TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA
Aşağıdaki sorularımın İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya tarafından Anayasa’nın 98’inci ve TBMM iç tüzüğünün 96 ve 99’uncu maddeleri gereğince yazılı olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Türkiye’de, “kadın kırım/cins kırım” boyutuna varan kadına ve genelde sağlık çalışanlarına yönelik şiddet olayları, önemli ve yakıcı bir gündem başlığı. İstanbul Sözleşmesi’nden hukuksuz olarak çıkılmasıyla ağırlık kazanan, kadınları koruma ya da failleri durdurma amaçlı etkili politikaların oluşturulmadığı koşullar kadın cinayetlerini ve şüpheli ölümleri artırıyor.
Kadın ölümlerinin çoğu, gerçekte bir şiddet ve cinayet eylemine maruz kaldıkları yolunda haklı şüpheler doğursa da, adli ve/veya kolluk birimleri tarafından ekseriyetle “intihar, düşme, kaza” gibi gösterilmektedir. Bu durum, şüpheli ölümün öncesinde yaşananlar göz ardı edilerek, soruşturma, olay yeri inceleme ve delil toplama süreçlerinin detaylı bir biçimde yürütülmemesine ve olası şüpheliler hakkında etkin bir kovuşturmanın yapılmamasına neden oluyor. Bu da faillere yönelik bir cezasızlık pratiği yaratıyor. Yasaların etkin bir şekilde uygulanmadığı şüpheli kadın ölümleri davalarında failler, ancak dava dosyası hakkında kamuoyunun takibi ve etkili tepkisi oluşmuşsa gereken cezaları alabiliyor.
Sakarya Korucuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Bölümü’nde hemşire olarak görev yapan Dicle Naz (27) 13 Nisan 2023 tarihinde evinde ölü bulundu. Basında yer alan haberlere göre; ailesine, kimi kolluk görevlileri tarafından, kızlarının kesici bir alet ile intihar ettiği söylendi ancak sağlık çalışanı Dicle Naz’ın, olay öncesi yaşadıkları göz önünde bulundurularak (bir hasta tarafından ölümle tehdit edilmesi gibi) olayın cinayet olabileceğine dair şüpheler doğuyor. Nitekim Dicle Naz’ın bir arkadaşına, çalıştığı bölümdeki hastalardan birinin “ben 3 kişiyi kestim, seni de keseceğim” ifadelerini kullanarak kendisini tehdit ettiğini söylediği, öte yandan olay tarihinde bir kişinin, Dicle Naz evine girdikten hemen sonra binaya girdiğine dair iddialar da söz konusudur. Dicle Naz’ın ailesiyle yapılan görüşmelerde kendilerine yeterli bilgi verilmediği, adli tıp raporunun ellerinde bulunmadığı öğrenildi. Dicle Naz’ın ölümünün ailede ve kamuoyunda hiçbir tereddüte yer bırakmayacak şekilde aydınlatılması amacıyla, aşağıdaki soruların ivedilikle yanıtlanması, fail veya faillerin yargı önüne çıkarılması açısından önemlidir.
Bu bağlamda;
- Dicle Naz’ı tehdit eden kişi/kişiler hakkında soruşturma yürütülüyor mu, çıkarılmış herhangi bir koruma kararı var mı? Mesai arkadaşlarının ifadelerine başvuruldu mu?
- Detaylı olay yeri incelemesi yapıldı mı ve tüm deliller toplandı mı?
- Olası şüpheliler hakkında etkin bir kovuşturma yapıldı mı? Dicle Naz’ın ölümü öncesinde maruz kaldığı olası ısrarlı bir takibin belgelenmesi ve Dicle Naz’ın olayın yaşandığı konutuna giren çıkanların tespitine yönelik kamera kayıtları incelendi mi?
- Olası kanıtlar ve sair olgular henüz toplanıp bilimsel/teknik kapsamda değerlendirilmemişken; ilgili resmi kişi ve birimler tarafından olayın bir intihar olduğu yolunda ailesine açıklama yapılmasının nedeni nedir?
- Bakanlığınızca hazırlanan, şüpheli bir biçimde yaşamını yitiren kadınlar hakkında bir raporu var mı? Dicle Naz’ın ölümü bakanlığınıza bağlı birimlerin kayıtlarına ne olarak geçti? Bakanlık bu konuda herhangi bir veri tutuyor mu? Tutuyor ise neden düzenli olarak kamuoyu ile paylaşmıyor?