Türk edebiyatının çok yönlü kalemlerinden biri olan Dilâver Cebeci, hayatı ve eserleriyle edebiyat dünyasında derin izler bırakmış bir şair, yazar ve eğitimcidir. İslam inancı ve Türk milletine olan sevgisini eserlerinde işleyen Cebeci, akademik çalışmalarından mizah yazılarına kadar geniş bir yelpazede eserler vermiştir. Peki, Dilâver Cebeci kimdir? Hangi eserleriyle tanınır ve Türk edebiyatına nasıl katkılarda bulunmuştur?Dilâver Cebeci, 15 Temmuz 1943 tarihinde Gümüşhane'nin Kelkit ilçesine bağlı Dayısı köyünde doğmuş, Türk edebiyatına şiirleri, mizah yazıları ve akademik çalışmalarıyla katkıda bulunmuş önemli bir eğitimci, şair ve yazardır. Hayatı boyunca Türk kültürü, tarihi ve İslam inancı üzerine derinlemesine çalışmalar yapmış, eserlerinde bu konuları işlemiştir.
Düzlüğüne, yokuşuna ölürüm,
Asırlardır kır atımı suladım.
Irmağının akışına ölürüm.Deli sular, salkım-saçak söğütler,
Kışlada kumandan, asker öğütler,
Yaylalarda ata biner yiğitler,
Bozkurt gibi bakışına ölürüm.Sevdalıyım, yangın yeri bu sinem
Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem.
Pınarlardan su doldurur Eminem
Mavi boncuk takışına ölürüm.Düğünüm, derneğim, halayım, barım,
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım,
Kilimlerde çizgi çizgi efkârım,
Heybelerin nakışına ölürüm
azatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar
zühre bir şarkı tutturmuş babilden kalan
zavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağır
bir Harutla Marut birde ben dinliyorum
Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına
Senin namına yıldızları kıskanıyorum
Kimbilir kaç ışık yılı uzakta öfkeyle kollarını çemriyor yalancı fecir
imanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir
ve taksim gazinolarında trahomlu şairler
mısra arıyorlar masaların altında
kanını içiyorlar bilmeden cennet atlarının
ben yurdumun en sert tütününden bir sigara yakıyorum
dumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorum
ne kadar ürkek ceylan varsa asya çöllerinde
domaniç yaylasında ne kadar dizginsiz at
başlıyorlar kılcal damarlarımda koşmaya
sıcak solukları yalarken anlımı toynaklarını hissediyorum alyuvarlarımdasana bu mektubu evimin balkonundan yazıyorum
sağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüne
çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı duyuyorum
ulu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerine
bir yerinde demirden dağlar eriyor
atlas yelkenli gemileri unutmuş bir kaç levent
viski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyör
istediğin o seccadeyi hemen gönderiyprum
üstünde kabe resmi ve anamın duları var
ve bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum
yine biliyorsun ki sevmedim ülküden başkasını
başı dumanlı dağları dolunayı ufukları
birde çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı
önce Allah sonra genlerim şahit sevgimi
üçbinyıl sonra doğacak torunuma yolluyorum
trahomlu şairler doğruluyorlar masaların altından
parmakları fahişelerin karanlık saçlarında
benim kalemeimden kan değil süt damlıyor
geceler boyu böyle geleceği emziriyprum
kahrolayım sevmedim ülküden başkasını
birde seni çok seviyorum
Eğitim ve Akademik Kariyeri
Dilâver Cebeci, eğitim hayatına Kırıkkale İlkokulu'nda başladı, ardından Erzincan Lisesi'nden 1966 yılında mezun oldu. 1970 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ni bitiren Cebeci, akademik kariyerine İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Türk İktisat Tarihi Bölümünde yüksek lisans yaparak devam etti. Yüksek lisans tezini “Osmanlı Devletinde İhtisab Ağalığı” başlığıyla tamamladı. Doktora çalışmasını ise aynı fakültenin Sosyal Yapı ve Sosyal Değişme Anabilim Dalında “Sporda Psiko-Sosyal Alanlar” üzerine yaparak 1989 yılında tamamladı.Mesleki Yaşamı ve Öğretmenlik Kariyeri
Cebeci, meslek hayatına Aydın'da öğretmen olarak başladı ve burada Halk Eğitim başkanlığı yaptı. İstanbul'a döndükten sonra öğretmenlik yapmaya devam etti ve aynı zamanda Diyanet İşleri Başkanlığı'nda neşriyat uzmanı olarak görev aldı. 1980'den itibaren İstanbul'da öğretmenlik yaptı ve Marmara Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu'nda Beden Eğitimi Bölümü’nde Sporda Psiko-Sosyal Alanlar Ana Bilim Dalı başkanı olarak görev aldı.Edebi Kariyeri ve Eserleri
Dilâver Cebeci, yazı ve şiirlerini çeşitli dergi ve gazetelerde yayımladı. Defne, Türk Yurdu, Töre, Türk Edebiyatı, Ayyıldız, Yeni Türkiye, Kültür Dünyası, Türk Dünyası Araştırmalar Vakfı, Güneysu gibi dergilerde ve Ortadoğu, Hergün, Ayrıntılı Haber, Türkiye, Millet gazetelerinde eserleri yer aldı. Mizah yazılarında Seyyah-ı Fakir Evliya Çelebi imzasını kullandı.Şiirlerinde, genellikle Türk milletine olan sevgisi, milliyetçi duyguları ve İslam inancının derin izleri yer alır. Şiirlerinde kederi bile coşkunluk ve öfke içinde haykıran bir üsluba sahiptir. Cebeci, Sevinç Çokum’un ifadeleriyle, şiirlerinde kederi bile haykırarak söyleyen, öfke ve coşkunluğu şiirlerine yansıtan bir şair olarak tanınır.Başlıca Eserleri
Dilâver Cebeci, çeşitli türlerde eserler vermiştir. Şiir, inceleme-araştırma, mizah, gezi ve çocuk kitapları gibi farklı alanlarda eserler kaleme almıştır. Başlıca eserleri şunlardır:- Şiir: Hun Aşkı (1973), Mavi Türkü (1983), Şafağa Çekilenler (1984), ...Ve Sığınırım İçime (1992), Sitâre (1997), Asra Yemin Olsun ki... (2000), Bütün Şiirleri (2003)
- İnceleme-Araştırma: Tanzimat ve Türk Ailesi (1993), Türk’e Dair (2001), Divan Şiirinde Kadın (2001), Kur’an Gerçekleri (2002), 17. Yüzyıl Osmanlı Toplumu (2005)
- Mizah: Devrannâme (1984), Seyrannâme (1997)
- Gezi: Men Kazanga Baramen (2000)
- Çocuk Kitabı: Azak’ın Denizaltıları, Bahadır Giray’ın Mektubu (1993)
Ödülleri ve Şiirlerinin Bestelenmesi
Cebeci, 1963 yılında Türk Ocağı’nın şiir yarışmasında birincilik ödülü kazandı. 1995 yılında ise Ömer Seyfettin Hikâye Yarışması'nda mansiyon ödülüne layık görüldü. Şiirlerinden yedi tanesi bestelenmiş ve ünlü sanatçılar tarafından seslendirilmiştir.Dilâver Cebeci'nin Şiirine Bakış
Dilâver Cebeci’nin şiiri, millî duygularla İslamî temaları birleştirerek, Türk edebiyatında kendine has bir yer edinmiştir. Mehmet Niyazi’nin ifadesiyle, şairlik zor bir yoldur ve her babayiğidin altına giremeyeceği bir yükü taşır. Cebeci, bu az sayıdaki gerçek şairlerden biri olarak Türk edebiyatında iz bırakmış bir isimdir.28 Mayıs 2008 tarihinde İstanbul’da vefat eden Dilâver Cebeci, geride bıraktığı eserlerle edebiyat dünyasında yaşamaya devam ediyor.TÜRKİYEM
Baş koymuşum Türkiye'min yolunaDüzlüğüne, yokuşuna ölürüm,
Asırlardır kır atımı suladım.
Irmağının akışına ölürüm.Deli sular, salkım-saçak söğütler,
Kışlada kumandan, asker öğütler,
Yaylalarda ata biner yiğitler,
Bozkurt gibi bakışına ölürüm.Sevdalıyım, yangın yeri bu sinem
Doksan yıldır çile çekmiş hep ninem.
Pınarlardan su doldurur Eminem
Mavi boncuk takışına ölürüm.Düğünüm, derneğim, halayım, barım,
Toprağım, ekmeğim, namusum, arım,
Kilimlerde çizgi çizgi efkârım,
Heybelerin nakışına ölürüm
Şimdiki Zaman Çekiminde Bir Mahkuma Mektup
Sana bu mektubu bir gece yarısında yazıyorumazatlığın zirvesinde sohbete dalmış yıldızlar
zühre bir şarkı tutturmuş babilden kalan
zavallı dünya habersiz, zavallı dünya sağır
bir Harutla Marut birde ben dinliyorum
Derken kayıp gidiyor yıldızlardan birisi
Bir intikam fişeği gibi saplanıyor karanlığın karnına
Senin namına yıldızları kıskanıyorum
Kimbilir kaç ışık yılı uzakta öfkeyle kollarını çemriyor yalancı fecir
imanım gibi biliyorum vakit asılmak vaktidir
ve taksim gazinolarında trahomlu şairler
mısra arıyorlar masaların altında
kanını içiyorlar bilmeden cennet atlarının
ben yurdumun en sert tütününden bir sigara yakıyorum
dumanı ciğerlerime değil iliklerime çekiyorum
ne kadar ürkek ceylan varsa asya çöllerinde
domaniç yaylasında ne kadar dizginsiz at
başlıyorlar kılcal damarlarımda koşmaya
sıcak solukları yalarken anlımı toynaklarını hissediyorum alyuvarlarımdasana bu mektubu evimin balkonundan yazıyorum
sağ elimi koyuyorum tam yüreğimin üstüne
çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı duyuyorum
ulu kayalar parçalanıyor beynimin bir yerine
bir yerinde demirden dağlar eriyor
atlas yelkenli gemileri unutmuş bir kaç levent
viski kokulu bulvarlarda yavaş yavaş ölüyör
istediğin o seccadeyi hemen gönderiyprum
üstünde kabe resmi ve anamın duları var
ve bildiğin sebeplerden ben gelemiyorum
yine biliyorsun ki sevmedim ülküden başkasını
başı dumanlı dağları dolunayı ufukları
birde çankaya yokuşunda söylediğimiz marşı
önce Allah sonra genlerim şahit sevgimi
üçbinyıl sonra doğacak torunuma yolluyorum
trahomlu şairler doğruluyorlar masaların altından
parmakları fahişelerin karanlık saçlarında
benim kalemeimden kan değil süt damlıyor
geceler boyu böyle geleceği emziriyprum
kahrolayım sevmedim ülküden başkasını
birde seni çok seviyorum