Kur’an’ı Kerim’de mealen “… Biz insanı en mükemmel bir surette yarattık. Onu yukarıların en yukarısına çıkarttık, aşağıların en aşağısına indirdik…” buyrulmaktadır. Bu ifade bize insan için takdir edilen yüceliğin meleklerin fevkinde olduğunu, ancak bunu idrakten yoksun olacakların da sefillerin en sefili (cehennemin en aşağı tabakası) mertebesine indirileceğini haber vermektedir.
Montaigne, “Denemeler” adlı eserinde “bir insanda insanlığın her hali mevcuttur” demek suretiyle insanın potansiyel iyilik ve kötülük hallerini haber veriyor.
İnsanın, insana yaraşır her meziyetin tohumunu yapısında taşıdığını anlıyoruz. Onu yaratılış maksadına uygun hale getirecek bilgi, sevgi ve imana ihtiyaç olduğu açıktır. Bu tohumların geliştirtebilmesi öğretim ve eğitimle kabildir. Aksi yönde yuvarlanmak ise daha az zahmetle ancak yine muharrik bir kuvvete ihtiyaç duyar. Zaten emre amade nefis “şeytanın çıraklarına” yol göstermeye hazırdır.
Medeniyetimiz eğitimin ilk basamağından itibaren taliplerine “edebi” öğretmeyi esas alır. Dilimizde “edep” diye yazılmakta olan kelime özellikle ilim dünyamıza açılan bütün kapıların üzerine “EDEP YA HU!” olarak nakşedilmiştir. Nefis edeplenmeden hal, tavır ve lisan edebe kavuşmaz bunun için başta aile olmak üzere, cemiyete ve eğitimcilere büyük sorumluluk düşmektedir. Dini literatürümüzde ziyadesiyle işlenmiş olan hususta İmam-ı Gazali bu günümüze de yol gösterecek tespitler yapmaktadır. Buna örnek olarak:
“ Edep güzelliklerle birlikte olmaktır.” “Edep, insanın kendini ve kadrini idrakidir.” İfadelerini gönüllerimize yazabiliriz.
Peygamber Efendimizin Hadis-i şeriflerinde ise çok çarpıcı bir derinlik vardır.
“Edep, kalbi huşu içinde tutmaktır. Kalbi huşu içinde olanın bedeni de ruhu da huşu içinde olur.”
Şimdi sizlerle M.Münir Raşit Öymen’in “AHLAK EĞİTİMİ” adlı eserinden aldığım notların bir kısmı paylaşacağım:
“Nezaket, fikir ve ahlâk kültürünün bir simgesidir.
*Ahlak, iyiliğin, ödevin ve ideal hayat düzeninin bilimidir.
*Bu bakımdan ahlak, namuslu adamın psikolojisi (halet-i ruhiyesi) demektir. Namuslu adam iyi hareket eden, görevini yapan adamdır. Bundan ötürü ahlâk, hakîmin, kahramanın psikolojisi gibi düşünülmelidir.
*Ahlak, insanların kendi aralarındaki ilişkileri yöneten inanışların bütünüdür.
*İlkel insanlarda, ahlakın başlıca kuralları; yalnız gurubun üyelerine inhisar eder. Bunun dışındakiler ahlak ve hukuk sisteminin dışında tutulurlar…”
Alexis Carrel, insan konusunda çok ciddi çalışmaları olan bir mütefekkirdir. Onun önemle altını çizdiği hususlar:
Ruhun yüce eğilimlerinin birden bire yok olması için, kandaki plazmanın bir takım kimyasal elemanlardan yoksun kalması gerekir.
Mesela: TİROİD bezi damarlara “tiroksin” salmazsa, ne zekâ, ne iyiyi kötüden ayırma duygusu ne estetik, ne de bedii zevk ve dinî duygu kalır...
*Vücuttaki KALSİYUM miktarının azalması veya çoğalması, zihin dengesizliğine sebep olur.
*KRONİK AYYAŞLIK kişilerde şahsiyet bölünmesi “iki kişilikli” bir yapıya yol açar.
Şüphe yok ki; ahlakî gelişme her şeyden evvel dimağın ve bedenin tabii gelişmesiyle alakalıdır. Bu noktada yakın çevrenin, ailenin, eğitimin ve medyanın tesiri lisanda olduğu kadar etkilidir...
Voltaire’in “Felsefe Sözlüğünden faydalandım:
Yalan: Ahlaki bozulmanın virüsüdür. Bu derde müptela olan bulunduğu konum ve fonksiyonları ile alakalı olarak önceden belirlenemeyecek hasar ve felaketlere sebep olabilir...
...Çocuklara bu hastalık; bir şey elde etmek veya bir şeyi savmak duygusu ile musallat olur. Şiddet ve azarlanma korkusu bunu pekiştirir ve geliştirir. İlacı; doğru örnek olma ve şefkattir...
“KORKU YALANIN EN BÜYÜK SEBEBİDİR...”
Hırsızlık: Birçok hallerde özellikle çocuğun içindeki mücadelenin; bazı hallerde, zekâsındaki veya karakterindeki bir anormalliğin sonucudur...
...Hırsızlık ilk veya tekrar, büyük veya küçük mutlaka dikkate alınmalı, üzerinde aklın icap ettirdiği şekilde hassasiyetle durulmalıdır. Çünkü özellikle çocuğu gelişiminde ve şahsiyetinin tekâmülünde, ruhi hayatında doğrudan ve son derece etkilidir. Acı bir hakikat olarak unutmamak gerekir ki; hırsızlık irsî ve bulaşıcı karakter gösteren bir ahlak bozukluğudur...
İçinde yaşadığımız tüketim toplumu ve kanaatkâr olmayı tahrip eden eğilimler, elde etme tutkusunu, elde etmek için gelişigüzel çabalamayı özendiriyor. Bunun en masum hali borçlanmak, sonra borç altında ezilen şahsiyetini kısmen yitiren bireyler ve bu ihtiyacı karşılamak veya düşülen girdaptan sözde kurtulmak maksadıyla hırsızlıkları ve cinayetleri tetiklemektedir.
Kıskançlık:...Kıskançlığın kaynağı; adaletsizliktir.Her dönemde adaletsizlik bu olumsuz duyguyu tetikler.Lakin çocukluk dönemlerinde tesiri ve derinliği daha fazladır.Özellikle çocukların kardeşleri ve diğer çocuklara olumsuz manada mukayesesi,gereksiz ve ölçüsüz yarışlara tabi tutulmaları, özellikle kardeşler arasında himaye hususunda dengesizlikle ve yanlış ifadeler bu hususla ilgili önem taşımaktadır
Adalet büyük bir ahlakî duygudur. Onun ihlal edilmesi ve davranışlarımıza esas olmaması diğer ahlakî arazların ve ruhi problemlerin oluşmasına ve gelişmesine yol açar…
Kin Ve Ahlaki Sonuçları: Kin, bir insan üzerinde sürekli bir biçimde toplanmış olan öfkedir. Kindar insan, düşmanına ya kısmen, ya da tamamen zarar vermek, onu yok etmek ister.
Kin, düşmanlık duygusu beslediği insanın kişiliğine ya da onun atalarına, ününe, yararlarına ve şerefine saldırmağa insanı iter. Oysaki öfke geçicidir, hemen boşanır, sürüp gitmez. Kinde heyecan bir noktada toplanmış, yoğunlaşmış ve sürüp gitmiştir, zihnin yönetimi üzerinde sürekli etkileyici olmaktadır.
Demek ki; kin, sürüp gitmesi istenmiş olan, saatini bekleyen, sonuçları ve etkileri önceden tasarlanan, düşünülen, beklenen bir halet-i ruhiye kokuşmuşluğudur...
İnsana musallat olan kötülüklerin defi, iyiliklerin fethi için gerekli olan “ilm-i ahlaktır.”
Bizim toplumuz edep ve ahlakın söylenmesinden ziyade söyleyenin halinden etkilenir. Söylediği değerleri yaşayanları takip eder. Hal böyle olunca karşısındaki edepsizin seviyesine inerek o seviyeden ahlaktan ve edepten bahsetmek milleti hüsrana uğratır. Böyle bir hatanın tahribatlarının olacağı aşikârdır.
HIRS VE ŞÜKÜRSÜZLÜK NİMETLERDEN MAHRUMİYETİ, HAYÂSIZLIĞI VE RUHEN BEDENEN MAHFOLMAYI GETİRİR...(Saidi Nursi)
Edep ve ahlak ferdin ve toplumun huzuru ve saadeti için abu hayattır… Bu pınarın berraklığını ve temizliğini korumak öncelikle iman ehlinin sorumluluğundadır.
Abdullah Kılıç
Montaigne, “Denemeler” adlı eserinde “bir insanda insanlığın her hali mevcuttur” demek suretiyle insanın potansiyel iyilik ve kötülük hallerini haber veriyor.
İnsanın, insana yaraşır her meziyetin tohumunu yapısında taşıdığını anlıyoruz. Onu yaratılış maksadına uygun hale getirecek bilgi, sevgi ve imana ihtiyaç olduğu açıktır. Bu tohumların geliştirtebilmesi öğretim ve eğitimle kabildir. Aksi yönde yuvarlanmak ise daha az zahmetle ancak yine muharrik bir kuvvete ihtiyaç duyar. Zaten emre amade nefis “şeytanın çıraklarına” yol göstermeye hazırdır.
Medeniyetimiz eğitimin ilk basamağından itibaren taliplerine “edebi” öğretmeyi esas alır. Dilimizde “edep” diye yazılmakta olan kelime özellikle ilim dünyamıza açılan bütün kapıların üzerine “EDEP YA HU!” olarak nakşedilmiştir. Nefis edeplenmeden hal, tavır ve lisan edebe kavuşmaz bunun için başta aile olmak üzere, cemiyete ve eğitimcilere büyük sorumluluk düşmektedir. Dini literatürümüzde ziyadesiyle işlenmiş olan hususta İmam-ı Gazali bu günümüze de yol gösterecek tespitler yapmaktadır. Buna örnek olarak:
“ Edep güzelliklerle birlikte olmaktır.” “Edep, insanın kendini ve kadrini idrakidir.” İfadelerini gönüllerimize yazabiliriz.
Peygamber Efendimizin Hadis-i şeriflerinde ise çok çarpıcı bir derinlik vardır.
“Edep, kalbi huşu içinde tutmaktır. Kalbi huşu içinde olanın bedeni de ruhu da huşu içinde olur.”
Şimdi sizlerle M.Münir Raşit Öymen’in “AHLAK EĞİTİMİ” adlı eserinden aldığım notların bir kısmı paylaşacağım:
“Nezaket, fikir ve ahlâk kültürünün bir simgesidir.
*Ahlak, iyiliğin, ödevin ve ideal hayat düzeninin bilimidir.
*Bu bakımdan ahlak, namuslu adamın psikolojisi (halet-i ruhiyesi) demektir. Namuslu adam iyi hareket eden, görevini yapan adamdır. Bundan ötürü ahlâk, hakîmin, kahramanın psikolojisi gibi düşünülmelidir.
*Ahlak, insanların kendi aralarındaki ilişkileri yöneten inanışların bütünüdür.
*İlkel insanlarda, ahlakın başlıca kuralları; yalnız gurubun üyelerine inhisar eder. Bunun dışındakiler ahlak ve hukuk sisteminin dışında tutulurlar…”
Alexis Carrel, insan konusunda çok ciddi çalışmaları olan bir mütefekkirdir. Onun önemle altını çizdiği hususlar:
Ruhun yüce eğilimlerinin birden bire yok olması için, kandaki plazmanın bir takım kimyasal elemanlardan yoksun kalması gerekir.
Mesela: TİROİD bezi damarlara “tiroksin” salmazsa, ne zekâ, ne iyiyi kötüden ayırma duygusu ne estetik, ne de bedii zevk ve dinî duygu kalır...
*Vücuttaki KALSİYUM miktarının azalması veya çoğalması, zihin dengesizliğine sebep olur.
*KRONİK AYYAŞLIK kişilerde şahsiyet bölünmesi “iki kişilikli” bir yapıya yol açar.
Şüphe yok ki; ahlakî gelişme her şeyden evvel dimağın ve bedenin tabii gelişmesiyle alakalıdır. Bu noktada yakın çevrenin, ailenin, eğitimin ve medyanın tesiri lisanda olduğu kadar etkilidir...
Voltaire’in “Felsefe Sözlüğünden faydalandım:
Yalan: Ahlaki bozulmanın virüsüdür. Bu derde müptela olan bulunduğu konum ve fonksiyonları ile alakalı olarak önceden belirlenemeyecek hasar ve felaketlere sebep olabilir...
...Çocuklara bu hastalık; bir şey elde etmek veya bir şeyi savmak duygusu ile musallat olur. Şiddet ve azarlanma korkusu bunu pekiştirir ve geliştirir. İlacı; doğru örnek olma ve şefkattir...
“KORKU YALANIN EN BÜYÜK SEBEBİDİR...”
Hırsızlık: Birçok hallerde özellikle çocuğun içindeki mücadelenin; bazı hallerde, zekâsındaki veya karakterindeki bir anormalliğin sonucudur...
...Hırsızlık ilk veya tekrar, büyük veya küçük mutlaka dikkate alınmalı, üzerinde aklın icap ettirdiği şekilde hassasiyetle durulmalıdır. Çünkü özellikle çocuğu gelişiminde ve şahsiyetinin tekâmülünde, ruhi hayatında doğrudan ve son derece etkilidir. Acı bir hakikat olarak unutmamak gerekir ki; hırsızlık irsî ve bulaşıcı karakter gösteren bir ahlak bozukluğudur...
İçinde yaşadığımız tüketim toplumu ve kanaatkâr olmayı tahrip eden eğilimler, elde etme tutkusunu, elde etmek için gelişigüzel çabalamayı özendiriyor. Bunun en masum hali borçlanmak, sonra borç altında ezilen şahsiyetini kısmen yitiren bireyler ve bu ihtiyacı karşılamak veya düşülen girdaptan sözde kurtulmak maksadıyla hırsızlıkları ve cinayetleri tetiklemektedir.
Kıskançlık:...Kıskançlığın kaynağı; adaletsizliktir.Her dönemde adaletsizlik bu olumsuz duyguyu tetikler.Lakin çocukluk dönemlerinde tesiri ve derinliği daha fazladır.Özellikle çocukların kardeşleri ve diğer çocuklara olumsuz manada mukayesesi,gereksiz ve ölçüsüz yarışlara tabi tutulmaları, özellikle kardeşler arasında himaye hususunda dengesizlikle ve yanlış ifadeler bu hususla ilgili önem taşımaktadır
Adalet büyük bir ahlakî duygudur. Onun ihlal edilmesi ve davranışlarımıza esas olmaması diğer ahlakî arazların ve ruhi problemlerin oluşmasına ve gelişmesine yol açar…
Kin Ve Ahlaki Sonuçları: Kin, bir insan üzerinde sürekli bir biçimde toplanmış olan öfkedir. Kindar insan, düşmanına ya kısmen, ya da tamamen zarar vermek, onu yok etmek ister.
Kin, düşmanlık duygusu beslediği insanın kişiliğine ya da onun atalarına, ününe, yararlarına ve şerefine saldırmağa insanı iter. Oysaki öfke geçicidir, hemen boşanır, sürüp gitmez. Kinde heyecan bir noktada toplanmış, yoğunlaşmış ve sürüp gitmiştir, zihnin yönetimi üzerinde sürekli etkileyici olmaktadır.
Demek ki; kin, sürüp gitmesi istenmiş olan, saatini bekleyen, sonuçları ve etkileri önceden tasarlanan, düşünülen, beklenen bir halet-i ruhiye kokuşmuşluğudur...
İnsana musallat olan kötülüklerin defi, iyiliklerin fethi için gerekli olan “ilm-i ahlaktır.”
Bizim toplumuz edep ve ahlakın söylenmesinden ziyade söyleyenin halinden etkilenir. Söylediği değerleri yaşayanları takip eder. Hal böyle olunca karşısındaki edepsizin seviyesine inerek o seviyeden ahlaktan ve edepten bahsetmek milleti hüsrana uğratır. Böyle bir hatanın tahribatlarının olacağı aşikârdır.
HIRS VE ŞÜKÜRSÜZLÜK NİMETLERDEN MAHRUMİYETİ, HAYÂSIZLIĞI VE RUHEN BEDENEN MAHFOLMAYI GETİRİR...(Saidi Nursi)
Edep ve ahlak ferdin ve toplumun huzuru ve saadeti için abu hayattır… Bu pınarın berraklığını ve temizliğini korumak öncelikle iman ehlinin sorumluluğundadır.
Abdullah Kılıç