Behiç Koryürek (1892-1949), Halide Nusret Zorlutuna (1901-1984), Yusuf Ziya Ortaç (1895-1967), Orhan Şâik Gökyay (1902-1994)), Ârif Nihat Asya (1904-1975), Ömer Seyfettin (1884-1920), Peyami Safa (1899-1961), Ali Fuat Başgil (1893-1967), Ziya Gökalp (1876-1924), Orhan Seyfi Orhon (1890-1972) bu altın silsilenin numûneleridir.
Nihâl Atsız’ın hayatındaki ilk fikrî kırılma, 1922’de girdiği Askerî Tıbbiye üçüncü sınıf öğrencisi iken, Mesut Süreyya isimli Arap asıllı bir subaya selâm vermeyişi ve bu sebeple de 04 Mart 1925 târihinde Askerî Tıbbiye’den atılışıyla başlar.Atsız, Askerî Tıbbiye’den atıldığı zaman henüz yirmi yaşındaydı. Daha önce de, 25 Ekim 1924’te, Ziya Gökalp’ın cenâzesinde, fikren kendisine ters olanlarla kavgaya tutuşmuştu. Fakat, Bağdatlı
Mesut Süreyya’ya karşı olar tavrı daha başkadır. Zîra; bir başka milliyete mensup birine, Osmanlı Ordusu’nda subay da olsa selâm vermez.Atsız’ın ikinci kırılma noktası diyebileceğim tavrı da, Kür Şad ile ilgilidir. 19 Nisan 1934 tarihinde, Orhun Mecmuası’nın 6. Sayısında, Kür Şad’ı şu cümleyle takdîm eder: “Cihan Tarihinin En Büyük Kahramanı: Kür Şad”. Bu; farklı ve herkesin dikkat kesilmesi gereken bir ‘işâret’ti. Türk tarihinin kahramanları çoktu fakat, Atsız’a göre, Kür Şad, bunlar arasında çok farklı ve çok üstün bir mevkideydi.Atsız’ın fikrî zemini, artık bu temel üzerinde inşâdadır. Bundan sonra, daha çok dergi, daha çok makale, roman, araştırma eserleri peşpeşe gelecek ve on sene sonra da, 1944’te, iş, başka bir mecrâya girecektir ki, Atsız, esas çehresini o zaman ap-açık ve tâvizsiz bir şekilde ortaya koyacaktır.Türk siyâset ve adâlet târihinde
“Irkçılık-Turancılık Dâvası” diye anılacak olan hâdiseler zincirinin başlangıcı olarak, 3 Mayıs 1944’te bir lisede öğretmen olan Hüseyin Nihâl Atsız’ın, dönemin Başbakanı
Şükrü Saraçoğlu’na açık mektup yazışı ve onu istifâya dâve edişi bir ilktir.
MAKALENİN TAMAMI İÇİN TIKLA