Milliyetçi Hareket Partisi Teşkilat İşlerinden Sorumlu Şefkat Çetin iç güvenlik yasası görüşmeleri ve hükümetle bölücüler arasında yapılan pazarlıklar hakkında basın açıklaması yaptı.
Çetin; iç güvenlik yasası ve hükümetin bölücü örgüt PKK ile müzakere ettiği müzakere ettiği 10 maddelik metnin gündeme eş zamanlı gelişinin birbirleriyle yakından ilgili olmalarından kaynaklandığını belirterek; "İç güvenlik paketi ve hükümetle bölücü örgüt arasındaki müzakereler, AKP hükümeti ve PKK arasındaki pazarlıkların iyice aleniyete döküldüğünü ve her iki tarafın da bu kirli ittifaktan daha fazla faydalanmanın yollarını aradığını göstermektedir."dedi.
GÜVENLİK PAKETİNİN AKIBETİ AKP’NİN PKK PAZARLIĞINA BAĞLI
AKP iktidarının yaklaşan seçimler öncesi PKK’nın iplerini daha sıkı tutabilmek için iç güvenlik paketi tehdidini kullanmakta olduğunu ifade ederek; "Buna karşılık PKK ise seçimlere kadar kendilerine muhtaç olan AKP’den daha fazla taviz koparmanın peşindedir. İç güvenlik paketi bu yüzden Meclis’e gönderilmekte, sonra geri çekilmekte ve ardından tekrar görüştürülmektedir. Aynı şekilde İmralı’da bebek katilinin onayından çıkan anlaşma metni, danışıklı bir şekilde Kandil’den geri çevrilerek daha büyük tavizler istenmektedir. Davutoğlu istediği kadar “bize ev ödevi veremezler” desin, ne yazık ki İmralı ve Kandil’in sözü dışına çıkamamaktadır. Meclis’teki güvenlik paketinin akıbetinin, hükümetin terör örgütüyle anlaşmasına bağlı olması ülkemizin milli menfaatleriyle ters ve utanç verici" olduğunu belirtti.
Şefkat Çetin'in basın açıklaması şöyle devam ediyor;
AKP’nin PKK karşısında Türkiye’yi düşürdüğü teslimiyet görüntüsü, tam bir rezalet ve kabul edilemez bir durumdur. Kandil ve İmralı Türkiye’yi yönetmekte, AKP oy hesabıyla sesini çıkarmamaktadır. Terör örgütüyle seçim öncesi sorun çıkarmayacağı garantisi için pazarlık yapan hükümet, aslında uygulatmayacağı iç güvenlik paketi bahanesiyle kirli emellerine Yüce Meclis’i alet etmektedir. Yarın İmralı ve Kandil çetesinden AKP-PKK anlaşma metnine onay çıktığı anda, ortada paket kalmayacaktır. Türkiye tarihinin hiçbir devrinde AKP hükümetinin yaşattığı gibi bir acizliğe düşmemiştir.
Bu yaşta bu zekâ dedirtecek açıklamalarından bir yenisini yapan Davutoğlu, molotof kokteylinin bir içecek olmadığını ilan ederek meseleye bakış açılarını ortaya koymuştur. Kendisi de şaka gibi bir Başbakan olan Davutoğlu’na yıllardır gizli ortak oldukları şimdilerde ise açıktan görüştükleri PKK’yı nasıl tanıttılar acaba? Molotofun bir içecek olmadığını keşfeden Davutoğlu’nun, PKK’nın da barış çocukları olmadığını, eli kanlı ve bölücü katiller olduğunu idrak edebilmesi için ne kadar zamana ve bedele ihtiyaç vardır? 25 Temmuz 2010’da taş atan çocuklar yasasıyla bölücülerin ön saflarına çocukları teslim eden AKP hükümeti değil midir? Bölgenin PKK’ya teslim edilmesiyle birlikte taş atan çocukların ve çok sayıda kandırılmış insanımızın molotof kokteylinden bombalı saldırılara her türlü kanlı eylemleriyle masum insanlara kıymasında 13 yıllık iktidarlarının sorumluluğunu teslim alacak bir namuslu AKP’li yok mudur?
MEVCUT YASALARA GÖRE MOLOTOF ZATEN SUÇ SAYILMAKTADIR
Meclis’te büyük gürültü koparan iç güvenlik paketini hükümet molotof eylemleri ve bonzai olarak perdelemeye çalışsa da, 31 maddelik paketin asıl içeriği çok farklıdır. Eğer AKP’nin niyeti molotof düzenlemesi olsa idi, bu konuda hazırlanacak yasa teklifine Milliyetçi Hareket Partisi her türlü desteği vermeye hazırdı. Fakat mevcut yasalara göre molotof zaten suç sayılmakta ve istenirse ceza verileceği Yargıtay içtihatlarıyla bilinmektedir. Türkiye’nin sorunu, suça karşı yasaların yeterli olmaması değildir. Asıl mesele siyasi iradenin, yani AKP hükümetinin ülkenin bir bölümünde yasaları uygulayacak devlet otoritesini yok etmesidir.
Emrindeki valileri bir devlet görevlisi olmaktan çıkararak adeta parti temsilcisi haline getiren AKP hükümeti, iktidarı boyunca terörle aktif mücadelenin önüne set çekmiştir. Silahlı bölücü militanlarına müdahalenin valilik iznine bağlanması ve bu izinlerin hiçbir zaman verilmemesi nedeniyle, bölücü örgütün bırakmadığı silahlar Türk devletine bıraktırılmıştır.
Güvenlik paketi mi, despot ve hukuk tanımaz yönetim anlayışının ihtiyaç hissettiği bir paket mi olduğu çok tartışılan iç güvenlik paketi yasalaştığı takdirde, yargıya ait bazı yetkiler AKP’den talimat alan valililer tarafından kullanılmaya başlanacaktır. Milli bir güç olduğu için sürekli hedefte bulunan Jandarmanın ve Sahil Güvenlik Komutanlığının bazı yetkileri valilere verilecek, bu kurumlardaki atamalar ve cezalarda siyasi otorite karar verici olacaktır. Yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olan Jandarma, hükümetin emrinde bir kuruma dönüşecektir. Böylelikle Türkiye’nin otoriterleşme ve bölünmeye doğru giden dönüşümünün önünde direnç kaynağı olan milli unsurlardan bir kısmı daha ortadan kaldırılacaktır.
Güvenlik yasalarının değiştirilmeye çalışılmasının bir diğer nedeni ise, 13 yıllık AKP iktidarı boyunca bölücü örgüte verilen büyük tavizlerin seçimlerin ardından ortaya çıkmasıyla Türk milletinin sokağa dökülmesi ve hesap sorulma korkusudur. Otoriter bir Türkiye’nin temel taşlarından birisi olarak tasarlanan güvenlik yasası, AKP’nin başkanlık sistemi ve federasyon planlarına karşı oluşacak muhalefetin etkinliğini kırmayı amaçlamaktadır. Yıllardır güneydoğuda askerin, polisin ve yargının elini kolunu bağlayan, katillerle pazarlık masalarına oturanların aklına, Türkiye’de sistem değişikliği yapacakları zaman güvenliğin gelmesi düşündürücüdür.
AKP’nin ve PKK’nın çıkar birlikteliği birbirlerinden vazgeçmelerini imkânsız kılmaktadır. AKP’nin doğal lideri Tayyip Erdoğan 1991’den itibaren Türkiye’de 36 etnik grup arayışı PKK’nın hedefleriyle birebir örtüşmektedir. Bugün Türkiye’ye dayattığı başkanlık sisteminin ardında etnik parçalanmaya dayalı federal bir yapı vardır. Bölücü terör örgütü PKK’nın tek amacı ise Türkiye’nin bir bölümünü de içine alacak bir sözde Kürdistan kurmaktır.
AKP BÖLÜCÜLERİN SUÇ ORTAĞI OLMUŞTUR
Ayrıştırmaya dayalı çok sayıda icraatıyla bölücülere hizmeti tescilli AKP hükümeti, terör örgütünün müebbete mahkûm elebaşı başta olmak üzere Kandil’deki çetesiyle aynı masaya oturacak kadar yolunu şaşırmıştır. Türk milletine karşı işlediği suçların hesabını sormak yerine, açılım ucubesi adı altında PKK’ya meşruiyet kazandıran ve devletin muhatabı yapan AKP bölücülerin suç ortağı olmuştur. Her ortaklık bozulur ancak suç ortaklığı zor bozulur. Bu nedenle Meclis’teki güvenlik paketi ya da başka bir gelişmenin açılım adı altında AKP ve PKK tarafından yürütülen ihanet sürecini sona erdiremeyecektir.
Açılım sürecini bitirmenin ve Türkiye’yi ihanet çetesinden kurtarmanın tek yolu yaklaşan seçimlerde milli iradenin göstereceği tavırla mümkündür. 7 Haziran’da Türk milletinin başkanlık ya da hangi adla sunulursa sunulsun ayrışmaya ve bölünmeye onay vermeyeceği bir seçim yaşanacaktır. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü koruyacağını deklare eden Milliyetçi Hareket Partisi’nden başka bir parti olmadığına göre, büyük Türk milletinin teveccühü şimdiden bellidir. Milliyetçi Hareket’in iktidarının ilk icraatı ise açılım adlı ihanet sürecini sona erdirmek, vatana ihanetin hesabını sormaktır.
Milliyetçi Ülkücü Hareket’in 7 Haziran’da Türkiye’nin kaderini tayin edecek bir rol üstlenme ihtimali, yıllardır ülkemizi bir örümcek ağı gibi sarmış küresel ihanet şebekeleri ve işbirlikçilerini telaşa sürüklemiştir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidarın en önemli alternatifi olduğu gerçeğini gizlemek için her türlü algı operasyonu devreye sokulmaktadır. Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü savunan ve bu uğurda mücadele veren Türk milliyetçileri, Türkiye tarihinin en kritik ve zorlu seçiminde aza değil en büyüğe talip olacaklardır. Türkiye’yi ihanet şebekesinin elinden kurtarmak için, vatan ve millet duygusuna sahip her insanımızın MHP’nin başarısı için üstün gayret göstermesinin zamanıdır.
Çetin; iç güvenlik yasası ve hükümetin bölücü örgüt PKK ile müzakere ettiği müzakere ettiği 10 maddelik metnin gündeme eş zamanlı gelişinin birbirleriyle yakından ilgili olmalarından kaynaklandığını belirterek; "İç güvenlik paketi ve hükümetle bölücü örgüt arasındaki müzakereler, AKP hükümeti ve PKK arasındaki pazarlıkların iyice aleniyete döküldüğünü ve her iki tarafın da bu kirli ittifaktan daha fazla faydalanmanın yollarını aradığını göstermektedir."dedi.
GÜVENLİK PAKETİNİN AKIBETİ AKP’NİN PKK PAZARLIĞINA BAĞLI
AKP iktidarının yaklaşan seçimler öncesi PKK’nın iplerini daha sıkı tutabilmek için iç güvenlik paketi tehdidini kullanmakta olduğunu ifade ederek; "Buna karşılık PKK ise seçimlere kadar kendilerine muhtaç olan AKP’den daha fazla taviz koparmanın peşindedir. İç güvenlik paketi bu yüzden Meclis’e gönderilmekte, sonra geri çekilmekte ve ardından tekrar görüştürülmektedir. Aynı şekilde İmralı’da bebek katilinin onayından çıkan anlaşma metni, danışıklı bir şekilde Kandil’den geri çevrilerek daha büyük tavizler istenmektedir. Davutoğlu istediği kadar “bize ev ödevi veremezler” desin, ne yazık ki İmralı ve Kandil’in sözü dışına çıkamamaktadır. Meclis’teki güvenlik paketinin akıbetinin, hükümetin terör örgütüyle anlaşmasına bağlı olması ülkemizin milli menfaatleriyle ters ve utanç verici" olduğunu belirtti.
Şefkat Çetin'in basın açıklaması şöyle devam ediyor;
AKP’nin PKK karşısında Türkiye’yi düşürdüğü teslimiyet görüntüsü, tam bir rezalet ve kabul edilemez bir durumdur. Kandil ve İmralı Türkiye’yi yönetmekte, AKP oy hesabıyla sesini çıkarmamaktadır. Terör örgütüyle seçim öncesi sorun çıkarmayacağı garantisi için pazarlık yapan hükümet, aslında uygulatmayacağı iç güvenlik paketi bahanesiyle kirli emellerine Yüce Meclis’i alet etmektedir. Yarın İmralı ve Kandil çetesinden AKP-PKK anlaşma metnine onay çıktığı anda, ortada paket kalmayacaktır. Türkiye tarihinin hiçbir devrinde AKP hükümetinin yaşattığı gibi bir acizliğe düşmemiştir.
Bu yaşta bu zekâ dedirtecek açıklamalarından bir yenisini yapan Davutoğlu, molotof kokteylinin bir içecek olmadığını ilan ederek meseleye bakış açılarını ortaya koymuştur. Kendisi de şaka gibi bir Başbakan olan Davutoğlu’na yıllardır gizli ortak oldukları şimdilerde ise açıktan görüştükleri PKK’yı nasıl tanıttılar acaba? Molotofun bir içecek olmadığını keşfeden Davutoğlu’nun, PKK’nın da barış çocukları olmadığını, eli kanlı ve bölücü katiller olduğunu idrak edebilmesi için ne kadar zamana ve bedele ihtiyaç vardır? 25 Temmuz 2010’da taş atan çocuklar yasasıyla bölücülerin ön saflarına çocukları teslim eden AKP hükümeti değil midir? Bölgenin PKK’ya teslim edilmesiyle birlikte taş atan çocukların ve çok sayıda kandırılmış insanımızın molotof kokteylinden bombalı saldırılara her türlü kanlı eylemleriyle masum insanlara kıymasında 13 yıllık iktidarlarının sorumluluğunu teslim alacak bir namuslu AKP’li yok mudur?
MEVCUT YASALARA GÖRE MOLOTOF ZATEN SUÇ SAYILMAKTADIR
Meclis’te büyük gürültü koparan iç güvenlik paketini hükümet molotof eylemleri ve bonzai olarak perdelemeye çalışsa da, 31 maddelik paketin asıl içeriği çok farklıdır. Eğer AKP’nin niyeti molotof düzenlemesi olsa idi, bu konuda hazırlanacak yasa teklifine Milliyetçi Hareket Partisi her türlü desteği vermeye hazırdı. Fakat mevcut yasalara göre molotof zaten suç sayılmakta ve istenirse ceza verileceği Yargıtay içtihatlarıyla bilinmektedir. Türkiye’nin sorunu, suça karşı yasaların yeterli olmaması değildir. Asıl mesele siyasi iradenin, yani AKP hükümetinin ülkenin bir bölümünde yasaları uygulayacak devlet otoritesini yok etmesidir.
Emrindeki valileri bir devlet görevlisi olmaktan çıkararak adeta parti temsilcisi haline getiren AKP hükümeti, iktidarı boyunca terörle aktif mücadelenin önüne set çekmiştir. Silahlı bölücü militanlarına müdahalenin valilik iznine bağlanması ve bu izinlerin hiçbir zaman verilmemesi nedeniyle, bölücü örgütün bırakmadığı silahlar Türk devletine bıraktırılmıştır.
Güvenlik paketi mi, despot ve hukuk tanımaz yönetim anlayışının ihtiyaç hissettiği bir paket mi olduğu çok tartışılan iç güvenlik paketi yasalaştığı takdirde, yargıya ait bazı yetkiler AKP’den talimat alan valililer tarafından kullanılmaya başlanacaktır. Milli bir güç olduğu için sürekli hedefte bulunan Jandarmanın ve Sahil Güvenlik Komutanlığının bazı yetkileri valilere verilecek, bu kurumlardaki atamalar ve cezalarda siyasi otorite karar verici olacaktır. Yani Türk Silahlı Kuvvetlerinin bir parçası olan Jandarma, hükümetin emrinde bir kuruma dönüşecektir. Böylelikle Türkiye’nin otoriterleşme ve bölünmeye doğru giden dönüşümünün önünde direnç kaynağı olan milli unsurlardan bir kısmı daha ortadan kaldırılacaktır.
Güvenlik yasalarının değiştirilmeye çalışılmasının bir diğer nedeni ise, 13 yıllık AKP iktidarı boyunca bölücü örgüte verilen büyük tavizlerin seçimlerin ardından ortaya çıkmasıyla Türk milletinin sokağa dökülmesi ve hesap sorulma korkusudur. Otoriter bir Türkiye’nin temel taşlarından birisi olarak tasarlanan güvenlik yasası, AKP’nin başkanlık sistemi ve federasyon planlarına karşı oluşacak muhalefetin etkinliğini kırmayı amaçlamaktadır. Yıllardır güneydoğuda askerin, polisin ve yargının elini kolunu bağlayan, katillerle pazarlık masalarına oturanların aklına, Türkiye’de sistem değişikliği yapacakları zaman güvenliğin gelmesi düşündürücüdür.
AKP’nin ve PKK’nın çıkar birlikteliği birbirlerinden vazgeçmelerini imkânsız kılmaktadır. AKP’nin doğal lideri Tayyip Erdoğan 1991’den itibaren Türkiye’de 36 etnik grup arayışı PKK’nın hedefleriyle birebir örtüşmektedir. Bugün Türkiye’ye dayattığı başkanlık sisteminin ardında etnik parçalanmaya dayalı federal bir yapı vardır. Bölücü terör örgütü PKK’nın tek amacı ise Türkiye’nin bir bölümünü de içine alacak bir sözde Kürdistan kurmaktır.
AKP BÖLÜCÜLERİN SUÇ ORTAĞI OLMUŞTUR
Ayrıştırmaya dayalı çok sayıda icraatıyla bölücülere hizmeti tescilli AKP hükümeti, terör örgütünün müebbete mahkûm elebaşı başta olmak üzere Kandil’deki çetesiyle aynı masaya oturacak kadar yolunu şaşırmıştır. Türk milletine karşı işlediği suçların hesabını sormak yerine, açılım ucubesi adı altında PKK’ya meşruiyet kazandıran ve devletin muhatabı yapan AKP bölücülerin suç ortağı olmuştur. Her ortaklık bozulur ancak suç ortaklığı zor bozulur. Bu nedenle Meclis’teki güvenlik paketi ya da başka bir gelişmenin açılım adı altında AKP ve PKK tarafından yürütülen ihanet sürecini sona erdiremeyecektir.
Açılım sürecini bitirmenin ve Türkiye’yi ihanet çetesinden kurtarmanın tek yolu yaklaşan seçimlerde milli iradenin göstereceği tavırla mümkündür. 7 Haziran’da Türk milletinin başkanlık ya da hangi adla sunulursa sunulsun ayrışmaya ve bölünmeye onay vermeyeceği bir seçim yaşanacaktır. Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü koruyacağını deklare eden Milliyetçi Hareket Partisi’nden başka bir parti olmadığına göre, büyük Türk milletinin teveccühü şimdiden bellidir. Milliyetçi Hareket’in iktidarının ilk icraatı ise açılım adlı ihanet sürecini sona erdirmek, vatana ihanetin hesabını sormaktır.
Milliyetçi Ülkücü Hareket’in 7 Haziran’da Türkiye’nin kaderini tayin edecek bir rol üstlenme ihtimali, yıllardır ülkemizi bir örümcek ağı gibi sarmış küresel ihanet şebekeleri ve işbirlikçilerini telaşa sürüklemiştir. Milliyetçi Hareket Partisi’nin iktidarın en önemli alternatifi olduğu gerçeğini gizlemek için her türlü algı operasyonu devreye sokulmaktadır. Türk milletinin birlik ve bütünlüğünü savunan ve bu uğurda mücadele veren Türk milliyetçileri, Türkiye tarihinin en kritik ve zorlu seçiminde aza değil en büyüğe talip olacaklardır. Türkiye’yi ihanet şebekesinin elinden kurtarmak için, vatan ve millet duygusuna sahip her insanımızın MHP’nin başarısı için üstün gayret göstermesinin zamanıdır.