1987 yazında, asırlık Türk yurdu Nahcivan üzerindeki Sovyet Ermeni talepleri, gazetelerde yoğun şekilde yer almaya başladı. 1989’a gelindiğinde ise bu talepler Karabağ’ı da içine alacak şekilde genişletildi. Başta Fransa ve ABD olmak üzere dünyanın pek çok yerinde gerçekleştirilen kitle gösterileriyle mesele bir kez daha uluslararası kamuoyunun dikkatine sunuldu.
Türkiye kamuoyunu uzun süre meşgul eden ve hâlâ canlı hatıralar bırakan Ermeni terörü, Ermeni soykırımı iddialarının Türk-Rus ve Türk-Batı ilişkilerinin tarihsel yöneliminden ayrı düşünülemeyeceğini ortaya koyuyor.
Tarihi Arkaplan ve “Sovyet Rusya İmparatorluğu”
Ünlü Türkçülerden Ağaoğlu Ahmed Beğ’in oğlu, Demokrat Parti hükûmetinde bakanlık yapmış olan Samed Ağaoğlu’nun, 1966’da Sovyetler Birliği’ne yaptığı gezi sonrası kaleme aldığı eserine “Sovyet Rusya İmparatorluğu” ismini vermesinin gerekçesi şöyledir:
“…Sovyetler Birliği gerçekten bir imparatorluktur. Topraklarının genişliği, hâkim bir milletin çevresinde toplanmış tâbi milletleri, kolonileri; ihtirasları, emelleriyle Roma’dan Rus Çarlığı’na kadar gelip geçmiş bütün imparatorluklara benzer. Onlardan ayrı tek rengi kendinden başka imparatorluk istememesi…”
Ermenistan’da, Azerbaycan’a bağlı Karabağ özerk bölgesinin Ermeni toprağı olduğu ve Ermenistan’a bağlanması gerektiği savunularak düzenlenen gösteriler, ilk bakışta “imparatorluğun iki tâbi milleti” arasındaki çekişmelermiş gibi görünür. Ancak tarihî gelişmeler ışığında değerlendirildiğinde, meselenin Türk-Rus ilişkilerini ilgilendiren çok daha derin boyutları ortaya çıkmakta; Türkiye’yi de yakından alakadar eden stratejik sonuçlar içerdiği anlaşılmaktadır.
Türk-Rus İlişkilerinin Yeni Dönemi
1917 Bolşevik Devrimi’nden sonra kurulan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB), Türkiye ile ikili ilişkilerinde ve bünyesindeki —Sovyet verilerine göre— 60 milyondan fazla Türk nüfus barındırması nedeniyle, tarihî Türk-Rus ilişkilerinin yepyeni bir aşamasını teşkil eder.
Marksizm, milliyet ve dini “burjuva toplumlarının üstyapı kurumları” olarak tanımlasa da, Sovyet Rusya’nın fiilî uygulamaları, tarihsel Rus yayılmasının sürekliliğini koruduğunu gösterir. Nitekim 1552’de Kazan Hanlığı’nın işgaliyle başlayan ve Osmanlı Devleti’nin en parlak dönemlerinde dahi durmayan Rus yayılması, Kırım, Kafkasya, Azerbaycan, Türkistan’ı yüzyıllar içinde etkisi altına almıştır. 1945’te Stalin dönemi yöneticilerinden Molotov’un, İstanbul Boğazı’nda üs ve Kars-Ardahan’ın ilhakı talepleri ise bu yayılmanın geldiği en ileri safhalardan biri olarak dikkat çeker.
1917 Ekim Devrimi’nden sonra hız kazanan bu genişleme, çarların 550 yılda hâkimiyet kuramadığı bazı bölgelerde 10-20 yıl içinde kesin kontrolün sağlanmasına zemin hazırlamıştır.
Sovyet Rusya ve Türk Unsuru
SSCB yönetimi ile toprakları içindeki Türk unsurlar arasındaki ilişkilerin yönünü tayin eden başlıca unsur, tarihî Türk-Rus rekabetidir. 1917 Ekim Devrimi’nin hemen ardından, “Doğu halkları”na her türlü millî ve dinî hakkı tanıyacağını vadeden Lenin ve arkadaşları, sistemlerini sağlamlaştırdıktan sonra esas stratejik hedeflerini uygulamaya girişmiştir.
Türklük ve Rusluk arasındaki rekabeti daima hatırda tutan Lenin ve Stalin gibi Sovyet liderleri, jeostratejik misyonlarının gereğini yerine getirirken ne ideolojik ne de hümanist yaklaşımlara itibar etmişlerdir.
Bağımsızlık Arayışları ve Bolşevik Müdahalesi
- 1917 Mayıs’ı: I. Bütün Rusya Müslümanları Kongresi’nde alınan “Her bölgede ayrı bir federe devlet kurulması” kararı doğrultusunda Türk toplulukların lider kadroları, Bolşeviklerin “Doğu Halkları’nın bağımsızlık ve self-determinasyon haklarına saygı duyulacağı” vaadine dayanarak bağımsız devlet kurma hazırlıklarına girişti.
- 18 Aralık 1917: Lenin, Ermeni asıllı Stepan Şaumyan’ı Kafkasya Komiseri olarak atadı.
- 30 Aralık 1917: Şaumyan’a, Rus işgali altındaki Doğu Anadolu ve Güney Kafkasya’da Sovyetler Birliği’ne bağlı bir Ermenistan devleti kurma yetkisi verildi.
Ermenistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin dayanağını oluşturan bu kararın yanı sıra, Türk liderler de kendi faaliyetlerini hızla sürdürerek 22 Nisan 1918’de Kafkasya’nın Rusya’dan ayrıldığını ilan ettiler. 28 Mayıs 1918’de ise Azerbaycan Millî Devleti kuruldu. Bolşevikler, Rusya’daki iç savaşı kazandıktan sonra yöneldikleri Kafkasya’da, sırayla bölgedeki tüm millî devletleri ortadan kaldırarak SSCB topraklarına kattılar. Nihayet 27 Nisan 1920’de Azerbaycan Millî Devleti’ni de yıkarak yerine Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’ni kurdular.
Nahcivan ve Karabağ’ın “Suni” Sınırları
Bolşevik yönetimi, Kafkasya üzerinde kontrol sağladıktan sonra çeşitli otonom cumhuriyet ve özerk bölgeler tesis etti. Gürcistan, Ermenistan ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri ile Nahcivan ve Karabağ gibi özerk yapılar oluşturuldu. Sınırlar kâğıt üzerinde çizilirken, kadim bir bütünlük içinde bulunan Nahcivan’la Azerbaycan arasına “yapay bir Ermenistan kuşağı” yerleştirildi.
1924’te yeniden düzenlenen bu sınırlar, Türk ve Müslüman toprakları aleyhine genişletildi ve Türkiye ile Sovyetler Birliği’ndeki Türk unsurlar arasına Hristiyan nüfusun yaşadığı bölgeler tampon olarak kondu. Lenin’in ardından Stalin de, 1943-44 yıllarında Kafkasya ve Kırım Türklerini ana yurtlarından kopararak Sovyetler Birliği’nin uzak bölgelerine sürgün etti. 1945’te Kars-Ardahan talebinde de aynı stratejik yaklaşımın izleri görülür.
Anadolu ile Kafkasya Arasındaki “Tampon Bölge” Fikri
Ruslardan önce Batılı emperyalistlerin —özellikle İngilizlerin— ortaya attığı, “Anadolu ile Kafkasya arasında Ermenilerin rol oynayacağı bir tampon bölge” oluşturma düşüncesi, farklı dönemlerde çeşitli vesilelerle gündeme gelmiştir. İngiltere hesabına çalışan ve II. Abdülhamid devrinde Osmanlı topraklarında incelemeler yapan ünlü Türkolog Arminius Vambery’nin raporları da bu fikirlerin çıkış noktalarına ışık tutar.
Gerek 19. yüzyıl boyunca gerekse Bolşevik Devrimi esnasında Güney Kafkasya Türklerine karşı düşmanlık sergileyen Ermeniler, Sovyet yönetiminin de desteğiyle binlerce Türk’ü katlederek bölgede nüfus ağırlığı kazanmışlardır.
Ermenistan ve Azerbaycan Arasındaki Yeni Gerginlik
Sovyet Ermenistan’ında, Karabağ ve Nahcivan gibi Azerbaycan’a bağlı özerk bölgelerin “Ermeni toprağı” olduğu iddiası, 1987’den itibaren tekrar gündeme taşındı. 1920’de imzalanan Türkiye-SSCB Antlaşması’yla Azerbaycan’dan başka bir ülkeye bağlanamayacağı hükme bağlanmış Nahcivan için 75 bin imzalı dilekçe, Sovyet lider Mihail Gorbaçov’un danışmanına sunuldu ve “Glastnost” dergisinde yayımlandı.
Bu dilekçede, Karabağ ile Zengezur ve Nahcivan’ın “tarihî Ermeni toprakları” olduğu öne sürülerek, “Türk baskısıyla Bolşeviklerin aldığı kararların kâğıt üzerinde kaldığı” iddia ediliyordu. Devamında, “Lenin’in vasiyeti” namına Ermenistan’a ilhak talep ediliyordu. Özellikle 1988 başlarında Erivan ve Karabağ merkezli kitle gösterileriyle bu talepler daha da yüksek sesle dillendirilmeye başlandı.
Gelişmelerin Seyri
- 1988 Şubat: Ermeniler, başkent Erivan’da gösteriler düzenleyerek Karabağ’ın Ermenistan’a bağlanmasını istedi.
- Karabağ Sovyeti Kararı: Dağlık Karabağ Sovyeti, Azerbaycan temsilcilerinin katılmadığı bir oturumda Karabağ’ın Ermenistan’a ilhakını onaylayan bir karar aldı. Ancak bu karar Sovyet Politbürosu tarafından yok hükmünde sayıldı.
- Şumgayt Olayları (26-27 Şubat 1988): Azerbaycan’da Ermenilere karşı fiilî saldırılar yaşandığı iddia edildi; 32 kişi hayatını kaybetti. Şehirde sıkıyönetim ilan edildi.
- Diğer Bölgelerde Gerilim: Kafkasya’nın farklı kesimlerinde çatışmalar yaşandı, karşılıklı göçler başladı. Bakü’de binlerce Azerbaycan Türk’ü idam cezasına çarptırılan suçluların yargılanmasını protesto etti.
- Deprem Felaketi (7 Aralık 1988): Ermenistan’da büyük can kaybına yol açan deprem, siyasi gerginliği kısa süreliğine de olsa gölgede bıraktı. Ancak Karabağ meselesi 1989’da tekrar bölgesel ve uluslararası gündeme oturdu.
Türkiye’nin “Ermeni Sorunu” ve Haritanın Anlattıkları
Ermenilerin 1915 olaylarına ilişkin iddialarını Türkiye’ye karşı gündemde tutma çabaları, tarihî olarak Rus yayılmacılığı ve Batı emperyalizminin desteklediği “tampon devlet” fikriyle de örtüşmektedir. “Vilayet-i Sitte” üzerinde hayal edilen bir “Ermeni Sovyet Devleti” fikri, Türkiye ile Türk coğrafyasını birbirinden koparmayı hedefleyen stratejik planların parçası olarak okunmalıdır.
Sonuç ve Değerlendirme
Azerbaycan’ın “Ermeni Sorunu” diye tanımlanan Karabağ meselesi, Türkiye’nin Ermeni meselesinden ayrı düşünülemeyecek ölçüde tarihî ve siyasi açıdan kesişmektedir. Sovyetler Birliği içindeki Ermenilerin bu doğrultudaki taleplerini dünya genelindeki Ermeni diasporası da aktif biçimde desteklemektedir. Batılı devletlerin, diplomatik kaygıları arka plana iterek Ermeni tezlerine yakın durduğu da dikkatlerden kaçmamaktadır.
Bugün, Karabağ ile Nahcivan gibi bölgelerin stratejik ve tarihsel önemini anlamak, Rusya’nın “imparatorluk” reflekslerini göz önünde bulundurmak ve Türkiye ile Türk dünyası arasına çekilmek istenen yapay sınırların kökenini iyi değerlendirmek gerekmektedir. Zira günümüzde kısalan mesafelere karşın, Türk dünyası arasındaki mesafeleri büyütmek isteyen yaklaşımlar, farklı görünümler altında varlığını sürdürmektedir.
Harita üzerinde yapılan planlar, milliyet ve din faktörünü görmezden gelen ideolojik söylemlerle birleştiğinde, aynı tarihî stratejinin farklı aşamalarına işaret etmektedir. Bu gerçekleri göz ardı etmemek, gelecekte benzeri durumlarla karşılaşmamak adına son derece önemlidir. Özellikle Türkiye kamuoyunun, Ermeni taleplerinin asırlık geçmişini ve Rus yayılma siyasetiyle iç içe geçmiş boyutlarını doğru okuması, devletler arası dengelerin ve millî çıkarların korunmasında kritik rol oynayacaktır.
Haber derleme: Garabey
Bu haber/makale metni, Hayati BİCE’nin anlatılarından ve söz konusu tarihî dönem hakkındaki kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır. Yorum veya kişisel kanaatlerden ziyade tarihsel olgulara ve dönemin belgelerine yer verilmiştir.