‘Başbakan elinde belgeler olduğunu söyledi, Kabataş ispat edilmeli’
Sayın Başbakan, elinde çok önemli belgelerin olduğunu söyledi. Bunu da seçim meydanlarında dile getirdi. Kabataş’ta olan olaylarla ilgili söylediği şeyler çok açık. Teknoloji çağındayız, ispat edilmesi çok önemli. Umarım ispat eder. İspat edilmesi, bunun olmadığını iddia eden kesimlerle müşterek biçimde oluşturulan bir heyetle izlenmesi gerekiyor.
'Dün ülkücülere, Kürtlere yapılan bugün cemaate yapılıyor'
Herkes de doğru olduğuna inandığı bir şeyi savunurken, ötekini kırmaya bayılıyor. Bazen ellerindeki medya gücüyle, bazen para gücüyle, bazen siyasetle… Dünün ülkücüsü, solcusu, Kürt’üne, ateistine yapılanlar bugün Hizmet Hareketi’ne yapılıyor. Hâlbuki Mardin'deki tabloya bakın. Bizim, Ermeni'nin, Müslüman'ın, Kürt’ün, Türk’ün, Rum’un bir arada yaşadığı Mardin’i genele yaymakta bir sıkıntımız var. Ülkemiz insanlarının vicdanında bir genel affı ortaya çıkartmalıyız. Birbirimizi affedebilmeliyiz. Bunu hukuksal anlamda söylemiyorum. Demokrasi geldik denilebilecek bir durak değil, bir yolculuktur.
‘Ana dilde eğitim bir hak’
Türkiye sınırları bellidir, onun dışında bir şey düşünülemez. Barış çok anlamlı bir kelime. Ancak toplumsal hassasiyetler gözetilerek adımlar atılmalı. Tek bayrak ve tek vatan önemli. Ana dilde eğitim bir hak diye düşünüyorum.
'Fethullah Gülen beddua etmedi'
Fikirlerine, bugüne kadar yaptıklarına çok değer veriyorum, özellikle de eğitim alanında yaptıklarına. Türk insanının uluslararası arenada doğru anlatıldığı birçok eğitim kurumu inşa ediliyor. En son Afganistan Cumhurbaşkanı ve Pakistan Başbakanı da ülkelerindeki Türk okullarındaki kaliteli eğitimden bahsetti. Gençlerin nerede olursa olsun iyi eğitim almalarını ve etik değerlerle yetişmelerini çok önemsiyorum. Bunu kim yaparsa takdir ederim. Siz ona beddua diyorsunuz ama o beddua değil. Maalesef insanlar, içeriğine bakmadan bir ürünü nasıl pazarlamak istiyorsa öyle pazarlıyor. Orada bir mülâane var, önce kendisini içine katarak “Ben yapıyorsam bana, ama bunu kim yapıyorsa ona” dedi isim vermeden. Ben de buna “Âmin” dedim. Kendine, doğruluğuna inanan herkes de böyle der.
‘İlhan Selçuk’un da, Erdoğan’ın da sözleri yaralayıcı’
Ben inancım doğrultusunda Peygamber’ime âşık olmanın peşinde olurum yalnızca. Benim rol modelimdir, onu iyi anlamaya çalışırım ve onu yaşadığına inandığım biri varsa onu da severim. Örneğin Hocaefendi’nin hayata bakış açısı, insanca bakabilmek, diyalogu herkesle kurabilmektir. Ayrıca “Ben kimim ki Hizmet Hareketi’nin içerisinde 300 dolar maaş alıp dünyanın bir köşesinde eğitim veren öğretmen kadar değerim olsun” diye sorarım. Bu fedakârlığı yapmış insanlar varken kendimi sizin söylediğiniz gibi düşünmek bana züldür.
(İlhan Selçuk, 2005’te Gülen için ‘mürteci’ ifadesini kullanırken, Erdoğan da “âlim müsveddesi”, “örgüt lideri” dedi.) İkisi de yaralayıcı, kıyas kabul etmez. Üstad Bedüizzaman Hazretleri de, muhterem Fethullah Gülen Hocaefendi de çok değerli mütefekkirler. Bu sözler, ikisi için de kim tarafından söylenirse söylensin kabul edilemeyecek, onlara gönül vermiş insanları yaralayacak şeyler. Ama çok yakın tarihte Hocaefendi’den övgü dolu sözlerle bahseden siyasiler, bürokratlar, bakanlar ve Başbakan’dan bunları duymak yaralayıcıdan öte, çok şaşırtıcı.
‘Gezi’ye gitmek istedim ama masumiyeti gitti’
Benim en büyük gazetem sosyal medya. Yeri geldiğinde tavrımı koydum. “Bunların suçluları bulunsun”, “Sukutun çığlığı” dedim. Ali İsmail Korkmaz gibi vefat eden birçok genç insan var orada. Ama bir süre sonra olayın başlangıcındaki masumiyet de ortadan kalktıktan sonra, bir şey söyleme hakkına sahip olamıyorsunuz. Ben ve birçok arkadaşımız, hepimiz Gezi’ye gitmek istedik. Ben o zaman üç günlüğüne Fransa'daydım. Döndüğümde zaten olaylar çok başka bir boyuta gelmişti.
Selvi’ninki gazetecilik değil, paranoya’
(Yeni Şafak yazarı Abdülkadir Selvi’nin köşesine taşıdığı gibi “Bir parti kuracağız” dediniz mi?) Ben böyle bir şey söylemedim… Ayıca fikrim, hatam ne Hizmet Hareketi’ni bağlar, ne de bir başkasını. Belki bir parti kurulması konuşuluyordur, bağımsız bir isim olarak benim de adım geçmiş olabilir. Bunu bir varsayım olarak söylüyorum. Ama bu diyalogu bilmeden, duymadan oturup köşenize döküyorsanız bu gazetecilik değil paranoyadır, çok net.