Ramazan ayını türlü olumsuz, türlü anlamsız ve türlü yersiz söz, tavır, tutum ve hareketlere rağmen huşu içinde idrak ettik, etmeye de devam ediyoruz.
İçinden geçtiğimiz maneviyatla, bereketle ve mağfiretle dopdolu günlerin hakkını vermek için elimizden geleni yapmakla mükellef olduğumuzu iyi biliyoruz.
Milliyetçi-Ülkücü Hareketi başkalarından ayıran en bariz, en mümeyyiz vasıf inançlarındaki samimiyeti, imanındaki sağlamlığı ve iddialarındaki yüksekliğidir.
Allah’a hamd olsun ki, sözlerimizle eylemlerimiz arasında ters bir orantı yoktur ve olmayacaktır.
Ahlaken sahip olduğumuz, manen savunduğumuz tutarlılık, kalple dil arasındaki birebir uyum, her zaman gözettiğimiz, her zaman önemsediğimiz ve her ortamda peşinde olduğumuz bir vecibedir.
Ülkücüler fani ömürlerinin her veçhesinde, Türk tarihinin kendilerine yüklediği misyonun bilincinde olmanın yanında, Türk ve İslam değerleriyle donanmanın fazilet, cesaret ve şuuruna ulaşmış kutlu vicdanlardır.
Şurasını hepinizin bilmesini istiyorum ki;
Ülkünün ülkücüyle buluşması, suyun çorak toprakla buluşması gibidir.
Ülkünün ülkücüyle buluşması, hasretin vuslatla örtüşmesi gibidir.
Ülkünün ülkücüyle buluşması ruhun tenle, hilalin yıldızla, nehrin ummanla kavuşması gibidir.
Geçmişten bugüne ülküsünü ülkücülüğüyle çakıştırmış, birleştirmiş, anlamlandırmış, somutlaştırmış ve büyütmüş kutlu yürekler gıpta edilecek mücadeleler sergilemişlerdir.
Rahmeti Rahman’a uğurladığımız tüm şehitlerimizi, tüm dava arkadaşlarımızı minnetle ve şükranla bir kez daha yad ediyorum.
Doğru olmanın, doğru kalmanın, doğru bakmanın ve dosdoğru yaşamanın örnekleri ülkücü ömürlerde gizlidir.
√ Ülkücü vatan nöbetini gönül rızasıyla tutan fedakârlık demektir.
√ Ülkücü ecdada hürmetten bir an olsun ayrılmayan vefa demektir.
√ Ülkücü bayrağın şerefini korumaya yeminli destan demektir.
√ Ülkücü Türklüğü ve İslam’ı yüceltmeye and içmiş kahraman demektir.
√ Ülkücü kardeşlikle geçen, hoşgörü ve insaniyetle perçinlenen, kuvvet ve kudretle pekiştirilen Türk-İslam asırlarını diriltmeye söz vermiş sönmeyecek, azalmayacak, vazgeçmeyecek ve yenilmeyecek millet iradesi demektir.
Ülkücü, zor olsa da;
√ Görevinin farkındadır.
√ Sorumluluğunun izindedir.
√ Sevdasının takipçisidir.
√ Âlemi nizama sokma hedefinde, Türk-İslam dünyasının gözyaşlarını silerek umut olma konusunda kararlı ve kesindir.
Bunu yaparken dün-bugün ve yarın arasındaki dengeden kopmamak, aslımızı ve neslimizi şartlar ne olursa olsun ruhumuzda zirveleştirmek asıl ve öncelikli vazife olmalıdır.
Şu temel hakikati hepiniz biliyorsunuz ki, hayat bir ülküsü, bir amacı olanlar için anlamlıdır.
Ülküsüzlük durgunluktur.
Ülküsüzlük yorgunluktur.
Ülküsüzlük bezginliktir.
Ülküsüzlük ruhen yoksulluk, zihnen iflastır.
Ülküsüzlük peşin peşin hadiselerin oyuncağı olmayı kabullenmektir.
Türk milleti insanlık tarihinin hiçbir sayfasında, hiçbir bölümünde ülküsüz kalmamıştır.
İşte bizim ilhamımız, anlayışımız, ideolojik kaynağımız buradadır.
Buhranlar, bunalımlar, darlıklar, mağlubiyetler, kayıplar ve hatta ihanetler dahi büyük milletimizi ülkülerinden koparamamış, hedeflerinden caydıramamış, yolculuğundan geri döndürememiştir.
Bu kutlu kervan yüzyıllardır sürmekte, varlığını sürdürmektedir.
Üzerinde yaşadığımız zorlu coğrafyanın vatan olarak kalabilmesi, mensubu olduğumuz beşeriyet harikasının devamı için başka şans, başka yol ve başka da çare görülmemektedir.
Aziz Türk milleti; Ötüken’den Söğüt’e, İstanbul’dan Ankara’ya kadar adım adım, mihnet ve mütecavizliklere direne direne hayat haklarına sahip çıkmıştır.
Kaşgar’dan Balkanlar’a, Sahra’dan Asya steplerine, Hind Okyanusu’ndan
Karadeniz kıyılarına varıncaya kadar yer ve yurt tutmanın temelinde bu atılganlık, bu azim ve bu pes etmeyen mertlik belirleyici olmuştur.
Oğuz buyruğunun yere düşmemesi için her nesil üzerine düşeni yapmıştır.
Türk milletinin bağımsız, bağlantısız, onurlu ve kendi kaderine bizzat kendisinin istikamet vermesi için her nesil az ya da çok, yeterli ya da yetersiz görevini yerine getirmiştir.
Binlerce yıl evvel kalkan şanlı bayrak, çok şükür bir daha inmemiş ve inmeyecektir.
Bin yılların semeresi, bin yılların mirası, bin yılların alın teri, şehit kanı, milli ve manevi emanetleri boşa gitmemiş ve gitmeyecektir.
Her devrin ülkücüleri, her devrin bozkurtları zalimlere, canilere, saldırganlara ve hıyanet güruhuna göğsünü siper ederek canını dişine takmış ve surumuzda gedik açtırmamıştır.
Dünden bugüne;
√ Varlığımıza idam fermanı yazanlar, ülkülerimizin alevinde kalmışlar ve küle dönmüşlerdir.
√ Kimliğimize ölüm kusanlar, benliğimize hakaretler yağdıranlar, ülkülerimizin çığıyla ezilmişler, un ufak olmaktan kurtulamamışlardır.
√ Kardeşliğimize zincir vurmaya, birliğimize pranga geçirmeye, aramıza set çekmeye yeltenen bedbahtlar, ülkülerimizin gücüyle hüsrana uğramışlar, geldikleri gibi def olup gitmişlerdir.
Türk milletine düşmanlıkta birleşenlerin sonu hep hezimet, hep bozgun ve hep de acı olmuştur.
Zira milletimiz dualıdır.
Zira milletimiz hak yolundan, hakikat yolundan ve Allah yolundan hiç sapma göstermemiştir.
Cihana adaletle, merhametle ve şefkatle nazar etmiştir.
Niyet iyi olunca akıbet de şüphesiz iyi olmuş ve mutlaka bundan sonra da iyi olacaktır.
Değerli Ülküdaşlarım,
Muhterem Dava Arkadaşlarım,
Türk milleti kutlu varlığından yetiştirdiği ülkücüleri sayesinde ayakta kalmış, ebediyete kadar yaşamayı bu şekilde garanti altına almıştır.
Tarihin içinden süzülüp bugünlere kadar anıları intikal eden; adı, şanı ve şöhreti
hepimiz tarafından gururla hatırlanan, hatta kendimize rehber edindiğimiz ülkücüler milletimiz için bir talihtir.
Çin Sarayı’nı 40 çerisiyle basan Kürşat böyledir.
Anadolu’nun kilidini açarak sonsuza kadar üzerimize tapulayan Sultan Alparslan böyledir.
400 çadırlık Türkmen varlığının önüne düşerek körpe filizin çınarlaşmasında nirengi noktası olan büyük atamız Ertuğrul Gazi ve evladı Osman Gazi böyledir.
Atilla’dan Fatih’e; Kanuni’den Mustafa Kemal’e, hareketimizin kurucusu Başbuğ Türkeş Bey’den bugüne kadar Türk tarihinin yetiştirdiği ülkü devleri Türk milletine hizmet için her engeli aşmışlar, her külfeti göğüslemişlerdir.
Onlarla ne kadar övünsek, ne kadar gururlansak yine azdır.
Bu yüzden tarih bir yönüyle ülkücülerin eseridir.
Ülküsü olanlar, ülkünün peşinden gidenler yaşadıkları zamanın dışına taşmışlar, bulundukları zamanın kalbine Türk-İslam mührünü vurmuşlardır.
Yorulmak nedir bilmemişlerdir.
Durmak nedir tanımamışlardır.
Vazgeçmek lügatlerinde görülmemiştir.
Hele ki taviz, teslimiyet, boyun bükme, millet davasına sırt dönme asla, ama asla kitaplarında yazmamıştır.
Kötülük hiç durmamış, durmayacaktır.
Belalar hiç kesilmemiş, kesilmeyecektir.
Tuzaklar, provokasyonlar, akıl çelici sözler; makam, para, statü, konfor vaatleri hiç bitmemiş, bitmeyecektir.
Davasında erimiş, davasıyla kader birlikteliği yapmış ülkücüler için bunlar boştur, faydasızdır ve suya yazı yazmaktan farksızdır.
Ülkücü her şeyden evvel, bilgisi, görgüsü, becerisi, uyanıklılığı, milli ve manevi özellikleriyle aklı karıştırılacak, yolundan çevrilecek, sözlerinden alı konulacak çıkar düşkünü değildir.
Sağlam bir duruşa, tam bir asalete ve keskin bir zekâya sahip ülkücü için Türk milletinin lehine olmayan, menfaatine uymayan hiçbir şeyin geçerliliği ve saygınlığı yoktur.
Bu nedenle ülkücünün tarafı nettir.
Bu nedenle ülkücünün geldiği yer belli, gideceği güzergâh belirgindir.
Ülkücü dipdiri bir akılla, dimdik bir şahsiyetle ve dümdüz bir istikrarlı hayat çizgisiyle mazlumun yanında, mahzunun safında, zorbanın da tam karşısındadır.
Ülkücülüğümüzün ana gayesi ise; Türk milletini modern uygarlığın en üst seviyesine çıkarmak ve çağlar önüne sıçratmaktır.
Hedefimiz, kimseyi ayırmadan, ötekileştirmeden, yabancılaştırmadan, herkesi bir ve beraber görerek geleceğin lider ülke Türkiye hedefine ulaşmaktır.
Irkçılığın her tonunu reddeden bir kavrayışla, tahammülsüzlüğün, kavganın, çatışmanın, cepheleşmenin her türünü göz ardı eden bir derinlikle doğudan-batıya, kuzeyden güneye bir olmak, iri olmak ve diri olmak bizim varmak istediğimiz seviyedir.
Demokrasiyi gerçek anlamda sahiplenmiş, ilerisi veya gerisi diye sıfatlandırmamış, ama yüksek standartlara eriştirmeyi de kafasına koymuş bir huzur iklimini tesis etmek niyet ve temennimizdir.
Ülkemizi mutlu, müreffeh hale getirmek; bağımsız, özgür, kendi haklarına sahip bir duruma kavuşturmak amaçlarımız arasındadır.
Bunun için biz yemin ettik, söz verdik, karşılıksız manevi sorumluluğun altına girdik.
Ülkücü olmanın, şerefli ve övgüye ziyadesiyle layık olan tarafı da budur.
Ülkü Ocaklarından yetişen her evladımız, her gencimiz bu inançla doludur ve böyle de olmalıdır.
Çünkü bizim varlığımızın dayanağı aziz milletimizdir ve gayemiz her şart altında bu sosyolojik cevhere sahip çıkmaktır.