Batı medeniyeti 250 yıldan beri ulaşmaya çalıştığımız bir yaşama biçimidir. Aslında medeniyet kavramını dar kalıplara sıkıştırarak Batı, Doğu, Kuzey, Güney ayırımı yapmak doğru değildir. Büyük ve yaygın dinlerin doğuş ve gelişim havzalarını esas alarak da kesin bir ayırıma gitmek doğru olmasa gerek. Elbette bölgeden bölgeye, dinsel havzadan dinsel havzaya farklar vardır. Bunların hepsinin toplamı İNSANLIK MEDENİYETİ olarak vasıflandırılırsa daha kapsayıcı bir sonuç elde edilir, diye düşünüyorum.
Medeniyetin mutlak temelleri olan evrensel değerler, ahlak, adalet, fırsat eşitliği, insani diyalog, tevazu yani alçak gönüllülük, kim olursa olsun karşıdakine değer vermek gibi onlarcası sayılabilecek ilkelerdir. Benim burada üzerinde duracağım konu karşıdakine değer vermek bağlamında “MUHATABA CEVAP VERME” durumudur. Uygar insanın en temel özeliklerinden birisi budur. Uygar toplumlarda kiminle muhatap olursanız olun size mutlaka bir cevap veririler. Az gelişmiş toplumlarda ise muhatap genel olarak ciddiye alınmaz. Bunun gerçek anlamı ise uygarlık bağlamında şudur:MUHATABINA CEVAP VERMEYEN KİMSE ASLINDA MUHATAP ALINACAK DEĞERDE BİRİSİ DEĞİLDİR, DEĞERSİZ BİRİDİR, KENDİSİNİ BEĞENMİŞ VE İYİ TANINDIĞINDA CİDDİYE ALINMAMASI GEREKEN BİR KİMSE OLDUĞU ANLAŞILIR.
UYGAR ÜLKELER VE TÜRKİYE’NİN DURUMU
Yetmişli yılların ortalarında, 1976- 1977 yıllarında İngiltere’de bulunuyordum. O zaman orada“Minority Rights Group” adında bir örgüt vardı. Türkçesi “Azınlık Hakları Gurubu” demekti. İçinde Türkiye’den bazı hainler de vardı. Bir dergi yayınlıyorlardı. Orada Türkiye aleyhinde ve “azınlık olan Kürtlere” karşı Türkiye’nin zulüm yaptığını, yalan-yanlış bir yazı vardı. Yazıyı T.C. İçişleri ve Dış İşleri Bakanlıklarına kopyalayıp gönderdim. O dergiye de tekzip yazısı gönderdim. Kürtlerin Türkiye’de azınlık olmadıklarını, kaç cumhurbaşkanı ve kaç başbakanın Kürt olduğunu yazdım. Oldukça uzun bir yazıydı. Yazıyı yayınladılar. Bana da bir mektup yazıp “Görüşleriniz bundan sonra dikkate alınacaktır” diye bildirdiler. Adamlar ne olursa olsun uygar kimselermiş vesselam.
Sonra THE GUARDIAN Gazetesinde Metin Münir adlı birisi tarafından Türkiye aleyhine saçma sapan bir yazı çıktı. Ona cevap verdim. Gazete okuyucu köşesinde yazımı yayınladı ve bana bir mektup yazdı. “Yazınız dikkate alınacaktır” mahiyetinde açıklamalar içeriyordu. Böyle birkaç tane daha var. Hepsinde de cevap aldım.
Gelelim Türkiye’mize: Daha önce de yazı yazdığım “Ortadoğu” gazetesinin yayın yönetmenlerine, gazetenin kendi e-posta adresine yazı yazdım. Mehmet Müftüoğlu’na yazdım. Gazeteci olarak geçinen bu kimseler ne kurumsal ne de kişisel olarak bana dönmediler. Yazı ve isteklerimizi çöp kutusuna göndermiş gibi olduk. Ben bu gazeteye neden değer vereyim? Bu gazetede yazan bir yazar e-posta adresime-sağ olsun- bir kez cevap yazdı.
Medeniyetin mutlak temelleri olan evrensel değerler, ahlak, adalet, fırsat eşitliği, insani diyalog, tevazu yani alçak gönüllülük, kim olursa olsun karşıdakine değer vermek gibi onlarcası sayılabilecek ilkelerdir. Benim burada üzerinde duracağım konu karşıdakine değer vermek bağlamında “MUHATABA CEVAP VERME” durumudur. Uygar insanın en temel özeliklerinden birisi budur. Uygar toplumlarda kiminle muhatap olursanız olun size mutlaka bir cevap veririler. Az gelişmiş toplumlarda ise muhatap genel olarak ciddiye alınmaz. Bunun gerçek anlamı ise uygarlık bağlamında şudur:MUHATABINA CEVAP VERMEYEN KİMSE ASLINDA MUHATAP ALINACAK DEĞERDE BİRİSİ DEĞİLDİR, DEĞERSİZ BİRİDİR, KENDİSİNİ BEĞENMİŞ VE İYİ TANINDIĞINDA CİDDİYE ALINMAMASI GEREKEN BİR KİMSE OLDUĞU ANLAŞILIR.
UYGAR ÜLKELER VE TÜRKİYE’NİN DURUMU
Yetmişli yılların ortalarında, 1976- 1977 yıllarında İngiltere’de bulunuyordum. O zaman orada“Minority Rights Group” adında bir örgüt vardı. Türkçesi “Azınlık Hakları Gurubu” demekti. İçinde Türkiye’den bazı hainler de vardı. Bir dergi yayınlıyorlardı. Orada Türkiye aleyhinde ve “azınlık olan Kürtlere” karşı Türkiye’nin zulüm yaptığını, yalan-yanlış bir yazı vardı. Yazıyı T.C. İçişleri ve Dış İşleri Bakanlıklarına kopyalayıp gönderdim. O dergiye de tekzip yazısı gönderdim. Kürtlerin Türkiye’de azınlık olmadıklarını, kaç cumhurbaşkanı ve kaç başbakanın Kürt olduğunu yazdım. Oldukça uzun bir yazıydı. Yazıyı yayınladılar. Bana da bir mektup yazıp “Görüşleriniz bundan sonra dikkate alınacaktır” diye bildirdiler. Adamlar ne olursa olsun uygar kimselermiş vesselam.
Sonra THE GUARDIAN Gazetesinde Metin Münir adlı birisi tarafından Türkiye aleyhine saçma sapan bir yazı çıktı. Ona cevap verdim. Gazete okuyucu köşesinde yazımı yayınladı ve bana bir mektup yazdı. “Yazınız dikkate alınacaktır” mahiyetinde açıklamalar içeriyordu. Böyle birkaç tane daha var. Hepsinde de cevap aldım.
Gelelim Türkiye’mize: Daha önce de yazı yazdığım “Ortadoğu” gazetesinin yayın yönetmenlerine, gazetenin kendi e-posta adresine yazı yazdım. Mehmet Müftüoğlu’na yazdım. Gazeteci olarak geçinen bu kimseler ne kurumsal ne de kişisel olarak bana dönmediler. Yazı ve isteklerimizi çöp kutusuna göndermiş gibi olduk. Ben bu gazeteye neden değer vereyim? Bu gazetede yazan bir yazar e-posta adresime-sağ olsun- bir kez cevap yazdı.