Arslan Tekin, Emine Işınsu’nun 50. yılına özel yeniden basılan Sancı romanını analiz etti. Roman, 12 Eylül öncesi Türkiye’sindeki ideolojik çatışmaları ve toplumsal sancıları derin bir gerçeklikle ele alıyor.Emine Işınsu’nun 1974 yılında yayımlanan ve 50. yılına özel baskısı Bilge Kültür Sanat Yayınları tarafından yapılan Sancı, Türkiye’nin 1968-1980 arasındaki siyasi ve toplumsal çalkantılarını anlatıyor. Roman, ülkücülerin mücadelesi, komünist ideolojinin etkileri ve sokakları kasıp kavuran çatışmalarla örülü bir dönemi gözler önüne seriyor.Arslan Tekin, bu önemli eseri kaleme aldığı makalesinde, Sancı’nın sadece bir roman olmadığını, aynı zamanda o yılların ruhunu ve insanlarının psikolojisini yansıtan bir tarihsel belge niteliği taşıdığını belirtiyor.
Dursun Önkuzu ve Leyla: Çatışan Dünya Görüşleri
Romanın başkahramanı Dursun Önkuzu, Zile’den Ankara’ya üniversite eğitimi için gelir. Ülkücü bir genç olan Dursun’un, komünist bir kadın olan Leyla’ya duyduğu aşk, eserin ana eksenini oluşturur. Ancak bu aşk, ideolojik farklılıklar ve toplumdaki çatışmalar yüzünden bir dram haline gelir. Leyla’nın komünist örgüt içindeki trajik deneyimleri, dönemin politik kutuplaşmasını ve bireylerin yaşadığı içsel çatışmaları derinleştirir.Dursun’un, Leyla’ya karşı hissettiği duygular, onun ülkücü mücadelesinden vazgeçmesine neden olmaz. Roman, onların hikayesi üzerinden dönemin sancılarını büyük bir başarıyla yansıtır.Dursun Önkuzu’nun Şehadeti: Acı Gerçekler
Sancı, gerçek olaylardan esinlenmiştir ve özellikle Dursun Önkuzu’nun hikayesiyle öne çıkar. 23 Kasım 1970’te komünist öğrenciler tarafından kaçırılan ve işkenceyle şehit edilen Dursun, romanın kalbinde yer alır. Önkuzu’nun yaşadığı trajik son, romanda sadece bir bireyin değil, bir dönemin ve ideolojik çatışmaların da hikayesidir.Arslan Tekin: Sancı, Bir Başucu Kitabı
Arslan Tekin’in makalesi, Sancı’nın edebi değerini ve tarihsel önemini detaylı bir şekilde ele alıyor. Tekin, romanın Türkiye’nin o dönemdeki toplumsal ve siyasi sancılarını anlamak isteyenler için bir rehber niteliğinde olduğunu vurguluyor. Özellikle şu değerlendirme dikkat çekiyor:“Ülkücüler, vatan savunması olarak gördükleri mücadelede şiddet unsurunu dini ve milli gerekçelendirmelerle meşrulaştırmaktadır. Bu durum, romanın temelindeki ideolojik çatışmaların anlaşılmasında kritik bir yer tutar.”