Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, yaklaşık 5 saat süren Bakanlar Kurulu toplantısının ardından açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.
Arınç, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan refakatinde, bazı bakanlarla 6-10 Ocak'ta Uzakdoğu seyahati gerçekleştirildiğini, önce Japonya, ardından Singapur ve daha sonra da Malezya'da resmi görüşmeler yaptıklarını, Başbakan Erdoğan ile ilgili bakanların, ziyaretin sonuçlarına ilişkin Bakanlar Kuruluna bilgi sunduklarını bildirdi.
Ziyaretin son derece başarılı olduğunu aktaran Arınç, mesafe olarak uzak olsa bile Türkiye'nin bu ülkelerin her biriyle ayrı özel ilişkileri bulunduğunu belirtti.
Japonya ziyaretini değerlendiren Arınç, "Mitsubishi elektrik şirketi tarafından Türkiye için imal edilen A-4 uydusunu gördük. Bununla ilgili testin protokolü de imzalandı. Şubat ayı içinde Kazakistan'dan uzaya fırlatılacak. Türkiye için çok önemli. Daha sonra da ikinci uydumuz hazırlanıyor. Onu da eylül ayında uzaya fırlatmış olacağız" diye konuştu.
Ziyarette bazı ülkelerle protokoller ve mutabakat muhtıraları da imzalandığını ifade eden Bülent Arınç, ziyaretin, siyasi, ekonomik, kültürel ve dış politikadaki hedefler bakımından önemli kazanımlar sağladığını hep beraber gördüklerini, ziyaretin sonuçlarını da Bakanlar Kurulunda bilgiye sunduklarını söyledi.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız'ın Bakanlar Kuruluna getirdiği, Sıvılaştırılmış Petrol Gazları Piyasası Kanunu ve Elektrik Piyasası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı'yla ilgili çalışmaların tamamlandığını ifade eden Arınç, imzaya açılan tasarların daha sonra TBMM'ye gönderileceğini kaydetti.
-Komutanları soruşturma usulü
Bülent Arınç, "12 Eylül 2010 referandumuyla Anayasa'ya giren bir konuyu biraz da gecikmeli olarak yasa haline getiriyoruz. O da Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri komutanlarıyla ilgili, Jandarma Genel Komutanının görevleriyle ilgili suçlardan dolayı soruşturma usulü düzenleniyor. Bildiğiniz gibi bu kişilerin yargılanmasına gerek duyulması halinde Yüce Divan sıfatıyla Anayasa Mahkemesine gönderilmesi daha önce 12 Eylül 2010 referandumuyla kararlaştırılmıştı. Şimdi bunun uygulama kanununu getirmiş bulunuyoruz. Tasarı imzalandı ve TBMM'ye gönderilecek" dedi.
Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi'nin dış ticaretle ilgili raporunu Bakanlar Kuruluna takdim ettiğini belirten Arınç, bu konuda bir kanun çalışması olmadığını, sadece bilgilendirme maksadıyla bu raporun Bakanlar Kuruluna sunulduğunu belirtti.
-Tezkere uzatıldı
Toplantıda pek çok Bakanlar Kurulu kararnamesinin imzalandığını ancak bunlardan iki tanesini kamuoyuyla paylaşmak istediğini anlatan Arınç, şöyle devam etti:
"Bunlardan bir tanesi, Türk Silahlı Kuvvetleri deniz unsurlarının, Aden Körfezi, Somali karasuları ve açıkları, Arap Denizi ile mücavir bölgelerde görevlendirilmesine ilişkin karar süresinin BM Güvenlik Konseyi kararı çerçevesinde 1 yıl daha uzatılması öngörülüyor. Bilindiği tabirle bir tezkere TBMM'ye imzalanıp gönderildi. 13 Şubat'ı geçmeyecek şekilde bu görev süresinin 1 yıl daha uzatılması, TBMM'den çıkarılması amaçlanıyor.
Muhtarların ödeneklerinin arttırılması bir kanun konusuydu, bu gerçekleşmişti. Uygulaması ocak ayına, yeni mali yıla bırakılmıştı. Bugün imzaladığımız kararnameyle köy muhtarları ile şehir, kasaba mahalle muhtarlarının ödeneklerinin arttırılmasıyla bazı Bakanlar Kurulu Kararlarında Değişiklik Yapılmasına Dair Karar, yürürlüğe konuluyor. 15 Ocak'tan geçerli olmak üzere muhtar ödenekleri net 457 liradan 871 liraya çıkarılıyor. Muhtarların ödeneğinde yüzde 100'lük bir artış gerçekleştirildi.
Üst kurul çalışanlarının maaşlarında memurlara para artış yapılması gerçekleşiyor. Emniyet Genel Müdürlüğünde görev yapan pilotların uçuş tazminatlarının TSK'da görev yapan pilotlar seviyesine çıkarılması gerçekleşiyor. Van depremi nedeniyle öğretim elemanlarına verilen geliştirme ödeneği uygulamasının da uzatılmasına karar veriliyor. Ayrıntıları Bakanlar Kurulu kararnamesinde."
Toplantıda iç ve dış olayların değerlendirildiğini de söyleyen Bülent Arınç, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun da toplantıya katıldığını, sadece Adalet Bakanı Bekir Bozdağ'ın TBMM'deki görüşmeler sebebiyle Bakanlar Kurulunda yer alamadığını bildirdi.
Avrupa Birliği'nin, HSYK ile ilgili değişikliği öngören kanun teklifine yönelik eleştirileriyle ilgili olarak Arınç, "Avrupa Birliği'nin, Türkiye Parlamentosunda görüşülen kanun teklifi üzerinde herhangi bir söz, beyan ve eleştiride bulunması herhalde doğru bir şey değil" dedi.
-Yeniden yargılama
Yeniden yargılanma konusunun Bakanlar Kurulunun gündemine gelip gelmediğinin sorulması üzerine Arınç, yeniden yargılanma konusunun hükümet konusu olmadığını, toplantının gündeminde de olmadığını belirtti. Bu konu üzerinde çeşitli açıklamalar yapıldığını ve bununla ilgili çalışanların olduğunu ifade eden Arınç, "Bu konu üzerinde Sayın Başbakanımız, Adalet Bakanımıza 'Konu üzerinde çalışılsın' talimatı verdi, o günden bu yana değişen bir durum yok" diye konuştu.
Bir gazetecinin HSYK'nın yapısında değişiklik öngören kanun teklifinin görüşüldüğünü, bununla ilgili tepkilerin dile getirildiğini ve anayasaya aykırı olduğunun söylendiğini anımsatarak "Cumhurbaşkanı bugün liderlerle görüştü. Görüşmelerin sonrasında teklifin geri çekilmesi söz konusu olabilir mi? Görüşmelerde kavgalar çıktı, bazı görüntüler rahatsızlık yarattı. Daha önce tartışma yaratan bazı ifadeleri olan bir AK Parti milletvekilinin görüntüsü yeniden tartışma yarattı. Siz o görüntüleri görebildiniz mi? Görüntüleri ve yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine Arınç, HSYK ile ilgili hususları da içeren bir kanun teklifinin TBMM Adalet Komisyonu'nda görüşüldüğünü anımsattı.
Bunun kanun tasarısı değil, bir kısım milletvekillerinin kanun teklifi olarak verildiğini vurgulayan Arınç, teklifle ilgili kısa bilgi aktardı.
-Bu görüntüler TBMM'de ilk defa sergilenmiyor
Söz konusu kanun teklifinin her kanun teklifi gibi Adalet Komisyonu'nda görüşülmeye başlandığını dile getiren Arınç, şunları kaydetti:
"Ben de televizyon ekranlarından, gazetelerdeki fotoğraflardan tartışmalı geçtiğini, yine bazı milletvekillerinin kavgaya dahil olduklarını, orada bazı tartışmaların yaşandığını biliyorum. Bunları tek tek tahlil ederek, 'Şu milletvekili haklıydı, bu haksızdı, aslında şu olaylara sebebiyet verdi' diyecek durumum yok. İsim isim olarak bunların niçin oraya geldiklerini, tartışmaların niçin çıktığını, görüşmelerin yapılamaz hale getirilmesinde kimlerin daha şiddetli davrandığını az çok biliyorum ama bunları tartışmanın hiçbir faydası yok. Kaldı ki bu görüntüler TBMM'de ilk defa da sergilenmiyor. Daha önce 4+4+4 kanun teklifi görüşülürken de mesela bir grup başkanvekilinin ağırlığı bir kilo olan bir şeyi o zaman ki Milli Eğitim Komisyonu Başkanı, şimdiki Bakanımıza fırlattığını hepimiz görmüştük. Bazıları uçan tekme atıyorlar, bazıları elinde ne varsa onu fırlatıyorlar, ağızlarından çıkanı kulakları duymuyor, bir kavga bir curcuna gidiyor. Bu TBMM'ye de yakışmıyor içerisinde dahil olan milletvekillerimizin de hiçbirisine yakışmıyor. Kavgada kim rol oynadı, kim kime ne yaptı bırakalım bunları herkes vicdanlarında karar versin. Ama orada bulunanların büyük bir kısmının ya bir şeye karşılık vermek üzere veyahutta görüşmelerin en azından devamını sağlamak üzere bir tartışma içinde olduklarını görüyoruz."
-CHP'ye de buradan bir seslenmem lazım...
Görüntülerin TBMM'ye, milletvekillerine ve komisyona yakışmadığını yineleyen Arınç, Tayvan'dan Ukrayna'ya kadar bazı ülkelerin parlamentolarında benzer kavgaların çıktığını anımsattı. "Biz TBMM'yiz, örnek olmalıyız, itirazlarımızı elbette yaparız, konuşmalarımızı elbette sonuna kadar yapma hakkımız var ama bir şeyi engellemek için kavga çıkarmak hatta işi fiili saldırıya götürmek hiçbir zaman tasvip edilemez" diye konuştu.
Söz konusu görüntülerin hoş olmadığını ifade eden Arınç, şunları söyledi:
"CHP'ye de buradan bir seslenmem lazım: Siz buna benzer pek çok olayda komisyon toplantı salonunu, komisyon üyesi olmayan milletvekillerinizle basmak, oradaki görüşmeleri engellemek ve elinize ne geçerse bunu kullanmak durumunda kaldınız. Bunları videolardan izlemek mümkün, TBMM'nin hafızası da bunu öngörüyor. Dolayısıyla bu görüntülerdeki payınızın biraz daha fazla olduğunu düşünüyorum. Yoksa fert fert 'Şu haksızdır bu haklıdır' demek durumunda değilim. Siz Zeyid Aslan'ı örnek göstermeye kalkarsanız, bir başkası da Kamer Genç'in yaptıklarından başlar, öbürü Veli Ağababa'yı söylerken beriki başka bir isim de söyleyebilir, al birini vur ötekine, birbirinden farkı kalmaz. Dolayısıyla grup başkanvekillerinin özellikle onların amiri durumunda bulunan, grup başkanlarının yani genel başkanların bu tür tartışmalara girmeme konusunda milletvekillerini uyarması lazım. Yoksa 'Yürüyün aslanlarım, arkanızda ben varım' diyecek olurlarsa Meclis'te hiçbir görüşme rasyonel şekilde yapılamaz. Bu üzüntü bir verici bir durumdur. Biz kendi açımızdan bir teklifin görüşülmesinde, tasarımız olsa belki farklı şeyler söyleyebilirdim ama milletvekillerinin verdiği bir teklifin özgür bir ortamda ve yine hukuki bir şekilde tartışılması lazım. Bunu engellemeye çabalamak, kavga çıkarmak, oraya konuyla hiç alakası olmayan insanları getirmek ve onların üzerinden bu toplantıyı yapılamaz hale getirme çabalarını hoş görmüyorum."
-Ağızlardan sakız olmaktan çıkmalı
Anayasa aykırılık konusunun ağızlarda sakız olmaktan çıkması gerektiğini dile getiren Arınç, şöyle devam etti:
"Neden? Çünkü TBMM'nin İçtüzüğünün bir maddesi der ki getirilen tasarılar ve teklifler önce Anayasa'ya aykırılık noktasından incelenir. Eğer Anayasa'ya aykırılık noktasında bir çoğunluk hakim olmuşsa artık diğer maddelere de geçilemez. Bu komisyonun resen yapacağı iştir. Birinin talebiyle 'Anayasa'ya aykırılık konusunda görüşme açalım' denilmez. Bugün teklif komisyona geldi, komisyon başkanı, komisyonu topladığında önce Anayasa'ya aykırılık konusunu karara bağlamak zorundadır. Genel Kurul da aynı şekilde. Yoksa 'İki kere iki dört ama bu Anayasa'ya aykırı. Hava bugün güzel ama Anayasa'ya aykırı' öyle saçma sapan şeylerle anayasaya aykırılık söylerseniz işin ciddiyetini de kaybedersiniz."
Yasamanın yapacağı her türlü tasarrufun yargısal denetimi de tabi olduğunu anımsatan Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Sayın Cumhurbaşkanımıza bu teklif kanunlaştığında gidecek, önüne konacak. Onun görevi bu kanunlaşan metnin anayasaya uygun olup olmadığına bakmaktır. Cumhurbaşkanına da bir görev veriyor Anayasa. 'Anayasa'ya aykırı görüyorsan iade et, Anayasa'ya aykırı görmüyorsan kabul et, imzala' bu görevi de Sayın Cumhurbaşkanı bugüne kadar fevkalade güzel yerine getirdi. Ama iş onunla da bitmiyor, diyelim ki iade edildi veya iade edilmeden kanunlaştı, bu sefer Anayasa Mahkemesinin denetimi başlıyor. Anamuhalefet partisi bu kadar 'Anayasa'ya aykırı' sözlerini bolca konuşacağına teklif kanunlaştığında, eğer istemedikleri bir şekilde kanunlaşmışsa Anayasa'da hakları var Anayasa Mahkemesine gidebilirler. Onlar gitmedi diyelim, 110 milletvekili bir araya gelir onlar Anayasa Mahkemesine giderler. Yasamanın üzerinde bu kadar kat kat anayasal yargı denetimi varken şimdiden böyle 'Anayasa'ya aykırı' diye gayriciddi şeyler konuşmanın hiçbir şekilde faydası yok. 'Anayasaya aykırıdır çünkü' dersiniz, fikrinizi söylersiniz, herhalde elinizdekini fırlatmazsınız, birisinin başını, gözünü yarmazsınız. Bu görüşülür, Anayasa Komisyonu veya Adalet Komisyonu hangisiyse 'Anayasaya aykırılık yoktur' kararına varırsa o zaman bu teklifin komisyondan geçmesi de mümkün olabilir."
-Anayasa'da değil kanunda değişiklik yapıyoruz
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün bugün yaptığı görüşmelerin kendi isteği üzerine gerçekleştiğini dile getiren Arınç, Gül'ün Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile de görüştüğünü anımsattı. Arınç, şunları kaydetti:
"Bu görüşmelerin neticesinde ne olabilir? Şu olabilir: Bir, Anayasa'nın 159'uncu maddesiydi galiba, HSYK ile ilgili, biz bu maddenin üzerinde tartışmıyoruz. Bu maddenin son fıkrasında 'şunlarla ilgili bir kanun çıkarılır' diyor. O kanun çıkmış, HSYK'nın çalışma usulleriyle ilgili. Biz Anayasa'da değişiklik değil kanunda değişiklik yapıyoruz. Bazıları 'Anayasa değişiyor' diye feryat edebilirler, işin aslını bilmedikten sonra. Kanunda değişiklik yapma hakkımız yok mu bizim? Var. Onu yaparken de elbette Anayasa'ya aykırılıktan başlayarak yargısal denetimler, yürütmenin yargıya etkisi bunların hepsi konuşulabilir ve söylenebilir. Fakat 'Biz kanunda değişiklik yapmayı bırakalım da Anayasa'nın bu maddesinde değişiklik yapalım' derlerse bir; bizim ona gücümüz yetmez, sayısal itibarıyla onların hiç gücü yetmez sayıları çünkü yeterli değil. Dört partinin de anlaşabileceği bir metin üzerinde karar verilebilirse zannediyorum Adalet Bakanı bu konuda açıklama yaptı, 'Bunu düşünürüz' demiş. Bu çalışmaların sonucunda bu ortaya çıkarsa elbette bu konu üzerinde Sayın Başbakanımızın da talimatıyla partiler arasında bir metin üzerinden çalışılabilir. Ama bir taraftan da şu anda HSYK'nın ilgili kanunuyla ilgili değişiklikler devam ediyor. Bu çalışma onun önüne geçebilir mi? Eğer seri bir şekilde hazırlanabilir ve herkes üzerinde mutabık kalırsa şüphesiz öncelik Anayasa maddesindeki değişiklik olabilir diye düşünüyorum. Varsayımlardan hareket etmeyelim. Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın sayın genel başkanlarla ne konuştuğunu, onların nasıl bir çalışma yapılması gerektiğini şu anda biz bilmiyoruz. Sayın Başbakanımız da görüşmelerini yaparlar, yarın belki her birinin kamuoyuna açıklayacağı bazı hususlar olabilir. Yoksa şu andan itibaren HSYK ile ilgili olduğu söylenen kanun teklifinin geriye alınması söz konusu değil."
-Bakanlarla ilgili fezlekeler
Adalet Bakanlığında eski bakanlarla ilgili 4 fezlekenin olduğu belirtilerek bununla ilgili bir değerlendirmenin yapılıp yapılmadığının sorulması üzerine Arınç, şu yanıtı verdi:
"Bakanlarla ilgili fezlekenin Adalet Bakanlığına bizzat Sayın Bozdağ söyledi. Onlar incelemesini yapıp eğer uygunsa TBMM'ye gönderecekler. Oradaki fezleke sayısı zannediyorum bini aşmıştı, onlara eklenmiş olacak. Eğer komisyona gelir de karma komisyon vardır, Adalet ve Anayasa Komisyonlarından eşit miktarda, onlar üzerinde bir rapor hazırlar, bu işi fiiliyata dökerlerse ondan sonra bakanlarla ilgili fezlekelerin, dokunulmazlıklarının kaldırılıp kaldırılmaması gündeme ancak gelebilir. Şu bulunduğu aşamada henüz fezlekelerin Adalet Bakanlığına yeni gönderildiğini ve TBMM'ye henüz intikal etmediklerini biliyoruz. Benim son bildiğim, fezleke veya dokunulmazlık kaldırılması talebi 950 civarındaydı, bundan önceki belki bir ay içerisinde. Son gönderilenlerle şüphesiz milletvekillerini kastediyorum, bakan olduğunu bilmiyorum, sayıları yükselmiş olabilir ama elbette Anayasa, Adalet Karma Komisyonu'nun kararıyla ne yapılabileceğini Meclise geldikten sonra göreceğiz."
Aynı gazetecinin Milli Savunma Bakanlığının Bakanlar Kurulunda imzaya açılan tasarısına ilişkin, "Bu eski genelkurmay başkanları ya da kuvvet komutanları için de geçerli olacak mı? Örneğin İlker Başbuğ, yeniden yargılanıp Yüce Divan'a gidecek mi, yoksa bundan sonrakilerle ilgili mi olacak" sorusuna Arınç, "Milli Savunma Bakanımızın bugün imzaya açılan tasarısının ne zaman kanunlaşacağını bilemeyiz. Elbette kanunlaştıktan sonra yürürlük ifade edecektir, çünkü bir anayasa maddesi değil, bu bir kanundur. Geçmişe yürümemesi gerekir, usulle ilgili bir konudur, bundan önceki taleplerin bundan sonra değerlendirilmesi söz konusu olamaz" karşılığını verdi.
Dershanelerle ilgili yasal düzenlemenin görüşülüp görüşülmediği sorusuna ise Arınç, "Hayır, görüşülmedi ama Sayın Milli Eğitim Bakanımıza sordum, 'Çalışmalarımız devam ediyor, bittiğinde açıklama yapacağım' dedi" yanıtını verdi.
-Kısmi fayda getirir
Bir gazetecinin, ABD ve Rusya Dışişleri Bakanlarının Suriye'de sınırlı bir ateşkesin sinyalini verdiğine dair basında haberler yayınlandığını belirterek bu gelişmelerle ilgili değerlendirmesini sorması üzerine, Arınç, "Bütün bu çalışmalar, 22 Ocak'da yapılacak Cenevre 2 Konferansı'nın sanırım bir çekirdek toplantısı yapıldı. Orada, çekirdek grubunun toplantısı ve daha sonra 22 Ocak'taki toplantının konuları görüşülüyor. Bunlar yetersiz yani sadece lokal olarak bazı yerlerde ateşkes sağlanması kısmi bir fayda getirir" diye konuştu.
Suriye'de varil bombalarıyla insanların, her gün hayatlarını kaybettiğine dikkati çeken Arınç, "Bunu bütün dünya maalesef izliyor. Dolayısıyla bir Esad'sız bir yönetimle Suriye'de bir geçiş, 22 Ocak'ta yapılacak Cenevre 2 Konferansı'nda kararlaştırılabilir mi ve topyekun silah bırakma, şiddet uygulamayı sonlandırma olabilir mi, ona bakmamız lazım. Ama Rusya'nın belki sadece bu konuda ikna edilebilmiş olmasını, gelecekteki toplantı için belki bir faydalı başlangıç olarak da görmek mümkün. Ama fotoğrafın bütününe baktığımızda bu çok küçük, basit, çok büyük fayda sağlamayacak bir girişim" değerlendirmesinde bulundu.
-İçişleri Bakanlığının olağanüstü hal çalışması yaptığı iddiası
Arınç, bir başka gazetecinin, "CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, 'İçişleri Bakanlığı olağanüstü hal çalışması yapıyor' diye bir ifade kullanıyor, İçişleri Bakanlığında böyle bir çalışma var mı" sorusu üzerine, "Kemal Kılıçdaroğlu, 'olağanüstü çalışması yapıyor' dedi öyle mi, yanlış duymadım? Saat kaçta söyledi, nerede söyledi, öğleden sonra ise başka bir şey söyleyeceğim, sabah saatlerinde söylediyse başka bir şey söyleyeyim. Arkadaşlar, bu kadar asparagas, bu kadar gerçekle ilgisi olmayan bir zarf atma, tabiri caizse kesinlikle doğru değil" ifadesini kullandı.
"Biz olağanüstü hali hükümete geldikten 18 gün sonra kaldırmış ve bununla iftihar eden hükümetiz" diyen Arınç, "Terörle mücadele sırasında o kadar zor günler yaşadık ki herkes bize olağanüstü hali ilan etmemizi tavsiye etti. Biz o günde dimdik dedik ki 'olağanüstü hal yok, hükümetimiz güçlüdür, bütün tedbirlerimizi aldık, bunun şartlarını kesinlikle kabul etmiyoruz.' Durup dururken aklına nereden geldi, Allah selamet versin" diye konuştu.
-Yarası olan gocunur
Arınç, "Sayın Başbakanımız, Zekeriya Öz ile ilgili 22 defa yurt dışına gittiğini, konuşmasında söyledi. Ancak savcı bunu yalanladı. Hatta ispat edilirse istifa edeceğini söyledi. Bu uçuş kayıtlarının kamuoyuna sunulduğu da ifade edildi. Bu durumun özel hayatın gizliği ihlal olduğu yorumları kamuoyun gündeme geldi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Sayın Başbakan, bu sözü söylediğinde yanındaydım. Ben, Zekeriya Öz ismini telaffuz ederek öyle bir suçlamada bulunduğunu hatırlamıyorum. Öyle birileri var ki 'yaz sporları, kış sporları ki şu kadar dışarı çıkmışlar, filan' dedi. Yani, 'yarası olan gocunur' diye bir söz vardır. Arkasından çıktı demek ki bir cevap vermiş. Biz işin bu tarafıyla ilgili değiliz. Ama ortalıkta resmi bir masraf makbuzuyla Dubai'deki seyahatinin, ailesiyle veya dostlarıyla birlikte bir şirket tarafından ödendiği, o şirketin patronun da son operasyonlar çerçevesinde gözaltına alınıp bırakılanlardan birisi olduğu anlaşıldı. Önce buna cevap vermek yerine, yani o başkasıdır şeklindeki bir savunmayı ben elbette, Türkiye'de yargı var, hukuk var, istedikleri yerlere müracaat edebilirler, bunun doğru olmadığını ispatlayabilirler, karşılığında da eğer mümkünse bunun cevapları verilebilir. Bu iş, üzerinde durduğumuz konu değil bizim."
-Seni nereden ilgilendiriyor kardeşim
Başbakan Yardımcısı Arınç, bir gazetecinin de "İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın, bir süre önce, 17 Aralık operasyonu öncesinde 2 milyar lira kazanç elde ettiğini, bununla ilgili belgelerin de bulunduğunu açıkladığını, ancak daha sonra bunun Merkez Bankası tarafından teyit edilmediğini belirterek söz konusu bankadan ayrıca kamu kurumlarının mevduatları geri çekildiğine dair girişimlerin de olduğunu, bu girişimleri nasıl değerlendirdiğini" sorması üzerine, şöyle konuştu:
"Bahsettiğiniz katılım bankasının ismini vermeyeceğim, benim geçmişten bu yana elimde küçük bir birikimim de olsa oraya yatırdığımı herkes bilir. Şimdi Sayın Başbakan bu konuda herhangi bir şey söylemedi. Efkan Ala, bakanlığa geldikten sonra bir televizyon kanalında böyle bir söz söylemiş olabilir. O da isim vermedi. Yani burada enteresan olan şey şudur: İsim vermeden yapılan bazı açıklamalara birilerinin cevap vermesi. O takdirde bu yanlış anlaşılabilir. Denir ki 'seni nereden ilgilendiriyor kardeşim.' 'Yoksa sen bu musun' derler. Bu sebeple yani sorunuzu madem ki bir ajanssınız gazeteler de var. Her gün birinci sayfasından kimi kastettiniz, hangi gazeteyi kastettiniz, elindeki bilgiler, belgeler nedir, diye sormanız lazım. Cevabını da ondan alacaksınız. Yalnız böyle bir konuyu orada kamunun parası vardı, bu paralar çekiliyor şeklinde bir söz külliyen yanlıştır.
Neden biliyor musunuz? Benim başıma geldi de onunu için. Şimdi Türkiye İş Bankasında Atatürk'ün vasiyeti üzerine bize pay veriliyor, Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna, biz oradan gelen paraları Bütçe Plan Komisyonu'nda tartışıldığı için biliyorum, üç kamu bankasından birisine yatırmışız, onun da ismini vermeyeyim. Diyorlar ki 'niye İş Bankasına yatırmıyorsunuz da paranızı bu üç kamu bankasından birisine yatırıyorsunuz.' Para da az değil. 500-600 milyon liralık paradan bahsediyoruz. Ama bu soranın Türkiye'den haberi yok. Neden? Çünkü 3 yıl oldu, 3 yıl önce, Maliye Bakanlığı kamu Hazinedarlığı Genel Tebliği yayınladı. Dedi ki kamu kurumlarının yani genel bütçede sayılan kurumların, ellerindeki parayı 3 kamu bankasından başkasına yatırması doğru değildir. Süre verdi, galiba 31 Aralık 2011 veya 2012 olabilir. Bu tarihe kadar bankalardaki paralarınızı kamu bankalarına yatıracaksınız. Dolayısıyla benim tercihim başka, özel bankalardan yana olamayız. Ben bir kamu kurumuysam. Biz de bütün paramızı çektik ve belki devlet geleneğidir üç bankaya sorduk, bu paraya hanginiz daha çok faiz vereceksiniz, 8,75, 9,25, 9,5. 9,5 verene, 'al param' sendedir. Sen daha yüksek faiz veriyorsun, dedik. Yüzüm biraz kızarıyor bunu söylerken ama farkındasınızdır. 3 banka arasında biz tercih yapmak zorundayız."
-Kamu kurumlarının o bankalarda parası yoktur
"Hangi kamu kurumlarıymış ki o sizin bahsettiğiniz katılım bankasında parası varmış. Doğrusu çok merak ettim" diyen Arınç, bunun mümkün olmadığını ifade etti.
Arınç, şöyle devam etti:
"Olursa Maliye Bakanlığı el koyar, hesap sorar. O bankalarla ilgili BDDK'nın güzel bir açıklaması oldu. 'Bankaları hedef alan yayınlar yapılmasın' dedi. Bildiğim kadarıyla bir veya iki banka üzerine. Bundan daha başka ne yapılabilir bilmiyorum. Özel şirketlerin parası var da onlar almışsa buna kimse bir şey diyemez. Diyelim ki herhangi bir gıda şirketi, herhangi bir seyahat turizm şirketi, herhangi bir başkası o bankayla çalışıyorken katılım bankaları artık normal bankalarını işlevini de görüyor ama düşünmüş, taşınmış ben paramı buradan alayım demişse 'hayır' sen mutlaka paranı orada tutacaksın diye bir hüküm yok. Dolayısıyla ben bu bankaların hedef gösterilmediğini düşünüyorum. Ama eğer onu kastederek konuşmuşsa siz İçişleri Bakanının ağzından çıkan bu sözleri kendisine sürekli sorarak yaptığının ne anlama geldiğini öğrenebilirsiniz. Bir ikincisi kamu kurumlarının o bankalarda parası yoktur. O bankalarda katılım bankasında olmadığı gibi, Akbank'ta da yoktur, Garanti'de de yoktur, İş'te de yoktur. Çünkü Kamu Maliye Hazinedarlığı genel bütçedeki kurumların paralarının kamu bankalarında olmasını öngörüyor."