Milliyetçi Hareket Partisi Kadın Kolları Koordinatörü Nevin TAŞLIÇAY’ın “25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü” dolayısıyla basın açıklaması yaptı.
Taşlıçay'ın basın açıklaması şöyle:
Dünyada ve özellikle ülkemizde çığ gibi büyüyen kadına yönelik şiddet, çağımızın en büyük utanç kaynaklarından biri haline gelmiştir. Kadınlarımız, ortalama her dört saatte bir evde, işte, okulda, sokakta, karakolda ve yaşamın her alanında fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Çocuk yaşta evlenmeye zorlanan kızlarımızın, namus veya töre adı altında yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. Kızlarımız daha çocuk yaşlardan itibaren en büyük şiddeti en yakınlarından görmektedir.
Son on yılda kadına şiddet yüzde 1400 artmış, çocuk gelin sayısı yükselmiştir. Kadın bedeni üzerinden siyaset yapılmakta olup, onların ne giyeceğine, kaç çocuk doğuracağına, nasıl doğuracağına kadar en mahrem konularına müdahale edildiğini üzüntüyle görmekteyiz. Hatta bir mülki amir giyim tarzını kadınlar arasında saygı görmenin kriteri olarak görme aymazlığında dahi bulunabilmektedir. Milletimizin kadim tarihinde kadının yer bulduğu seviye ve itibar hatırlandığında bugün yaşadıklarımıza üzüntümüz bir kat daha artmaktadır. Kadını devlet yönetiminde en üst mercilere taşıyan ecdadımız, kadını eve hapsetme anlayışına sahip sosyolojik ve kültürel erozyona hüzünle bakıyordur.
Bugün sadece yazılı metinlerde yer alan fakat fiilen bulunmayan kadına özgürlük adı altında uygulanan politikaların, kadınlara özgürlük getirmeyeceği gibi ülkeye de refah getirmeyeceği aşikârdır. Dünya üzerinde kadınını eve kapatan gelişmiş tek bir toplum bile yoktur. Kadını kişi değil yalnızca dişi olarak görenlerin hakim olduğu toplumların ne hale geldiklerini bilmekteyiz. Eşi ticaretle uğraşan bir peygamberin ümmeti olarak bizler kadına hak, özgürlük ve birey olmayı çok görmekteyiz. Bu bakış açısı şiddeti kendiliğinden doğurmaktadır. Hülasa, şiddeti yenememiş toplumlarda demokrasiden ve adaletten söz etmek ise mümkün değildir. Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve demokrasiyi yerleştirmek için kadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti bitirmek zorundayız. Şiddete uğrayanların değil, şiddet uygulayanların utanç duymasını sağlamalıyız.
Cinsel taciz ve istismar davalarında kadınlarımızın defalarca mağdur edilmesine, şiddet uygulayanların ise yeni suçlar işlemek üzere tahliyelerine yol açan uygulamaların sona ermesini sağlamalıyız.
Tecavüze uğrayan kız çocuklarının ruhsal bütünlüğünün zedelenip zedelenmediğini soruşturan, kadın katillerine “haksız tahrik” adı altında ceza indirimi sağlayan erkek egemen adaleti değil, gerçek adaleti hâkim kılmalıyız.
Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için, öncelikle devletin ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile sağlanabileceğini düşünüyoruz.
Türk milletinin İslamiyet’le bütünleşen yapısında kadın milletimizin ortak ferdi ve eşit haklara sahip bireyidir. Bu bilinçle, kadına yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti kınıyor ve bu konuda duyarlı olan tüm vatandaşlarımızı omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz.
Taşlıçay'ın basın açıklaması şöyle:
Dünyada ve özellikle ülkemizde çığ gibi büyüyen kadına yönelik şiddet, çağımızın en büyük utanç kaynaklarından biri haline gelmiştir. Kadınlarımız, ortalama her dört saatte bir evde, işte, okulda, sokakta, karakolda ve yaşamın her alanında fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalmaktadır. Çocuk yaşta evlenmeye zorlanan kızlarımızın, namus veya töre adı altında yaşam hakları ellerinden alınmaktadır. Kızlarımız daha çocuk yaşlardan itibaren en büyük şiddeti en yakınlarından görmektedir.
Son on yılda kadına şiddet yüzde 1400 artmış, çocuk gelin sayısı yükselmiştir. Kadın bedeni üzerinden siyaset yapılmakta olup, onların ne giyeceğine, kaç çocuk doğuracağına, nasıl doğuracağına kadar en mahrem konularına müdahale edildiğini üzüntüyle görmekteyiz. Hatta bir mülki amir giyim tarzını kadınlar arasında saygı görmenin kriteri olarak görme aymazlığında dahi bulunabilmektedir. Milletimizin kadim tarihinde kadının yer bulduğu seviye ve itibar hatırlandığında bugün yaşadıklarımıza üzüntümüz bir kat daha artmaktadır. Kadını devlet yönetiminde en üst mercilere taşıyan ecdadımız, kadını eve hapsetme anlayışına sahip sosyolojik ve kültürel erozyona hüzünle bakıyordur.
Bugün sadece yazılı metinlerde yer alan fakat fiilen bulunmayan kadına özgürlük adı altında uygulanan politikaların, kadınlara özgürlük getirmeyeceği gibi ülkeye de refah getirmeyeceği aşikârdır. Dünya üzerinde kadınını eve kapatan gelişmiş tek bir toplum bile yoktur. Kadını kişi değil yalnızca dişi olarak görenlerin hakim olduğu toplumların ne hale geldiklerini bilmekteyiz. Eşi ticaretle uğraşan bir peygamberin ümmeti olarak bizler kadına hak, özgürlük ve birey olmayı çok görmekteyiz. Bu bakış açısı şiddeti kendiliğinden doğurmaktadır. Hülasa, şiddeti yenememiş toplumlarda demokrasiden ve adaletten söz etmek ise mümkün değildir. Hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve demokrasiyi yerleştirmek için kadına yönelik ayrımcılığı ve şiddeti bitirmek zorundayız. Şiddete uğrayanların değil, şiddet uygulayanların utanç duymasını sağlamalıyız.
Cinsel taciz ve istismar davalarında kadınlarımızın defalarca mağdur edilmesine, şiddet uygulayanların ise yeni suçlar işlemek üzere tahliyelerine yol açan uygulamaların sona ermesini sağlamalıyız.
Tecavüze uğrayan kız çocuklarının ruhsal bütünlüğünün zedelenip zedelenmediğini soruşturan, kadın katillerine “haksız tahrik” adı altında ceza indirimi sağlayan erkek egemen adaleti değil, gerçek adaleti hâkim kılmalıyız.
Kadına yönelik şiddetin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için, öncelikle devletin ilgili tüm kurumlarıyla sorumluluk üstlenmesi, ilgili tüm sivil ve resmi kuruluşlarla işbirliği yaparak, gerekli sosyal politikaların yaşama geçirilmesi ile sağlanabileceğini düşünüyoruz.
Türk milletinin İslamiyet’le bütünleşen yapısında kadın milletimizin ortak ferdi ve eşit haklara sahip bireyidir. Bu bilinçle, kadına yönelik her türlü ayrımcılığı ve şiddeti kınıyor ve bu konuda duyarlı olan tüm vatandaşlarımızı omuz omuza mücadeleye çağırıyoruz.