Karanlık bir odaya geçtim. Yönümü doğuya döndüm. Bilge Kağan'ın buyruğunu açtım. Kulağımı iyice açtım...Ben ki; Tanrı'nın izniyle tahta oturmuş Türk: Bilge Kağan."Milletine hitaben başlıyor ve kendini Tanrı'nın izniyle tahta oturmuş Türk: Bilge Kağan olarak tanıtıyor. Her şeyden üstte Tanrı var. Bilge Kağan'ı da, Türk Milleti'ni de Tanrı yarattı. Bizi de, Milletimizi, Vatanımızı, ailemizi, sevdiklerimizi değer verdiğimiz her şeyi O yarattı, bu yüzden İlk O'dur. Anmadan, hamd etmeden olmaz. Atalarımız da hamd ederken başlarını göğe kaldırıp: "Kök Tengri, tek tengri" derlermiş. Yani: "Gök Tanrı tek tanrı". Ve yine kendini tanıtırken sizin kağanınızım diye değil, Tanrı'nın izniyle tahta oturmuş TÜRK diye söylüyor."Sözümü sonuna kadar dinle! Önce kardeşlerim, çocuklarım, sonra bütün soyum. Güneydeki Şadlar, Apalar, Kuzeydeki Tarkanlar. Buyruk Beyler, Otuz Tatar, Dokuz Oğuz Beyleri. Milletim. Bu sözlerimi iyice işit, iyice dinle."Sözlerini sonuna kadar dinle diyerek aslında dikkatleri topluyor. Çünkü birileri bize bir şey anlatırken genelde can kulağıyla dinlemeyiz. Tam olarak anlayamadığımızdan hata yaparız, yanlış ya da eksik anlarız. Yılma DURAK'ın bir anlattığı aklıma geldi. Rahmetli Alparslan TÜRKEŞ'e bir gün bir ziyaretçi gelir. Yılma DURAK TÜRKEŞ'in makamındadır, ziyarete gelen şahıs içeri gelince TÜRKEŞ Yılma Bey'e dışarı çıkmasının buyurur. Gelen zat da başlar TÜRKEŞ Bey'le konuşmaya. Aslında buna konuşma denmez.TÜRKEŞ Bey ağzını açmaz hiç, gelen zat anlatır durur. Tabii bir süre geçince Yılma DURAK kapıya gelir, içeriden halen zatın sesi gelir TÜRKEŞ Bey'in ise hiç sesi çıkmaz. Bekler bir süre, uzun olmuştur, girer ve bir emriniz var mı diye sorar TÜRKEŞ Bey'e asıl amacı ziyaretçiye konuşmasının bitmesini hissettirmektir. Kulak misafiri de olur tabii içeri girince, konunun bir önemi yoktur. Gereksiz ve içeriği boş bir konuşmadır. TÜRKEŞ Bey bir şey istemez geri çıkar. Bir süre daha geçer görüşme aynen sürer, sonra bir daha girer Yılma DURAK içeri yine sorar bir emriniz var mı diye. Yine yok der TÜRKEŞ. Çıkar Yılma DURAK ama sinirlenmiştir çok konuşan ve TÜRKEŞ'in zamanını boş yere alan ziyaretçiye. Sonra bir süre daha geçer aradan ve artık tahammül edemez, kapıyı çalıp girer içeri efendim der sinirli bir ses tonuyla, ziyaretçiye müdahele edip dışarı çıkarayım mı manasında. TÜRKEŞ sinirlenir. Çık dışarı Yılma! Diye çıkışır. Karşındakini dinlemeyi öğrenmezsen kimse de seni dinlemez, sen karşındakini dinle de, karşındakiler de seni dinlesin der. İşte Bilge Kağan da buna dikkat çekmek istiyor, iyice dinle ki iyi anlayasın. Önce Kardeşlerim ve Çocuklarım, diyor. Çünkü evvela etrafımızdakiler ailemiz ve yakınlarımıza anlatmalıyız düşüncelerimizi. Sonra bütün soyum derken de diğer akrabalarından bahsediyor, ve ekliyor yakından ileri kendine tabi olan herkese bahsediyor. Tek tek bütün milletini sayıyor. Buradan şunu anlamalıyız, Milletim deyip geçmiyor, çünkü değer veriyor, aşağı görmüyor. Kendi altındakiler olarak değerlendirmiyor. Tek tek hepsini sayıyor. Ve iyice işitin, iyice dinleyin diyerek tonlama yapıyor."Üstte mavi Gök, altta kara Yer yaratıldığında, ikisi arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlu üstünde de atalarım Bumin Kağan, İstemi Kağan hükümdar olmuş. Türk Milleti'nin İlini Tutmuş, Töresini düzenlemişler. Ordu yürütüp dört bir yandaki başlıya baş eğdirmiş, dizliye diz çöktürmüşler. Çin milleti ile komşu olmuşlar. Altını, gümüşü, ipekliyi sıkıntısızca veren Çinli'nin sözü tatlı, ipeklisi yumuşakmış. Bunlarla uzak kavimleri kendisine yaklaştırıp sonra kötülük edermiş. Bilge kişiyi, yiğit kişiyi sevmez yürütmezmiş. Türk Milleti, varlığa, tokluğa ve rahata alışıksın. Böyle olduğu için hoş ve tatlı sözlere kanıp, kağanının beyinin sözünü dinlemeden her yere gittin, aldandın, aldatıldın. Böyle olunca oralarda hep mahvoldun. İtaatsizliğin yüzünden seni kalkındırmış kağanına ve iline kendin kötülük getirdin. Kendin yanıldın. İyice düşün; silahlılar gelip seni nasıl dağıttı, mızraklılar seni gelip nasıl sürdüler. Mukaddes Ötüken ormanının milleti, dağıldın. Doğuya giden gitti. Batıya giden gitti. Gittiğin yerde kanın su gibi aktı, kemiğin dağ gibi yığıldı. Bey olacak erkek evladın köle, hanım olacak kız evladın cariye oldu. Kocamışlara, bilgilere itaatsizliğin yüzünden."Burada atalarımız Bumin Kağan ve İstemi Kağan'ı hem anıyor, hem de onları Türk Milletinin düzenlediğinden ve diğer milletlere karşı da üstünlük kurduğundan ve topraklarının Çin'e kadar uzandığından bahsediyor. Tabii bunların hepsi Törelilik sayesinde oluyor. Törelere uydukça başımıza kötülük gelmediğinin örneğini veriyor. Sonra Çin milletinden bahsediyor. En eski tarihi düşmanlarımızdan Çinliler, şimdi de Doğu Türkistan'daki Uygur Türkü ırkdaşlarımıza kötülük yapmıyorlar mı? Tarihte de her zaman bize düşmanlık etmişlerdir. Töreyi bırakıp, büyüklerimizin sözlerini dinlemezsek, bunun yerine başkalarının, başka milletlerin sözlerini dinlersek nasıl oyuna geleceğimizden bahsediyor. Düşmanlarımızın, bize güzel sözler söylerken, diğer taraftan bizi nasıl bir oyuna getirdiklerinden bahsediyor.Milli duruş sergileyen ileri gelenlerimizden, siyasetçilerimizden hangi yabancı devlet temsilcileri övgüyle bahsediyor? ABD'nin ve Avrupa'nın sözleriyle hareket edenler bu Milli Duruş sergileyenleri kucaklıyor mu? Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Genel Kurmay Başkanı dahil, onca paşa, general, amiral, subay ve astsubaylar neden Silivri'de? Neden böyle olduğunu da söylüyor, rahata alıştığımızdan. 2008 veya 2009 senesinde Isparta'da Türk Ocakları Isparta Şubesi, Çanakkale Savaşları Resim ve Fotoğraf Sergisi açacaktı. Benim de önceden haberim olmadı ve o gün şube başkanı beni aradı, tabii sergi açılmıştı ve ben öğleden sonra gitmiştim. Gittiğimde Başkan ve bir yönetici ile bir de yaşlı kadın oturuyorlardı. Selam verdim, başkan, işte ecdadımız Çanakkale'de nasıl savaşmış, şimdiki gençlik böyle geç geliyor, haberleri olmuyor diye takıldı bana. Yanlarındaki yaşlı kadın da öğretmenmiş, başkanın ve orada bulunan bir çok büyüğün de öğretmenliğini yapmış. Başkana dönüp neden geç geliyor, neden haberi olmuyor biliyor musunuz, çünkü biz bunlara Cumhuriyeti hazır verdik dedi. Bir cefa görmediler, bir zorlukla karşılaşmadılar dedi.. Gerçekten de o öğretmen yaşı itibariyle de o zorlu günleri yaşamış görmüş birisiydi ve söyledikleri doğruydu. Hazır bulduğumuz Cumhuriyet'in kıymetini bilmemiz için başımıza bir iş gelmesi lazım.. Tabii burada değinilmesi gereken bir konu da, Kağana itaatsizlik.. Şimdi Bilge Kağan'ı başımızdakilerle kıyas etmek söz konusu bile olamaz tabi ama, adı da üzerindeki bir Bilge Kağan gibi bir başımız bulunsa da biz de ona itaat etsek.. Öyle iki torba kömüre, dağıtılan altınlara ve paralara kanıp oy veren bir sürü olmasak. Başımızda kendini tanıtırken Tanrı'nın izniyle ve milletin oylarıyla Devletin başına gelmiş TÜRK Başbakan diyebilenler olsa.. Ve Türk soyundan gelseler tabii.. Biz de o Başbakana itaat etsek... Velhasıl, işte Töre unutulup Kocamışlara, bilgilere itaat etmeyince, millet dağılıyor, bağımsızlığımız elimizden gidiyor, bey olacak erkek evladımız köle, hanım olacak kız evladımız cariye oluyor.. Hatta yeryüzünden adımız varlığımız silinmek isteniyor... Şu anda da sistemli olarak buna doğru ilerliyoruz. Törelenmezsek sonumuz bu olacak..."Tahta oturduğumda şuraya buraya dağılmış olan milletim ölüp biterek geri geldi. Milletimin adı yok olmasın diye gündüz oturmadım, gece uyumadım."Burada bize de bir buyruk var. Gündüz oturmayacağız, gece uyumayacağız, çalışacağız! Devleti yönetenler de böyle olacak, milletin bütün fertleri de! Zamanımızı en iyi şekilde kullanacak, boşa harcamayacağız. Herkes kendi işini düzgün ve doğru bir şekilde yapacak, hiçbir zaman yaptığını yeterli görmeyip her zaman daha fazlasını yapma gayreti içinde olacak."Gözümden yaş aksa önleyerek, gönülden çığlık gelse geri çevirerek düşündüm."Bu cümlede, Bilge Kağan'ın görevinin ne kadar ağır olduğunu ve üzerindeki yükün ağırlığını anlatıyor. Zorluklarla başa çıkmak için duygusal olarak güçlü olmayı, göz yaşlarını tutmayı ve içindeki çığlıkları dindirmeyi gerektiriyor. Bu, liderin sadece fiziksel olarak değil, aynı zamanda duygusal olarak da güçlü olması gerektiğini vurguluyor."İyice düşündüm. Milletimi kalkındırayım, besleyeyim diye kuzeye, güneye ve doğuya on iki büyük sefer yaptım, savaştım. Ondan sonra, Tanrı bağışlasın, talihimde kısmetim var olduğu için Ötüken'i il tuttum. Açları doyurdum, çıplakları giydirdim. Yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çoğalttım. Artık kötülük yok. Ve Türk Kağanı mukaddes Ötüken ormanında oturdukça ülkede sıkıntı olmayacak, Töre yaşayacak! Türk Oğuz beyleri, Milletim işit! Üstte Gök basmasa, altta Yer delinmese senin İlini ve Töreni kim bozabilir? Ey Türk! Titre ve kendine dön!"Bu bölümde Bilge Kağan, milletini kalkındırmak ve refahı artırmak için on iki büyük sefer düzenlediğini ve savaşlar yaptığını anlatıyor. Ancak bu çabalarının sonunda Tanrı'nın lütfuyla Ötüken'i il olarak belirlediğini ve milletini beslediğini, giydirdiğini ve zenginleştirdiğini söylüyor. Düşmanlıklar sona erdiğinde ise Türk Kağanı'nın liderliği altında milletin huzur içinde yaşayacağını ve Töre'nin devam edeceğini vurguluyor. Aynı zamanda bu bölümde, milletin gökyüzü ve yer tarafından desteklendiğini ve Töre'nin sürdürülmesi gerektiğini vurguluyor. Bu, birliğin ve düzenin korunmasının önemini vurguluyor.
Kapsam
Yayınlanma: 02 Eylül 2023 - 22:55
Bilge Kağan Ne Buyuruyor?
Kapsam
02 Eylül 2023 - 22:55
İlginizi Çekebilir