Türkiye’de son dönemde artan boykot çağrıları, sadece küresel markaları değil, yerli üreticileri de tehdit etmeye başladı. AGS Global’in yaptığı kapsamlı araştırmaya göre, boykotların en büyük nedeni markaların politik duruşu olurken, özellikle genç kuşak tüketicilerin bu çağrılara daha duyarlı olduğu dikkat çekiyor. Uzmanlar, etkili kriz yönetimi ve şeffaf iletişimin bu süreci fırsata dönüştürebileceğini vurguluyor.
Son aylarda Türkiye kamuoyunu etkisi altına alan boykot çağrıları, üniversite öğrencilerinin 2 Nisan’da başlattığı “tüketimi durdur” eylemiyle daha geniş bir alana yayıldı. Özellikle İsrail destekçisi firmalara yönelik artan tepkiler, zamanla yerli markaların da bu dalgadan etkilenmesine neden oldu. Bağımsız araştırma şirketi AGS Global, yaptığı yeni araştırmayla boykotların toplum üzerindeki etkilerini ve markalara yansımalarını ortaya koydu.
Boykotların Temel Gerekçesi: Politik Duruş
AGS Global’in çalışmasına göre, araştırmaya katılan tüketicilerin %72,3’ü bir markayı boykot etme nedenini doğrudan politik duruşla ilişkilendiriyor. Bu oran, tüketicilerin marka tercihlerini yalnızca ürün ve hizmet kalitesi üzerinden yapmadığını; sosyal ve siyasi duruşa da büyük önem verdiklerini gösteriyor. Diğer nedenler arasında ürün kalitesi (%9,2) ve sosyal medya çağrıları (%5) da yer alıyor.
Katılımcıların %46,8’ini Z Kuşağı’na mensup gençler oluşturuyor. Bu da boykot hareketlerinin özellikle gençler arasında daha etkili bir yankı bulduğunu ve yeni kuşak tüketici profilinin geleneksel marka sadakatinden uzaklaştığını gözler önüne seriyor.
İsrail Boykotuna Yüksek Kamuoyu Desteği
Araştırmada öne çıkan bir diğer bulgu ise, İsrail destekçisi markalara yönelik tepkilerin yoğunluğu oldu. Katılımcıların %50,4’ü bu tür markaların kesinlikle boykot edilmesi gerektiğini düşünürken, %29,1’i ise bu çağrılara kısmi destek veriyor. Bu tablo, küresel meselelerin yerli tüketici davranışlarında ne kadar etkili olduğuna işaret ederken, yerli ve yabancı markalar arasındaki hassas dengeyi de gün yüzüne çıkarıyor.
Yerli Markalar İçin Risk Büyüyor
Araştırmaya göre, boykot çağrılarının yerli markaları da hedef alması durumunda ciddi ekonomik zararlar doğabileceği belirtiliyor. Katılımcıların %34,8’i yerli markaların bu süreçten zarar göreceğini düşünürken, %44,7’si boykotun vatandaşlar açısından meşru bir tepki aracı olduğunu ifade ediyor.
Bununla birlikte, boykotun sadece büyük firmaları değil, yerli üreticileri, tedarik zincirini ve küçük perakendecileri de doğrudan etkileyeceği yönünde güçlü bir endişe dile getiriliyor. Özellikle sosyal medya üzerinden yayılan çağrıların kontrolsüz şekilde genişlemesi, markalar üzerinde zincirleme bir etki yaratabiliyor.
Uzun Vadeli Etki: Kriz mi, Dönüşüm mü?
Katılımcıların %52’si, boykotların uzun vadede markalar üzerinde kriz etkisi yaratabileceğini düşünüyor. %33’ü ise bu tür tüketici hareketlerinin her koşulda marka imajına zarar verdiğini savunuyor. Araştırmaya göre, önümüzdeki dönemde boykot çağrılarının artacağına inananların oranı %59. Bu beklenti, markaların gelecekteki iletişim stratejilerini daha dikkatli planlaması gerektiğini gösteriyor.
AGS Global CEO’sundan Kritik Uyarı: "Toplumsal Duruş En Az Ürün Kadar Önemli"
AGS Global CEO’su Ahmet Güler, markaların kriz dönemlerinde yalnızca fiyat ve ürün kalitesiyle değil, toplumsal sorumluluk ve etik değerlerle de öne çıkması gerektiğini vurguladı. Güler, “Markalar, tüketicileriyle yalnızca ticari bir bağ değil, duygusal ve değer temelli bir ilişki kurmak zorunda. Bu bağı kuramayanlar, ilk kriz dalgasında güven kaybı yaşar” dedi.
Ayrıca markaların kriz anlarında şeffaflık, samimiyet ve proaktif iletişim stratejileriyle süreci yönetmeleri gerektiğini belirten Güler, iletişimin kriz dönemlerinde en güçlü savunma hattı olduğunu ifade etti.
Boykotlar Tehdit Değil, Dönüşüm Fırsatı Olabilir
Boykotlar genellikle kriz olarak algılansa da, doğru yönetildiğinde markalar için bir dönüşüm fırsatına dönüşebilir. Ahmet Güler’e göre, tüketiciyle yeniden bağ kurmayı başaran markalar bu süreci uzun vadeli bir avantaj haline getirebilir. “Doğru adımları atan markalar, bu tür krizlerden güçlenerek çıkar. Tüketici sadakati artık yalnızca ürünle değil, markanın değerleriyle şekilleniyor” diyerek, bu tür süreçlerin fırsata dönüştürülebileceğini söyledi.
Yerli Markalar Tepki Dalgasını Fırsata Dönüştürebilir mi?
Tüketici davranışlarının değiştiği, sosyal medyanın gücünün arttığı günümüzde, markaların yalnızca ticari değil, toplumsal sorumluluk alanında da konum almaları kaçınılmaz hale geldi. Yerli markalar için bu süreç, hem büyük bir risk hem de yeniden yapılanma fırsatı sunuyor. Doğru strateji, etkili iletişim ve değer temelli duruş, bu fırtınayı atlatmanın anahtarı olabilir.