Türk Ocakları Genel Merkezi tarafından sosyal medya Twitter hesabından yapılan açıklamaya göre, "Ülkemizde “Size Selâm Getirmişem” türküsüyle tanınan, Güney Azerbaycanlı ses sanatçısı ve bestekar Huşeng Azeroğlu’nun vefat ettiğini büyük bir üzüntüyle öğrenmiş bulunuyoruz. Başta ailesi olmak üzere bütün Türk dünyasının başı sağ olsun. Allah rahmet eylesin." ifadeleri kullanıldı. Peki Azerbaycanlı Usta sanatçı Huşeng Azeroğlu kimdir?SANA SELAM GETİRMİŞEMSerin sulu bulaklardan bulaklardan
Yeşil yaprak budaklardan budaklardan
Lale renkli yanaklardan
Bal süzülen dudaklardan
Size selam size selam getirmişemKatar katar turnalardan
Yeşil başlı sunalardan
Azerbaycan diyarından
Köroğlu'nun nigarından
Size selam size selam getirmişemKoç Nebi'nin hecerinden
Setterhan'ın hünerinden
Şehriyarın şeherinden
Ayyıldızlı seherinden
Size selam size selam getirmişemKatar katar turnalardan
Yeşil başlı sunalardan
Azerbaycan diyarından
Köroğlu'nun nigarından
Size selam size selam getirmişem.Mehmet Nuri Yardım tarafından Sanatçı Huşeng Azeroğlu ile yapılan bir röportajı yayınlıyoruz.YARDIM: Huşeng Bey, siz Türkiye’ye 1980’lerde geldiniz ve İstanbul’a yerleştiniz. “Size Selâm Getirmişem” isimli eserinizle büyük bir çıkış yaptınız ve rağbet gördünüz. Bu parçanızla başta Altın Kelebek olmak üzere bir çok ödüller aldınız. Azerbaycan ve diğer kardeş Türk devletlerinde yapılan müziğe ilgiyi bugün nasıl buluyorsunuz?AZEROĞLU: Eskiden müziğe rağbet daha iyiydi. Maalesef bugün istenilen ölçüde değil. TRT’nin eski zamandaki genel müdürleri Tunca Toskay ve Kerim Aydın Erdem (Allah rahmet eylesin) ve bizim büyük yazarımız Necdet Sevinç’in benim Türkiye’de tanınmamda büyük katkıları oldu. Onlar bana sahip çıktılar. Mehmet Özbek ve Adem Gürses gibi sanatkârlar da bir bakıma bana bir çok alanda yardımcı oldular. Sanatımı takdir ettiler ve destek verdiler. Daha sonraki dönemde maalesef aynı desteği göremedim. Çünkü eskiden televizyon bir taneydi, TRT vardı. Şimdi özel televizyonlar çoğaldı ve asıl müzik geride kaldı. Esef verici bir hâldir ki, gerçek müziği icra etmeyenler şimdi ön plândadır.YARDIM: Peki size sahip çıkan hiç kimse yok mu?AZEROĞLU: Beni takdir edenler var. Meselâ Yıldırım Aktuna gibi insanlar, Allah rahmet eylesin Ayhan Songar gibi şahsiyetler beni takdir ettiler. İçimdeki cevheri keşfettiler. Ben dahi kendimdeki birikimin farkında değildim, onlar buna işaret ettiler. Ben de psikolojiye değer veren, bu alanda çalışan biri olarak bunu daha sonra keşfettim. Onların fikirlerine ve kültürlerine katıldım.YARDIM: Müzik ve düşünce arasındaki münasebet nedir?AZEROĞLU: Hakiki sanatkârların görüşü, mütefekkirlerden farklıdır. Çünkü hakiki sanatkâr, kültürüyle sanatı mütefekkirden daha iyi ve daha geniş şekilde görür. Ve hemen teorisini pratiğe çevirir. sahnede insanları etkileyebilir, değiştirebilir. Amma bir mütefekkir sanatkârın işini görebilemez. Neden? Bundan ki, bir sanatkâr felsefesi ve sanatıyla çok daha aydınlık ufuklara ulaşabilir. Düşüncelerini ve görüşlerini pratiğe çevirir ve onu ispatlar. Amma bir mütefekkir bunu ispatlayamaz. Neden? Çünkü o hünerver adam değildir. Hüner sahibi değildir. Bundan dolayı bir mütefekkir, bir filozof, müziksever olabilir, ama hüner sahibi olamaz. Niçin? Çünkü ilk defa o kendinden dışarıdaki o birikimi görür, onu ilk defa tahlil eder. Amma onu ispatlayabilemez. Niçin? Çünkü o insanda hünerli damar yoktur. Beyninde o güç yoktur. Bundan dolayı çocukluktan itibaren mütekamil olamaz. Çünkü uygulama, her ilimden yüksektir. Amma yanında teori olsa, ilim olsa onu daha güzel görür.YARDIM: Müzik türlerininin gelişimini nasıl buluyorsunuz? Bir ilerleme var mı? AZEROĞLU: Tasavvuf müziği eğer saf haliyle korunabilirse elbette çok iyidir. Ancak ona hile katan yabancı eller vardır. Müziğin bütün türlerinde yozlaşma ne yazık ki var. Ama bunlar arasında Türk sanat müziği asıl hüviyetini daha iyi koruyabiliyor denilebilir. Yine de yabancı müziklerin istilası altındadır müziğimizin bütün türleri. Münir Nurettin Selçuk Türk sanat müziğinde büyük bir sanatkârdı. Hafız Burhan, Zeki Müren, Yıldırım Gürses de çok değerli icracılardı. Bugün yaşayanlar arasında Emel Sayın, Mustafa Sağyaşar, Mustafa Keser unutulmayacak sanatkârlar arasında zikredilebilir. Ama maalesef bu değerli sanatkârlar unutuluyor. Çünkü öz sanata düşman olanlar, bu ve benzeri kişileri geriye ittiler, onları nisyana terk ettiler. Lümpen müzik yaptılar. Ortaya kötü müzik koydular. Batı destekli bir müzik yaptılar. Müzikteki yozlaşma ne yazık ki sadece Türkiye’de değil, Azerbaycan gibi diğer Türk ülkelerinde de mevcuttur. Oralarda da durum pek iç açıcı değildir, hatta kötü durumdadır. Türk halk müziğinde iyi sanatkâr çok azdır. Hakiki Türk halk müziğini icra edenlerin sayısı fazla değil. Bedia Akarsu, Zülküf Altan gibi değerli sanatkârlar vardır. Mehmet Özbek gibi gerçek halk müziğini bilen ve okuyanlar da var. Abdurrahman Kızılay gibi hakiki Kerkük türkülerini seslendiren sanatkârları da görmemiz gerekir.YARDIM: Müzikte umumiyetle bir çürümeden, bozulmadan bahsediyorsunuz. Peki hakiki müziğe, öz mûsikimize kavuşabilmemiz için neler yapılmalı, çözüm nedir?AZEROĞLU: Bu çözümde yöneticilere büyük görevler düşüyor. Sanatın hakkını veremeyenlere yol verilmemeli, onlara görev verilmemeli. Dernek, vakıf ve diğer kuruluşların organizasyonlarında hakiki sanatkârlar vazifelendirilmeli. Buna yetkililerin, sanatseverlerin dikkat etmesi lâzım. Aksi takdirde bu bozulma sadece müzikte olmaz, edebiyatta, ailede, sosyal hayatta ve toplumun bütün kesimlerinde ne yazık ki yayılacak ve beyinlerin hastalanmasına sebep olacaktır. YARDIM: Siz bazı sanatçılar gibi sadece müzik eğitimi almadınız, yalnızca müzikle uğraşmadınız? Sosyal bir çok ilim dalıyla da meşgul oldunuz. Bu yönünüz çok az biliniyor? Bize birikiminizden, alakadar oldunuz ilimlerden bahseder misiniz lütfen?AZEROĞLU: Ben İran’da üniversitenin sinema tiyatro bölümünü bitirdim. Sonra mûsikî makamlarını öğrendim ve buradan da mezun oldum. Makamları öğrenmekle kalmayıp pratiğe de çeviriyorum ve okuyorum. Ayrıca psikoloji, sosyoloji, tarih, tıp, felsefe ve edebiyat gibi müziği besleyen ilim dallarıyla da ciddi mânada meşgul oldum ve bu ilimlerde bir çok eseri okudum. Bu okumalar benim müziği daha iyi kavramama ve müzik felsefesi yapmama vesile oldu. Ben ilmî çalışmalardan hiçbir zaman kopmadım. Her zaman kitap okurum, günde en az 7-8 saat kitap okurum ve şükürler olsun ki, çok zengin bir kütüphanem vardır. Ben sağlığa çok değer veririm. Bu yüzden spor yaparım. Geçmişte güreş yaptım, cankurtaran olarak çalıştım. Ağırlık kaldırma konusunda da bir çok çalışmada bulundum. Çünkü sağlığın insan beyni üzerinde tesiri vardır. Ve insanı aydınlığa ulaştırır. Her insan iki sporu mutlaka yapmalı. Biri beyin jimnastiği, biri de beden jimnastiğidir. Biri kitapla, diğeri de spor aletleriyle olur. Eğer bunlar yapılmazsa toplumdaki hastalıklar ve sıkıntılar sanatçıyı da mutlaka içine alır ve onu yok eder.YARDIM: Burayı biraz açar mısınız? AZEROĞLU: Pekâla, izah edeyim. İçki, kumar ve diğer kötü alışkanlıklar sanatın da sanatkârın da can düşmanıdır. Kapitalizm bütün insanlara bu uyuşturucuları alıştırdığı gibi toplumun her kesimini etkileyen sanatçıları da bozmayı amaçlamaktadır. Böylece toplumu hantal ve kötü duruma getirip ekonomisine el koymayı hedefler. Ekonomisini bozar. Kadınları kullanarak, toplumu bozmaya ve fuhuş bataklığına iteklemeye gayret gösterir. Gerçek vatanseverlerin, milliyetçi-maneviyatçı insanların bu büyük tehlikeye dikkat etmesi ve nesilleri bu girdaptan, bu çamurdan kurtarması gerekir. İnsanlarımız psikoloji, sosyoloji, tarih, edebiyat gibi ilimleri de mutlaka bilmeli. Bol bol kitap okumaları gerekir ki bu tür çirkin tuzaklara düşmesinler. Yabancıların ağına takılmasınlar. Millî benliklerini muhafaza etsinler.YARDIM: Az önce kadınların kullanılmasından bahsettiniz. Ama az temas ettiniz. Onları kim ve nasıl kullanabilir?AZEROĞLU: Beş bin sene önce filozof Zerdüşt demişti ki: “Kadınları kültür sahibi edin, onları kültürden mahrum etmeyin.” Niçin? Çünkü onlar doğuracakları çocuklara da o kültürü aşılarlar. Amma bir anne kültürsüz oldu mu çocukları da kültürsüzleştirir ve sosyal hayatta çok zayıf ve korumasız kalırlar. Bu da toplumun çökmesine vasıta olur. Bu önemli hususa beş bin yıl önce Zerdüşt dikkatimizi çekmiş ve bütün insanları ikaz etmişti. Ve bana göre dünyada kanserden daha büyük bir hastalık, daha feci bir tehlike bilgisizliktir, cehalet içinde kalmaktır, kitap okumamaktır. YARDIM: Peki niçin kitap okunmuyor?AZEROĞLU: Büyük kuvvetli ülkeler Orta Asya ve Afrika gibi toplumları esir alıp onlara bilgisizliği aşılamışlardır. Onları kültürden mahrum bırakmışlardır ki, kendi kültürlerini onlara rahatlıkla aşılayabilsinler. Hem kendi inançlarını, hem de kültürlerini aktarabilsinler. Okumayı emreden, insanları aydınlatan ve bilinçli kılan İslâmiyet’in yaygınlaşmaması ve insanlara ulaşmaması için büyük bir çaba harcıyorlar. Bugün dünyaya biraz dikkatlice bakacak olursak bu kirli çabayı fark edebiliriz. İnsanlığı huzura kavuşturacak, dünyaya barışı ve mutluluğu getirecek olan İslâm dinine perdeli bir şekilde engel olunmak isteniyor. Ve bugün dünyanın bir çok bölgesinde açık ve gizli cinayetler işleniyor. YARDIM: Bugünlerde yeni bir albümünüz çıktı. “Huşeng Azeroğlu Belgesel-1” adlı bu vcd’de 14 sevilen eserinizi seslendiriyorsunuz. Bu çalışma ne zaman başladı ve nasıl gelişti. Bilgi verir misiniz?AZEROĞLU: Ömer Çalışkan ve Mustafa Nadir Önay beylerin stüdyosunda çalışmamızı tamamladık. Bize yardımcı oldular. Yaklaşık bir sene kadar stüdyo çalışmalarımız devam etti. Nihayet bu albümümüz çıktı. Albümde benim 50 senelik tecrübem, birikimim ve gayretim vardır. Azeri türkülerinin sevilen parçaları bu albümde mevcuttur. Bu albümü dinleyenler şayet okumayı seven kültürlü insanlar ise çok memnun kalacaklar. Okumayanlar da mutlaka bu müzikten haz duyacaklar ve başkalarına da tavsiye edecekler. Albümde benim 14 parça görüntülü olarak mevcuttur. Başta “Size Selâm Getirmişem”, “Ayrılık”, “Karabağ”, “Karabağ Şikestesi” ve diğer sevilen parçalar büyük bir ilgi ile karşılanacaktır umarım. Tabii takdir dinleyicilerindir. Bu kaseti Şerif Şölen Bey, firması olan Şölen Kasetçilik’ten çıkardı ve büyük zahmetler çekti. Ona ve diğer dostlara teşekkür ederiz. İkinci vcd.yi de şimdi yine Şerif Bey’le hazırlıyoruz. İnşallah o da yakında çıkar ve ilgi görür. Bizden gayret, takdir müzikseverlerin elbette.YARDIM: Huşeng Bey, sanat, sanatkâr ve müzik dünyası hakkında son bir değerlendirmenizi alabilir miyiz? AZEROĞLU: Hakiki sanatkâr temiz aynaya benzer. Kim o aynaya bakarsa saçını ve elbisesini düzeltir, kendisine çeki düzen verir. Ama bir sanatkâr ki kendisi bozulmuşsa, tefessüh etmişse ona bakanlar da onun gibi olur, yüzleri onun yüzü gibi çirkin olur. Bu yüzden sanatkârın misyonu çok önemlidir. O her zaman örnek olmak zorundadır. Vazifesi büyüktür. Topluma öncü olmak zorundadır. Çünkü toplum genelde okumadığı için sanatkâra bakar ve kendisini ona göre düzeltmek ister, onu misal alır. Onu model olarak benimser. Eğer sanatkâr sanatın inceliğine, güzelliğine, doğruluğuna vakıf olamamışsa, o sırlara erişememişse topluma da büyük zarar verir ve sanatın derecesini de alçaltır. Bir çok ideoloji de bu şekilde sanatçıları istismar eder ve onları kullanır. Aileler ve gençler de ne yazık ki bu şekilde bozuluyor. İyi ve ruhen sağlıklı bir toplum için iyi sanat, iyi müzik yapmak lâzım. Bu da kendisini yetiştirmiş, özünü bilen sanatkârlar vasıtasıyla olabilir. Ben her şeye rağmen gelecekte iyi sanatın ve doğru sanatkârın değerinin bilineceğini ümit ediyorum.YARDIM: Huşeng Bey, üstün başarılarınızın devam etmesini temenni ediyoruz. Sanat Alemi. Net olarak sizin gibi gerçek sanatkârlarla iftihar ediyoruz. Sağolun, varolun.AZEROĞLU: Ben de size ve internet siteniz Sanat Alemi’ne teşekkür ediyor, muvaffakiyetlerinizin ebedî olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Berhudar olun.VİDEODAN DİNLE
Yeşil yaprak budaklardan budaklardan
Lale renkli yanaklardan
Bal süzülen dudaklardan
Size selam size selam getirmişemKatar katar turnalardan
Yeşil başlı sunalardan
Azerbaycan diyarından
Köroğlu'nun nigarından
Size selam size selam getirmişemKoç Nebi'nin hecerinden
Setterhan'ın hünerinden
Şehriyarın şeherinden
Ayyıldızlı seherinden
Size selam size selam getirmişemKatar katar turnalardan
Yeşil başlı sunalardan
Azerbaycan diyarından
Köroğlu'nun nigarından
Size selam size selam getirmişem.Mehmet Nuri Yardım tarafından Sanatçı Huşeng Azeroğlu ile yapılan bir röportajı yayınlıyoruz.YARDIM: Huşeng Bey, siz Türkiye’ye 1980’lerde geldiniz ve İstanbul’a yerleştiniz. “Size Selâm Getirmişem” isimli eserinizle büyük bir çıkış yaptınız ve rağbet gördünüz. Bu parçanızla başta Altın Kelebek olmak üzere bir çok ödüller aldınız. Azerbaycan ve diğer kardeş Türk devletlerinde yapılan müziğe ilgiyi bugün nasıl buluyorsunuz?AZEROĞLU: Eskiden müziğe rağbet daha iyiydi. Maalesef bugün istenilen ölçüde değil. TRT’nin eski zamandaki genel müdürleri Tunca Toskay ve Kerim Aydın Erdem (Allah rahmet eylesin) ve bizim büyük yazarımız Necdet Sevinç’in benim Türkiye’de tanınmamda büyük katkıları oldu. Onlar bana sahip çıktılar. Mehmet Özbek ve Adem Gürses gibi sanatkârlar da bir bakıma bana bir çok alanda yardımcı oldular. Sanatımı takdir ettiler ve destek verdiler. Daha sonraki dönemde maalesef aynı desteği göremedim. Çünkü eskiden televizyon bir taneydi, TRT vardı. Şimdi özel televizyonlar çoğaldı ve asıl müzik geride kaldı. Esef verici bir hâldir ki, gerçek müziği icra etmeyenler şimdi ön plândadır.YARDIM: Peki size sahip çıkan hiç kimse yok mu?AZEROĞLU: Beni takdir edenler var. Meselâ Yıldırım Aktuna gibi insanlar, Allah rahmet eylesin Ayhan Songar gibi şahsiyetler beni takdir ettiler. İçimdeki cevheri keşfettiler. Ben dahi kendimdeki birikimin farkında değildim, onlar buna işaret ettiler. Ben de psikolojiye değer veren, bu alanda çalışan biri olarak bunu daha sonra keşfettim. Onların fikirlerine ve kültürlerine katıldım.YARDIM: Müzik ve düşünce arasındaki münasebet nedir?AZEROĞLU: Hakiki sanatkârların görüşü, mütefekkirlerden farklıdır. Çünkü hakiki sanatkâr, kültürüyle sanatı mütefekkirden daha iyi ve daha geniş şekilde görür. Ve hemen teorisini pratiğe çevirir. sahnede insanları etkileyebilir, değiştirebilir. Amma bir mütefekkir sanatkârın işini görebilemez. Neden? Bundan ki, bir sanatkâr felsefesi ve sanatıyla çok daha aydınlık ufuklara ulaşabilir. Düşüncelerini ve görüşlerini pratiğe çevirir ve onu ispatlar. Amma bir mütefekkir bunu ispatlayamaz. Neden? Çünkü o hünerver adam değildir. Hüner sahibi değildir. Bundan dolayı bir mütefekkir, bir filozof, müziksever olabilir, ama hüner sahibi olamaz. Niçin? Çünkü ilk defa o kendinden dışarıdaki o birikimi görür, onu ilk defa tahlil eder. Amma onu ispatlayabilemez. Niçin? Çünkü o insanda hünerli damar yoktur. Beyninde o güç yoktur. Bundan dolayı çocukluktan itibaren mütekamil olamaz. Çünkü uygulama, her ilimden yüksektir. Amma yanında teori olsa, ilim olsa onu daha güzel görür.YARDIM: Müzik türlerininin gelişimini nasıl buluyorsunuz? Bir ilerleme var mı? AZEROĞLU: Tasavvuf müziği eğer saf haliyle korunabilirse elbette çok iyidir. Ancak ona hile katan yabancı eller vardır. Müziğin bütün türlerinde yozlaşma ne yazık ki var. Ama bunlar arasında Türk sanat müziği asıl hüviyetini daha iyi koruyabiliyor denilebilir. Yine de yabancı müziklerin istilası altındadır müziğimizin bütün türleri. Münir Nurettin Selçuk Türk sanat müziğinde büyük bir sanatkârdı. Hafız Burhan, Zeki Müren, Yıldırım Gürses de çok değerli icracılardı. Bugün yaşayanlar arasında Emel Sayın, Mustafa Sağyaşar, Mustafa Keser unutulmayacak sanatkârlar arasında zikredilebilir. Ama maalesef bu değerli sanatkârlar unutuluyor. Çünkü öz sanata düşman olanlar, bu ve benzeri kişileri geriye ittiler, onları nisyana terk ettiler. Lümpen müzik yaptılar. Ortaya kötü müzik koydular. Batı destekli bir müzik yaptılar. Müzikteki yozlaşma ne yazık ki sadece Türkiye’de değil, Azerbaycan gibi diğer Türk ülkelerinde de mevcuttur. Oralarda da durum pek iç açıcı değildir, hatta kötü durumdadır. Türk halk müziğinde iyi sanatkâr çok azdır. Hakiki Türk halk müziğini icra edenlerin sayısı fazla değil. Bedia Akarsu, Zülküf Altan gibi değerli sanatkârlar vardır. Mehmet Özbek gibi gerçek halk müziğini bilen ve okuyanlar da var. Abdurrahman Kızılay gibi hakiki Kerkük türkülerini seslendiren sanatkârları da görmemiz gerekir.YARDIM: Müzikte umumiyetle bir çürümeden, bozulmadan bahsediyorsunuz. Peki hakiki müziğe, öz mûsikimize kavuşabilmemiz için neler yapılmalı, çözüm nedir?AZEROĞLU: Bu çözümde yöneticilere büyük görevler düşüyor. Sanatın hakkını veremeyenlere yol verilmemeli, onlara görev verilmemeli. Dernek, vakıf ve diğer kuruluşların organizasyonlarında hakiki sanatkârlar vazifelendirilmeli. Buna yetkililerin, sanatseverlerin dikkat etmesi lâzım. Aksi takdirde bu bozulma sadece müzikte olmaz, edebiyatta, ailede, sosyal hayatta ve toplumun bütün kesimlerinde ne yazık ki yayılacak ve beyinlerin hastalanmasına sebep olacaktır. YARDIM: Siz bazı sanatçılar gibi sadece müzik eğitimi almadınız, yalnızca müzikle uğraşmadınız? Sosyal bir çok ilim dalıyla da meşgul oldunuz. Bu yönünüz çok az biliniyor? Bize birikiminizden, alakadar oldunuz ilimlerden bahseder misiniz lütfen?AZEROĞLU: Ben İran’da üniversitenin sinema tiyatro bölümünü bitirdim. Sonra mûsikî makamlarını öğrendim ve buradan da mezun oldum. Makamları öğrenmekle kalmayıp pratiğe de çeviriyorum ve okuyorum. Ayrıca psikoloji, sosyoloji, tarih, tıp, felsefe ve edebiyat gibi müziği besleyen ilim dallarıyla da ciddi mânada meşgul oldum ve bu ilimlerde bir çok eseri okudum. Bu okumalar benim müziği daha iyi kavramama ve müzik felsefesi yapmama vesile oldu. Ben ilmî çalışmalardan hiçbir zaman kopmadım. Her zaman kitap okurum, günde en az 7-8 saat kitap okurum ve şükürler olsun ki, çok zengin bir kütüphanem vardır. Ben sağlığa çok değer veririm. Bu yüzden spor yaparım. Geçmişte güreş yaptım, cankurtaran olarak çalıştım. Ağırlık kaldırma konusunda da bir çok çalışmada bulundum. Çünkü sağlığın insan beyni üzerinde tesiri vardır. Ve insanı aydınlığa ulaştırır. Her insan iki sporu mutlaka yapmalı. Biri beyin jimnastiği, biri de beden jimnastiğidir. Biri kitapla, diğeri de spor aletleriyle olur. Eğer bunlar yapılmazsa toplumdaki hastalıklar ve sıkıntılar sanatçıyı da mutlaka içine alır ve onu yok eder.YARDIM: Burayı biraz açar mısınız? AZEROĞLU: Pekâla, izah edeyim. İçki, kumar ve diğer kötü alışkanlıklar sanatın da sanatkârın da can düşmanıdır. Kapitalizm bütün insanlara bu uyuşturucuları alıştırdığı gibi toplumun her kesimini etkileyen sanatçıları da bozmayı amaçlamaktadır. Böylece toplumu hantal ve kötü duruma getirip ekonomisine el koymayı hedefler. Ekonomisini bozar. Kadınları kullanarak, toplumu bozmaya ve fuhuş bataklığına iteklemeye gayret gösterir. Gerçek vatanseverlerin, milliyetçi-maneviyatçı insanların bu büyük tehlikeye dikkat etmesi ve nesilleri bu girdaptan, bu çamurdan kurtarması gerekir. İnsanlarımız psikoloji, sosyoloji, tarih, edebiyat gibi ilimleri de mutlaka bilmeli. Bol bol kitap okumaları gerekir ki bu tür çirkin tuzaklara düşmesinler. Yabancıların ağına takılmasınlar. Millî benliklerini muhafaza etsinler.YARDIM: Az önce kadınların kullanılmasından bahsettiniz. Ama az temas ettiniz. Onları kim ve nasıl kullanabilir?AZEROĞLU: Beş bin sene önce filozof Zerdüşt demişti ki: “Kadınları kültür sahibi edin, onları kültürden mahrum etmeyin.” Niçin? Çünkü onlar doğuracakları çocuklara da o kültürü aşılarlar. Amma bir anne kültürsüz oldu mu çocukları da kültürsüzleştirir ve sosyal hayatta çok zayıf ve korumasız kalırlar. Bu da toplumun çökmesine vasıta olur. Bu önemli hususa beş bin yıl önce Zerdüşt dikkatimizi çekmiş ve bütün insanları ikaz etmişti. Ve bana göre dünyada kanserden daha büyük bir hastalık, daha feci bir tehlike bilgisizliktir, cehalet içinde kalmaktır, kitap okumamaktır. YARDIM: Peki niçin kitap okunmuyor?AZEROĞLU: Büyük kuvvetli ülkeler Orta Asya ve Afrika gibi toplumları esir alıp onlara bilgisizliği aşılamışlardır. Onları kültürden mahrum bırakmışlardır ki, kendi kültürlerini onlara rahatlıkla aşılayabilsinler. Hem kendi inançlarını, hem de kültürlerini aktarabilsinler. Okumayı emreden, insanları aydınlatan ve bilinçli kılan İslâmiyet’in yaygınlaşmaması ve insanlara ulaşmaması için büyük bir çaba harcıyorlar. Bugün dünyaya biraz dikkatlice bakacak olursak bu kirli çabayı fark edebiliriz. İnsanlığı huzura kavuşturacak, dünyaya barışı ve mutluluğu getirecek olan İslâm dinine perdeli bir şekilde engel olunmak isteniyor. Ve bugün dünyanın bir çok bölgesinde açık ve gizli cinayetler işleniyor. YARDIM: Bugünlerde yeni bir albümünüz çıktı. “Huşeng Azeroğlu Belgesel-1” adlı bu vcd’de 14 sevilen eserinizi seslendiriyorsunuz. Bu çalışma ne zaman başladı ve nasıl gelişti. Bilgi verir misiniz?AZEROĞLU: Ömer Çalışkan ve Mustafa Nadir Önay beylerin stüdyosunda çalışmamızı tamamladık. Bize yardımcı oldular. Yaklaşık bir sene kadar stüdyo çalışmalarımız devam etti. Nihayet bu albümümüz çıktı. Albümde benim 50 senelik tecrübem, birikimim ve gayretim vardır. Azeri türkülerinin sevilen parçaları bu albümde mevcuttur. Bu albümü dinleyenler şayet okumayı seven kültürlü insanlar ise çok memnun kalacaklar. Okumayanlar da mutlaka bu müzikten haz duyacaklar ve başkalarına da tavsiye edecekler. Albümde benim 14 parça görüntülü olarak mevcuttur. Başta “Size Selâm Getirmişem”, “Ayrılık”, “Karabağ”, “Karabağ Şikestesi” ve diğer sevilen parçalar büyük bir ilgi ile karşılanacaktır umarım. Tabii takdir dinleyicilerindir. Bu kaseti Şerif Şölen Bey, firması olan Şölen Kasetçilik’ten çıkardı ve büyük zahmetler çekti. Ona ve diğer dostlara teşekkür ederiz. İkinci vcd.yi de şimdi yine Şerif Bey’le hazırlıyoruz. İnşallah o da yakında çıkar ve ilgi görür. Bizden gayret, takdir müzikseverlerin elbette.YARDIM: Huşeng Bey, sanat, sanatkâr ve müzik dünyası hakkında son bir değerlendirmenizi alabilir miyiz? AZEROĞLU: Hakiki sanatkâr temiz aynaya benzer. Kim o aynaya bakarsa saçını ve elbisesini düzeltir, kendisine çeki düzen verir. Ama bir sanatkâr ki kendisi bozulmuşsa, tefessüh etmişse ona bakanlar da onun gibi olur, yüzleri onun yüzü gibi çirkin olur. Bu yüzden sanatkârın misyonu çok önemlidir. O her zaman örnek olmak zorundadır. Vazifesi büyüktür. Topluma öncü olmak zorundadır. Çünkü toplum genelde okumadığı için sanatkâra bakar ve kendisini ona göre düzeltmek ister, onu misal alır. Onu model olarak benimser. Eğer sanatkâr sanatın inceliğine, güzelliğine, doğruluğuna vakıf olamamışsa, o sırlara erişememişse topluma da büyük zarar verir ve sanatın derecesini de alçaltır. Bir çok ideoloji de bu şekilde sanatçıları istismar eder ve onları kullanır. Aileler ve gençler de ne yazık ki bu şekilde bozuluyor. İyi ve ruhen sağlıklı bir toplum için iyi sanat, iyi müzik yapmak lâzım. Bu da kendisini yetiştirmiş, özünü bilen sanatkârlar vasıtasıyla olabilir. Ben her şeye rağmen gelecekte iyi sanatın ve doğru sanatkârın değerinin bilineceğini ümit ediyorum.YARDIM: Huşeng Bey, üstün başarılarınızın devam etmesini temenni ediyoruz. Sanat Alemi. Net olarak sizin gibi gerçek sanatkârlarla iftihar ediyoruz. Sağolun, varolun.AZEROĞLU: Ben de size ve internet siteniz Sanat Alemi’ne teşekkür ediyor, muvaffakiyetlerinizin ebedî olmasını Allah’tan niyaz ediyorum. Berhudar olun.VİDEODAN DİNLE