Zafer Partisi Sözcüsü Uğur Batur, Mustafa Kemal Atatürk'ün bir sözünü hatırlatarak 'Yurtta sulh, cihanda sulh.' En kısa sürede bu savaşın ve diğer savaşların sona ermesini diliyoruz" dedi.Hamas ve İsrail arasında devam eden savaşın her geçen gün daha fazla sivilin ölmesine neden olduğunu belirten Batur, "Her savaşta olduğu gibi, bu savaş da en büyük zararı sivil halk görmektedir. Savaşın kazananı aslında yoktur; savaş her iki taraf için de büyük yıkım ve kayıp demektir. Bu nedenle, en kötü barış her zaman savaştan iyidir. Bu konuda hayatının büyük bir kısmını cephelerde geçirmiş olan ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün meşhur sözünü hatırlatmak isterim: 'Yurtta sulh, cihanda sulh.' En kısa sürede bu savaşın ve diğer savaşların sona ermesini diliyoruz" dedi.Zafer Partisi Sözcüsü Uğur Batur, Türklerin herhangi bir meslek grubunda çırak bile yetiştirilmediğini, bankacılık işlemlerinin bile Fransızca yapıldığını belirterek şunları söyledi:"Bu hafta sonu yaklaşmakta olan Cumhuriyet Bayramı var. Evet, yanlış duymadınız, Cumhuriyet Bayramı var. Ancak, her bayram, yasta olanlar için zor dönemler getiriyor. İstiklal Marşı'nda ayağa kalkmayanlar, TC ibarelerini resmi kurumlardan kaldıranlar, andımızı yasaklayanlar için Cumhuriyet Bayramı tabii ki bayram havasında geçemez. Bunu beklemiyorduk zaten. Bu yıl da öyle oldu. Gazze için yas ilan edildi ve ne tesadüf ki Cumhuriyet Bayramı'ndan bir gün önce miting planlandı, hem de sırf adı Atatürk Havalimanı olduğu için kapatılan Atatürk Havalimanı'nda. Malum, yasta olduğumuz için TRT'deki kutlamalar kaldırıldı, hem de Cumhuriyetimizin 100. yılında.
Bu Cumhuriyet nasıl kuruldu? Bu savaş neden verildi? Bunları unutanlara hatırlatmamız gerekiyor. Kurtuluş Savaşı, bu ülkede özgürlük içinde yaşamanız için verildi. Ülke işgal altındaydı, ve sadece bir ülke tarafından değil, birçok ülke gelip topraklarını paylaşmıştı. Yönetim teslim olmuş, aciziyet içinde bu işgali seyretmekteydi. Limanlarımız, bankalarımız, ticarethanelerimiz, demiryollarımız, madenlerimiz, ağır sanayimiz yabancıların elindeydi. Toplam sermayenin sadece yüzde 10'u Türklerin elindeydi. Ticaret gayrimüslimlerin kontrolündeydi. Türkler, herhangi bir meslek grubunda çırak bile yetiştirilmiyordu, bankacılık işlemleri bile Fransızca yapılıyordu. Türkiye, Türksüz bir sistemle yönetiliyordu.Kadınlar nerdeyse insan olarak kabul edilmiyordu. Cumhuriyet öncesi nüfus sayımlarında ineği sayıyorlardı, ama kadınları saymıyorlardı. Farklı takvimler kullanılıyordu, aynı anda farklı aylarda yaşıyorlardık. Ağırlığımız ve boyumuz dünya standartlarının altındaydı. Böyle bir coğrafyada Hasan Tahsin’in ilk kurşunu sıktı ve Kurtuluş Savaşı başladı. Yunanlılar, sanki o ilk kurşunu beklemişçesine bir katliama başladı. Kadın, çocuk demeden önlerine geleni öldürdüler. Esir aldıkları kişilere işkence ettiler ve hatta çocuk yaşta olan kızlara bile tecavüz ettiler. Kurtuluş Savaşı, zulme uğrayan bir ülkenin var olma mücadelesinin adıdır. Kurtuluş Savaşı kazanıldı, ancak bu ülkenin ayağa kalkması gerekiyordu. 13 milyon nüfusun 11 milyonu köylerde yaşıyordu. 40 bin köyün 37 bininde okul yoktu, 30 bin köyde cami bile yoktu. Salgın hastalıklar yaygındı, 1 milyon kişi frengi, 2 milyon kişi sıtma hastalığına yakalanmıştı. Sadece 554 doktor ve 69 eczacı vardı, ve bu eczacılardan sadece 8'i Türk'tü. Yapılacak çok iş vardı. Atatürk, 150'si kız öğrenci olmak üzere 750 öğrenci seçti ve onları, bu ülkeyi yeni yüzyıllara hazırlayacak beyin takımı olarak dünyanın çeşitli ülkelerine gönderdi. Yollarken şunları söyledi: 'Giderlerse gitsinler' demek yerine, 'Ben sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum, ülkenize birer volkan olarak dönün' dedi.
Selahattin Reşit Alan, Fransa'ya gitti ve uçak mühendisi oldu. Döndüğünde ilk milli uçağı inşa etti. Cahit Arf, Fransa'ya gidip matematik konusunda üstün başarılar elde etti, bu alandaki çalışmaları h
em fotoğrafı paramızda bulunuyor. Haşim Şensoy, elektrik mühendisi oldu ve Keban Barajı gibi önemli projelerin altına imza attı. İhsan Keskin, jeolojinin babası oldu ve Kuzey Marmara fay hattını çizdi. Nümit Arıcan, tekstil mühendisi oldu ve Sümerbank'ı büyütmeye katkı sağladı. Adnan Erkmenol, ilk endüstri mühendisi olarak mezun oldu ve MTA'nın gücüne güç kattı. Selahattin Saraçoğlu, ilk gemi inşaatı mühendisi oldu ve tersaneler kurarak gemilerin yapılmasına öncülük etti. Bahri Ersöz, metalürji mühendisi olarak yetişti ve Karabük Demir Çelik fabrikasının gelişimine önemli katkılar sağladı.
1924-1938 yılları arasında, yani 14 yıllık bir dönemde 46 fabrika inşa edildi ve temelleri atıldı. Savaştan yeni çıkmış ve bitmiş sayılan bir ülke, sadece 14 yılda 46 fabrika inşa etmişti. Bir ulus, Atatürk'ün önderliğinde, 14 yılda bu şekilde ayağa kalktı. Türkiye Cumhuriyeti, tüm dünyanın hayranlığını kazanmıştı. Kurtuluş Savaşı kazanıldıktan sonra, Gazi Mustafa Kemal Atatürk, istediği süre boyunca bu ülkenin başında kalabilecek bir sistem kurma yetkisine sahip olmasına rağmen Cumhuriyeti tercih etti ve yönetimi halka devretti.
Şimdi, bazı kişiler "Yüz yıllık narkoz" diyecek kadar saygısız, terbiyesiz ve hadsiz davranabiliyorlar. Ancak unutmasınlar ki, onlar da dahil olmak üzere bu Cumhuriyet sayesinde seçildiler ve makamlara geldiler. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Cumhuriyet, onun kıymetini bilenler tarafından 100. yılını coşkuyla kutlayacaktır. Bu bayram, bizim bayramımızdır. Bu bayram, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmaktan gurur duyanların bayramıdır. Bu bayram, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ü saygı ve minnetle ananların bayramıdır. Bu bayram, Gençliğe Hitabe'de ifade edilenleri anlayabilen ve uygulayabilenlerin bayramıdır. Bu bayram, Kurtuluş Savaşı'nda bizler için şehit olmuş ve bu Cumhuriyeti bize hediye etmiş şehitlerimizi saygı, minnet ve hürmetle ananların bayramıdır.
Umarım bu düzenlenmiş metin istediğiniz şekilde olmuştur. Başka bir düzenleme veya başka bir konuda yardımcı olmamı isterseniz lütfen belirtin.