Son dönemlerin en önemli tartışma konularından biri de, hiç şüphesiz, kültür ve millî kültür üzerinde yapılan tartışmalardır. Bu hususta; OMÜ Em. Öğretim Görevlisi, Şâir ve Yazar M. Halistin Kukul’la istişârede bulunduk.
ÇAĞLAR—Sayın Hocam; ne zaman kimle konuşsam, sokakta bile, “Dünya bir yerlere doğru gidiyor..Nereye gittiğimizi, biz de bilmiyoruz..” tarzında konuşmalara şâhit oluyorum. Söyler misiniz, dünya nereye doğru gidiyor?
KUKUL-Aziz kardeşim; dünya bir yere gitmiyor..Sâdece dönüyor...Astronomiden biliyoruz: Dünya, hem kendi etrafında ve hem de güneşin etrafında dönüyor da, tabiî ki, bu sözlerin altında yatan incelik, ‘insanlığın nereye gittiği’dir. Siz de biliyorsunuz ki, denilmek istenen, budur!...
Mevzumuz elbette astronomik olan değil…Ancak; biz, Türk milleti olarak, hem kendi kültürümüzle hemhâliz ve hem de dünya kültür dâireleriyle muhatabız…Muhakkak ki, onlar da bizim kültürümüzle muhataptır.. Bu, apaçık bir durumdur ve kaçınılmazdır!..Bunun dışına, hâricine çıkmak/çıkamamız veya çıkılması mümkün değildir..
ÇAĞLAR- Yâni, milletler arası kültürlerde geçişkenlik mi var demek istiyorsunuz?
KUKUL- Elbette…Hele de çağımızda, gündelik bile değil…Haberleşme vasıtalarının gelişmesiyle, anlık hâdiseler, dünyanın bir ucundan diğer ucuna ulaşıyor…Mesele de, burada zâten…Nasıl ki, dünyanın astronimik olarak bu dönüşlerinden habersiziz, bunda da âdeta böyle bir tabiî bir hâl ile karşı karşıyayız…
Kültürel münâsebetlerle de, tıpkı onun gibi, tabiî seyir içinde, karşılaşmaktayız…Bunu, yaşadığımız an itibarıyla fazla hissetmeyebiliriz ancak zamanla, bu kültür değişimi/karışımı öyle bir anda ortaya çıkar ki, şaşırıp kalabiliriz.
ÇAĞLAR- Yâni, insan, zaman içinde değişir veya değişebilir diyorsunuz, öyle mi?
KUKUL- Tamamiyle öyle..Zâten, insan değişebilir bir varlıktır…Aklı, zekâsı, idrâmi ve muhakebe kudreti, onu, bu değişime taşır…Şöyle düşünelim: İnsan, doğar doğmaz, kendini sosyal bir yapı içinde bulur. Bu yapıya, örf, töre deriz. İçinde, her türlü birikimler bulunur. Orada, konuşmaya başlamaktan, yemek içmekten, giyim kuşama kadar ne ararsanız bulunur!..
ÇAĞLAR- Yâni, böylece, daha başlangıçta, kültür, müşterek bir toplum hareketidir diyorsunuz?
KUKUL- Hem de köklü bir müşterek hareket…Müştereklik olmazsa, zâten olmaz…Mahallîlik/millîlik buradan başlar…Aslında, bundan da anlıyoruz ki, başlangıç, “âile’dir. Her millet için, bu, böyledir.. Âileler, köyler, kasabalar ve şehirler, bölgeler hattâ bugün için devletler topluluğu olarak, her millet, bu kültür(ler)in birer temsilcisidir…
ÇAĞLAR-O hâlde, bizim ‘kültür dâiremizi’ nasıl târif edebiliriz?
KUKUL-Bakınız..Bugün, ‘çok kültürlülük’ ün hâkim olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Köy kültürü, kasaba kültürü, şehir kültürü, varoş kültürü..gibi tâbirleri bir yana bırakıyorum…Tabiî ki, bu işin coğrafyayla da alâkası var ammâ o, başka bir şey…Buna takviye olan bir unsur…Yaygın bir söz vardır: Avrupa kültürü ve hatta Avrupa medeniyeti…Bir defa; ne Avrupa kültürü vardır ve ne de Avrupa medeniyeti…
Avrupa medeniyeti, zâten, sınıfta çakalı asırlar oldu…İlimde ve teknolojide ilerlemek ise başka bir şey!..
ÇAĞLAR-Öyleyse, kültürü ve medenîliği ne ile ele alacak ve değerlendireceğiz?
KUKUL-Adâletle…Ahlâkla…Bunlarsız medeniyet, daha doğrusu medenî olunmaz!..Kültürü ayırıyorum…Tabiî ki, bunlar, mücerret kavramlar…Şâyet medenî/medenîlik ve zıddı olan medeniyetsiz/medeniyetsizlik denilirse bir mâna taşır…
Yine kültür de, bir başka cepheden kültürlü veya kültürsüz denilirse –müspet veya menfi bakımdan- değer kazanır…Ş u anda, kültürlü ve kültürsüzlük konumuz dışıdır. Çünkü, bunlar, bu kelimelerin ikinci mânalarıyla ilgilidir. Meselâ ; “Ne kültürlü adam!” deri…Bunun gibi!..
ÇAĞLAR-Avrupa medeniyeti sınıfta çaktı dediniz, bunu açar mısınız?
KUKUL-Pek çok sosyolog, kültür ve medeniyeti zor ayırmaktadır…Medeniyetin temelinde, ifade ettiğim gibi, adâlet ve ahlâk vardır..Teknoloji değil..O hâlde bir soruyla bunu açıklayayım: Bu mânada, Avrupalı mefhumunun içinde, Amerika da dâhil, adâlet, ahlâk ve bunları çağrıştıracak nezâket, ve merhamet mevcut mudur?
Fakat kültür farklıdır…Kültür de, millî hususiyetlerin, tarih içinde, ‘bugün’e taşınması , korunması ve geliştirilmesi vardır. Onda, elbette ki, adâlet ve ahlâk da mühim bir yer tutar…Fakat diğer elemanları çoktur!..
Bundan hareketle, topyekûn Batı ‘dan , buna bağlı olarak da, onların ana değerlerini esas alan Amerikalılar gibi milletlerin müşterek bir kültürleri mevcuttur. Bu, sözünü ettiklerim, içinde birçok milletin de bulunduğu ve bir yönle ifade edilen Batılı’nın kültür dairesidir. İçlerinde, kendilerine mahsus kavmî-insânî-dinî değerler veya değersizlikler bulunan bir dairedir.
ÇAĞLAR-Bu kültür dâiresinin bizimle ilgisi, bağı, irtibatı yok mudur?
KUKUL-Zâten en mühim mesele de budur..Az önce ifade ettim: Günümüz haberleşme bilhassa yaygınağın (internetin) bunda büyük önemi var…Birinci derecede kültür geçişkenliği (bozulması veya tahribatı )de bu safhada başlar ve gelişir…
Bakınız…Milletler, devletleri hem iktisadi olarak ve hem kültür olarak ve hatta hem de askerî olarak,içten içe, diğer milletleri kemirmeye çalışırlar..Güneyimizde bulunan Arap kültür dâiresi de, bizde farklı, böyle bir dairedir. Çin, bir başka daire, Hint bir başka daire, Rus bir başka daire, İran yanıbaşımızda olmasına rağmen bir diğer daire ve Afrika ile diğer kıt’alara doğru ilerledikçe ilgi çeken kültür daireleriyle karşılaşırız..
ÇAĞLAR- Bu faklılıklarda, sizce, tesirli olan, ayırıcı unsurlar nelerdir?
KUKUL- Hârika bir soru…Şöyle diyebilirim: Kavmî hususiyetler ve din( inanç) başta gelir…Meselâ; birleştirici ilk temel unsur olan ‘dil/lisan vasıtasıyla, Türkistan’dan, Kerkük’e, Azerbaycan’dan Balkanlar’a, Orta Avrupa’ya hatta Amerika’ya kadar uzanan, taa Oğuzlardan itibaren, askerî sistemimiz başta olmak üzere, ana hatlarıyla, çok zarîf, merhametli, yerine göre gözüpek, misafirperver, vatansever, yemeklerimizden, âhenk dolu folklorumuza kadar, her yönüyle ‘anlaşılabilir-bilinir-kalıcı ve köklü’ bir kültür mirasımız, kültür havzamız ve kültür dairemiz vardır.
Muhakkaktır ki, güzel san’atlar da bunda öncüdür…Taa Orhun Kitâbeleri’nden itibaren…Türk şiirinin muhteşemliği, Türk mûsıkîsînin gönülller fetheden zarâfeti, çeşmelerimiz, hanlarımız, hamamlarımız, çinilerimiz, câmilerimiz de Türk mîmârîsinin eşsiz ayırıcı estetiğini taşımaktadır….Bunlar, hem iftihar edeceğimiz ve hem de koruyup geliştirmemiz gereken yol gösterici, yol açıcı paha biçilmez değerlerimizdir…
Diyebilirim ki; dünyada hiçbir millet bu kadar zengin tarihî muhtevaya ve coğrafi genişliğe sahip bir kültür dairesine sahip değildir.
ÇAĞLAR- Peki; bütün bunlara sahip olmamıza rağmen, ‘kültür geçişkenliği’ dolayısıyla, bir bozulma meydana gelemez mi?
KUKUL-Bozulmaların, tahribatların en korkuncu kültürel olandır. Çünkü, bu bozulma sinsi’dir…Yavaş yavaş, görünmeden gelir…Ayrıca, bütün diğer bozulmalar onun içinde yer alır. Nasıl mı? Kültür bozulması olan yerde, dil de bozulmuştur. Burada, dini değerler dealtüst olmaya başlamıştır…İktisâdî zorluklar, belki de dengesizliklerle birlikte işsizlik de mevcuttur…Bunun sebebi çoktur…Meselâ; iç göçler bir yana, düzensiz olarak yapılan dış göçler korkuç derecede mahzurludur…Kültür bozulmasına, Allah göstermesin büyük çapta tahribatına adâlet ve eğitim sahalarındaki yozlaşmanın da büyük tesiri vardır.Bir de, bütün bunların topluma saldığı olumsuz p(i)sikoloji de vardır ki, bunun, bilhassa çocuklar ve gençler üzerindeki telâfisi çok zor olur..
Bir diğer husus da, sosyal medya denilen yazılı-görülü ve sesli yayınlardır..Bunda da çok dikkatli olmalıyız..Bunların iyi kullanılmasını, tahsil hayatları boyunca, çocuklarımıza ve gençlerimize iyi öğretmeliyiz. Bugünün genci, bundan uzak duramaz, durmamalıdır…Yaygınağ (internet), çok mühimdir.Yaygınağ kelimesi bile çok önemlidir. Bu kelime, birleşik olarak, internet kelimesinin yerine kullanılırsa, Türkçe’miz bir kelime daha kazanmış olur…Türkçe’mizi çok sevmek ve geliştirmek zorundayız..
ÇAĞLAR-Son olarak ne söylersiniz, Hocam?
KUKUL-Bu mevzu, çok geniştir. Ziya Gökalp’ten Prof. Dr. Mümtaz Turhan’a, Prof. Dr. Erol Güngör’e, S. Ahmet Arvasî’yi, Prof. Dr. Orhan Türkdoğan’a, Prof. Dr. Mehmet Kaplan’a kadar çok değerli fikir adamlarımızın kitaplarını okumak lâzımdır. Tabiî ki, başta güzel dilimiz Türkçe’miz ve mübârek dinimiz olmak üzere sahip çıkmak ve her türlü yabancı kültür (sapkın) dâirelerinden, hem kendimizi ve hem de çocuklarımızı ve gençlerimizi uzak tutmalıyız!