Market raflarında sıradan bir ürün gibi görünen plastik şişe sular, aslında derin bir ekonomik ve stratejik yapıyı gözler önüne seriyor. Yazar Ali Osmanoğlu’nun kaleme aldığı “
Kimin Suyu, Kimin Menfaati?” başlıklı makalede, Türkiye’deki içme suyu kaynaklarının küresel sermaye tarafından nasıl kontrol altına alındığı detaylı bir şekilde ele alınıyor.
Kaynaklar kimlerin elinde?
Osmanoğlu, birçok içme suyu markasının İsviçre, Fransa, Amerika ve hatta doğrudan İsrail bağlantılı şirketlere ait olduğuna dikkat çekerek, bu durumun sadece ekonomik değil aynı zamanda stratejik bir tehdit olduğunun altını çiziyor. Yerli kaynakların yabancı şirketlerce işletilmesiyle hem kontrol hem gelir akışının dışa bağımlı hale geldiğini vurguluyor.
Su artık ticari bir meta değil, stratejik bir silah
Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası gibi uluslararası kurumların 2040 yılına kadar ciddi bir su krizi yaşanacağını öngördüğünü aktaran Osmanoğlu, suyun gelecekte tıpkı petrol gibi savaş sebebi olabilecek bir değer taşıyacağına işaret ediyor.
İsrail örneği ve Türkiye’deki risk
İsrail’in su yönetimindeki başarısının sadece teknik değil, aynı zamanda stratejik olduğunu söyleyen Osmanoğlu, bu ülkenin dünya genelinde su kaynaklarına erişim stratejisi izlediğini ve Türkiye’nin bazı kaynaklarının da bu plana dahil olmuş olabileceğini belirtiyor.
Bu sadece ticaret değil, egemenlik meselesi
“Kimin suyu?” sorusunun aslında “kimin bağımsızlığı?” sorusuyla doğrudan bağlantılı olduğunu ifade eden Osmanoğlu, yerli üretici desteklenmedikçe ve milli kaynaklar uluslararası sermayeye terk edildikçe, bağımsızlık kavramının sadece sembolik düzeyde kalacağına dikkat çekiyor.
Makalenin tamamını okuyun
Bu önemli değerlendirmelerin tamamını okumak için Ali Osmanoğlu’nun kaleme aldığı
‘Kimin Suyu, Kimin Menfaati?’ başlıklı makaleye göz atabilirsiniz.