Belki de iki zıt veyâ uyuşmayan unsuru yanyana kullandım: 'Değer' ve ' cinâyet'...
'Kadına değer vermek'; insanın, kendi özüne / cevherine saygı göstermesi demektir. Umûmî ifade ile; insana saygı göstermeyen birinin, kadına saygı göstermesi mümkün müdür?
Birbirlerine göre 'yarım'; kendilerine göre 'tam' olan bu iki cinsten biri -erkek- mûteber de, öbürü - kadın- nasıl hakîr olabilir? Böyle bir anlayışın basitlik derecesini düşünmek lâzımdır.
Bir zihniyet; şâyet, sâdece insana, hayvana, bitkiye değil, cansız mahlûkata bile merhametsiz, hâin ve tahripkâr ise, ondaki menfî tavırların tedâvisi gerekir.
Bu saygı ve değer verme; insanın doğuşundan îtibâren âileden başlar / başlamalıdır. Hattâ; sosyo-kültürel bir vaka olarak, doğuş öncesinden, âilenin bağlı bulunduğu "cemiyet"ten intikal eder. Şâyet, cemiyette, 'erkek talepli' bir zihniyet hâkimse; bu durum ister istemez, fertlere de sirâyet edecek, onları nüfûzu atına alacak ve âilece 'erkek çocuk talebi'yle başlayan bir farklı / ayırımcı yapı meydana gelecektir.
Bu noktada; "Cennet anaların ayağı altındadır" hadîs-i şerîfi baştâcı yapılmasına rağmen, kız çocuklarına, gelinlere, halalara, teyzelere, eşlere / karılara / zevcelere... karşı takınılan menfî tavırlar, incitici, yaralayıcı hattâ paralayıcı olmaktadır.
Âile içinde, düşününüz ki, bir anne, oğlunu, kızına tercih eden bir tavır içersinde bulunursa, hâl nice olur. Bu hâlin maalesef birçok yerde şâhidi oldum. Kaldı ki, bir anne, kız çocuk doğurduğu zaman, sanki bu durum onun elindeymiş gibi, somurtan nice babalar, kaynanalar ve kaynatalar görmüşümdür.
Bu, belki, Türklerin, "ata erkil / pederşâhî " bir âile anlayışına sâhip olmalarındandır, denebilir. Fakat hayır!..Bana kalırsa, bir yerlerde ve birçok şeyde 'kimyâmız' bozulmuştur. Kültürel bir buhran yaşamaktayız ve bu hâl, bunun netîcesi olmaktadır.
"Kadın gibi..." ile, başlayan 'aşağılayıcı, küçümseyici ve küçültücü' târifler, her yaştaki ve her mertebedeki insanlar tarafından telâffuz edilebilmektedir. Maalesef!.. Halistin kukul
'Kadına değer vermek'; insanın, kendi özüne / cevherine saygı göstermesi demektir. Umûmî ifade ile; insana saygı göstermeyen birinin, kadına saygı göstermesi mümkün müdür?
Birbirlerine göre 'yarım'; kendilerine göre 'tam' olan bu iki cinsten biri -erkek- mûteber de, öbürü - kadın- nasıl hakîr olabilir? Böyle bir anlayışın basitlik derecesini düşünmek lâzımdır.
Bir zihniyet; şâyet, sâdece insana, hayvana, bitkiye değil, cansız mahlûkata bile merhametsiz, hâin ve tahripkâr ise, ondaki menfî tavırların tedâvisi gerekir.
Bu saygı ve değer verme; insanın doğuşundan îtibâren âileden başlar / başlamalıdır. Hattâ; sosyo-kültürel bir vaka olarak, doğuş öncesinden, âilenin bağlı bulunduğu "cemiyet"ten intikal eder. Şâyet, cemiyette, 'erkek talepli' bir zihniyet hâkimse; bu durum ister istemez, fertlere de sirâyet edecek, onları nüfûzu atına alacak ve âilece 'erkek çocuk talebi'yle başlayan bir farklı / ayırımcı yapı meydana gelecektir.
Bu noktada; "Cennet anaların ayağı altındadır" hadîs-i şerîfi baştâcı yapılmasına rağmen, kız çocuklarına, gelinlere, halalara, teyzelere, eşlere / karılara / zevcelere... karşı takınılan menfî tavırlar, incitici, yaralayıcı hattâ paralayıcı olmaktadır.
Âile içinde, düşününüz ki, bir anne, oğlunu, kızına tercih eden bir tavır içersinde bulunursa, hâl nice olur. Bu hâlin maalesef birçok yerde şâhidi oldum. Kaldı ki, bir anne, kız çocuk doğurduğu zaman, sanki bu durum onun elindeymiş gibi, somurtan nice babalar, kaynanalar ve kaynatalar görmüşümdür.
Bu, belki, Türklerin, "ata erkil / pederşâhî " bir âile anlayışına sâhip olmalarındandır, denebilir. Fakat hayır!..Bana kalırsa, bir yerlerde ve birçok şeyde 'kimyâmız' bozulmuştur. Kültürel bir buhran yaşamaktayız ve bu hâl, bunun netîcesi olmaktadır.
"Kadın gibi..." ile, başlayan 'aşağılayıcı, küçümseyici ve küçültücü' târifler, her yaştaki ve her mertebedeki insanlar tarafından telâffuz edilebilmektedir. Maalesef!.. Halistin kukul