Başkent kulislerinde, Ekrem Dumanlı’nın “Bu ne huşunet!” başlıklı Pazartesi günkü yazısının, Cemaat’in sürece bakışını net bir biçimde ortaya koyduğu yorumları yapılıyor.
Dumanlı o yazısında, hayli çarpıcı sorular yöneltiyor; dikkat çeken tespitlerde bulunuyordu. “Kürt sorununun çözümü konusunda ezber dışı konuşan herkes aforoz ediliyor. ‘Acaba’ diye başlayan iyi niyetli cümleler bile daha tam telaffuz edilmeden gırtlak boğumuna hapsediliyor” diyen Dumanlı, şöyle soruyordu: “Türk kelimesine karşı ortaya konulan bu sağlıksız alerji neden?”Zaman Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı’nın 1 Nisan tarihli yazısı şöyleydi:“Bu ne huşunet!Gazetecilerin büyük çoğunluğu güne gazeteleri mukayeseli okuyarak başlar. Kim ne yazmış, hadiselere nasıl yaklaşmış, yeni ve bilinmedik bir mesele mi ele alınmış..En çok şaşırdığınız konu herkesçe malum bir mevzua bambaşka bir açıdan yaklaşıldığını görmektir. Bazen hayretler içinde kalırsınız, bazen de "Bunun bir başka manası mı var acaba?" diye düşünürsünüz.Perşembe gazetelerini okurken böyle bir şaşkınlık yaşadım. Taraf Gazetesi'nin manşeti aynen şöyleydi: "Brakisefal Türkleri" Brakisefal kelimesinin yanına bir yıldız koyup açıklama girmişler: "Irkları belirlemede kullanılan bir yöntem olan kafatası ölçümü, ari ve üstün ırk ideolojilerine temel oluşturdu. Dolikosefal, mezosefal ve brakisefal olmak üzere üç farklı kafatası yapısı bulunuyor. Türk ırkının kafatası yapısı brakisefal."Kimmiş şu "Brakisefal Türkleri" diye gazetenin verdiği listeye göz gezdirdim. Mustafa Kafalı, Halil İnalcık, İlber Ortaylı, Alev Alatlı, Hasan Celal Güzel, Edip Beşer, Hüsamettin Cindoruk, Mustafa Destici, Yaşar Okuyan... Liste uzayıp gidiyor. İçlerinde Ergenekon destekçisi olmakla suçlanan, aşırı ulusalcı bulunan kişiler de var. Ne olmuş ki gazete, geniş bir listenin üzerine "Kafatasçı Türkler" manasını çağrıştıran bir yafta yapıştırmış?
Mevzu şuymuş: 300'den fazla kişi "Yeni anayasadan Türk ifadesi çıkarılmasın" diye bir bildiri hazırlamış ve bunu kamuoyuyla paylaşmış.İşte tam bu noktada kritik bir suale cevap aramaya mecburuz: Bazı konularda farklı düşünen insanları adeta linç ediyorcasına ağır ithamlar yaparak susturmak Türkiye için bir kazanç mıdır, kayıp mı? İlber Ortaylı, Halil İnalcık, Hasan Celal Güzel... Bu kişiler hiç konuşmasın mı? Diyelim ki bu kişilerin söylediklerine katılmıyoruz -ki ben de naçizane o bildirideki bazı tespitlerin yanlış olduğuna inanıyorum- bu insanları kafatasçılıkla, ari ırk iddiasında bulunan kişiler şeklinde mi suçlamalıyız? Bu tür laflar da bir çeşit ırkçılık değil midir?Mesele Taraf'ın ölçüsüz bir manşet atması değil. Genel bir problem var: Kürt sorununun çözümü konusunda ezber dışı konuşan herkes aforoz ediliyor. "Acaba" diye başlayan iyi niyetli cümleler bile daha tam telaffuz edilmeden gırtlak boğumuna hapsediliyor.Geçenlerde önemli bir yazar, "Âkil adamlar kimlerden oluşmalı?" diye bir soru yöneltiyor. Kendince verdiği cevap ilginç: “Mutlaka sürece destek verenler arasından seçilmeli.” İyi de bu kadar kritik bir konu, koro halinde konuşanlarla çözülemez ki! "Karşıt düşünce" tam da böyle tartışmalı mevzular için gereklidir."Çözüm sürecine karşı mısın?" dendiğinde; bir çırpıda "Hayır, karşı değilim" diyenlerin önemli bir kısmı, sözlerine şu hükmü de eklemek zorunda: "Sürecin sağlıklı yürütülebilmesi için her düşünceden ve hür düşünceden yararlanmak şart! "Aynen öyle! Her ters bakışın üzerine siyah bir bant çekilecekse, her şerh düşenin alnına bir kırmızı damga vurulacaksa süreç sağlıklı yürütülemez!Kaldı ki "İmralı süreci"nde belirsizlik ifade eden onlarca ayrıntıya rastlıyoruz. Sürece destek veren kişiler de bazen tereddüde kapılıyor. BDP'nin söyledikleri ile Kandil'in söyledikleri bile çoğu kez çelişiyor, çatışıyor. Öcalan'ın ifadeleri içinde de bazı çelişkiler görülüyor. Hal böyle olunca ülkesini seven bütün fertlerin mevzuun künhüne vâkıf olma arzusunu doğru anlamak, empati yapmak; daha önemlisi bir yeri yaparken diğer bir yeri yıkmamak esas olmalı. Ne yazık ki süreçte yine ‘kraldan çok kralcı' portreleri arz-ı endam ediyor.Başbakan Erdoğan neler söyledi birkaç gün önce: “Silah bırakmadan çekilince olmaz. İsterse mağaraya gömsünler. Elinde silahıyla geçen teröriste müdahale etmeyen suç işler…” Düşünün ki bu hükmü Başbakan değil de bir köşe yazarı söylemiş olsun. Emin olun linç edilirdi! Başbakandan çok başbakancılık yapan bazı medya mensupları sürece destek veriyor gibi görünse de aslında zarar veriyor…Bugün tam da "tesadüm-ü efkar"a ihtiyaç duyduğumuz bir zaman diliminden geçiyoruz. "Barika-ı hakikat"e ulaşabilmek için her türlü düşüncenin ifade edilebilmesi ve hatta değerlendirilebilmesi gerekiyor. Her ezber dışı konuşana “kafatasçı”, “statükocu”, “güvenlikçi” ve daha bilmem ne gibi yaftalarla kötek atmaya kalkılırsa çok büyük bir sıkıntıya neden olunur. Süreci destekleyen bir insan olarak bugün süreç adına basınımızın bir bölümünün ortaya koyduğu huşuneti, karalamayı, şiddet ve hiddeti tehlikeli buluyorum. Böyle liberallik de olmaz, demokratlık da.Türk alerjisinin kimseye faydası yok“Türk demeyelim, Türkiyeli diyelim”, “Türk bayrağı demeyelim, devlet bayrağı diyelim”. İyi de neden? Türk kelimesine karşı ortaya konulan bu sağlıksız alerji neden? Her meseleye böyle yaklaşılırsa “Türkler”in küstürülmesine kim mani olacak?Kaldı ki madem “Kürt aydını” diyoruz, “Kürt halkı” diyoruz, “Kürt sorunu” diyoruz; neden Türk kelimesini kullanmaktan bu kadar içtinap edelim?Demeyecekler mi eğer her gördüğünüz “Türk” üzerine “kaldıralım” diye giderseniz; bunun sonu nereye varacak? Türk Hava Yolları'nın adını da değiştirelim. Türk Telekom da değişsin; hatta onlar da yetmez HaberTürk gazete ve televizyonundaki Türk kelimeleri de, KanalTürk ya da CNNTürk'teki Türk de sökülüp atılsın… Sonu var mı kelime avcılığının?!Türk kelimesine karşı gösterilen öfke, nefret ve dışlayıcı tutum, korkarım ki, Türk ırkçılığını çokça besleyecek kadar vahim bir cinnet sınırını zorlamaya başlıyor. Irkçılık, ırkçılıktan beslenir çünkü. Şovenizmi kendi başına bıraksanız bir santim mesafe alamaz.Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kelime avcılığı yapılmıyor. İstiklâl Marşı'nı aşırı Türkçü bulan ve yeniden yazılmasını teklif eden Türk karşıtı adamlar gördüm. Bir gün oturup Batı ülkelerinin milli marşlarının tercümesini yayınladım köşemde (21 Şubat 2006). Ülkemizdeki dar bakış açısından baktığınızda yeryüzündeki bütün milli marşlar “ırkçı, şovenist, faşist, ayırıcı, ötekileştirici” görünüyor. Ama hiç kimse böyle “millî meseleler”e o daracık çerçeveden bakmıyor. Bir dönemin şartları doğrultusunda oluşturulan tabirler, semboller üzerine güncel eleştirilerin çok da büyük bir anlamı yok. Sonu yok böyle absürt polemiklerin. Bugünün hissiyatına uygun bir şeyler yapsanız, yarın bunun çok büyük eleştiriler almayacağını kim garanti edebilir?Kürt sorununu çözerken meseleyi eşit vatandaşlık hakları ve demokratik kazanımlar yörüngesinden çıkarmak doğru değil. Dar bir zümreyle haşr ü neşr olan bazı kişiler Türkiye'nin nabzını yüreğinde duyamıyor. Türk düşmanlığı olarak algılanan çıkışların nasıl bir devasa probleme dönüşeceğini kestiremiyor. Belki kestirip de “varsın öyle olsun!” diye kışkırtıcılık yapan “Türk düşmanlığı”nı strateji gereği görenler de var; bilemiyorum. Ancak rahatlıkla söyleyebilirim ki yanılıyorlar. Çünkü Türk düşmanlığı da bir çeşit ırkçılıktır. Irkçılığın hiçbir cinsi, sahibini iflah etmez. Tarih de şahittir, Yüce Yaradan da…”
Mevzu şuymuş: 300'den fazla kişi "Yeni anayasadan Türk ifadesi çıkarılmasın" diye bir bildiri hazırlamış ve bunu kamuoyuyla paylaşmış.İşte tam bu noktada kritik bir suale cevap aramaya mecburuz: Bazı konularda farklı düşünen insanları adeta linç ediyorcasına ağır ithamlar yaparak susturmak Türkiye için bir kazanç mıdır, kayıp mı? İlber Ortaylı, Halil İnalcık, Hasan Celal Güzel... Bu kişiler hiç konuşmasın mı? Diyelim ki bu kişilerin söylediklerine katılmıyoruz -ki ben de naçizane o bildirideki bazı tespitlerin yanlış olduğuna inanıyorum- bu insanları kafatasçılıkla, ari ırk iddiasında bulunan kişiler şeklinde mi suçlamalıyız? Bu tür laflar da bir çeşit ırkçılık değil midir?Mesele Taraf'ın ölçüsüz bir manşet atması değil. Genel bir problem var: Kürt sorununun çözümü konusunda ezber dışı konuşan herkes aforoz ediliyor. "Acaba" diye başlayan iyi niyetli cümleler bile daha tam telaffuz edilmeden gırtlak boğumuna hapsediliyor.Geçenlerde önemli bir yazar, "Âkil adamlar kimlerden oluşmalı?" diye bir soru yöneltiyor. Kendince verdiği cevap ilginç: “Mutlaka sürece destek verenler arasından seçilmeli.” İyi de bu kadar kritik bir konu, koro halinde konuşanlarla çözülemez ki! "Karşıt düşünce" tam da böyle tartışmalı mevzular için gereklidir."Çözüm sürecine karşı mısın?" dendiğinde; bir çırpıda "Hayır, karşı değilim" diyenlerin önemli bir kısmı, sözlerine şu hükmü de eklemek zorunda: "Sürecin sağlıklı yürütülebilmesi için her düşünceden ve hür düşünceden yararlanmak şart! "Aynen öyle! Her ters bakışın üzerine siyah bir bant çekilecekse, her şerh düşenin alnına bir kırmızı damga vurulacaksa süreç sağlıklı yürütülemez!Kaldı ki "İmralı süreci"nde belirsizlik ifade eden onlarca ayrıntıya rastlıyoruz. Sürece destek veren kişiler de bazen tereddüde kapılıyor. BDP'nin söyledikleri ile Kandil'in söyledikleri bile çoğu kez çelişiyor, çatışıyor. Öcalan'ın ifadeleri içinde de bazı çelişkiler görülüyor. Hal böyle olunca ülkesini seven bütün fertlerin mevzuun künhüne vâkıf olma arzusunu doğru anlamak, empati yapmak; daha önemlisi bir yeri yaparken diğer bir yeri yıkmamak esas olmalı. Ne yazık ki süreçte yine ‘kraldan çok kralcı' portreleri arz-ı endam ediyor.Başbakan Erdoğan neler söyledi birkaç gün önce: “Silah bırakmadan çekilince olmaz. İsterse mağaraya gömsünler. Elinde silahıyla geçen teröriste müdahale etmeyen suç işler…” Düşünün ki bu hükmü Başbakan değil de bir köşe yazarı söylemiş olsun. Emin olun linç edilirdi! Başbakandan çok başbakancılık yapan bazı medya mensupları sürece destek veriyor gibi görünse de aslında zarar veriyor…Bugün tam da "tesadüm-ü efkar"a ihtiyaç duyduğumuz bir zaman diliminden geçiyoruz. "Barika-ı hakikat"e ulaşabilmek için her türlü düşüncenin ifade edilebilmesi ve hatta değerlendirilebilmesi gerekiyor. Her ezber dışı konuşana “kafatasçı”, “statükocu”, “güvenlikçi” ve daha bilmem ne gibi yaftalarla kötek atmaya kalkılırsa çok büyük bir sıkıntıya neden olunur. Süreci destekleyen bir insan olarak bugün süreç adına basınımızın bir bölümünün ortaya koyduğu huşuneti, karalamayı, şiddet ve hiddeti tehlikeli buluyorum. Böyle liberallik de olmaz, demokratlık da.Türk alerjisinin kimseye faydası yok“Türk demeyelim, Türkiyeli diyelim”, “Türk bayrağı demeyelim, devlet bayrağı diyelim”. İyi de neden? Türk kelimesine karşı ortaya konulan bu sağlıksız alerji neden? Her meseleye böyle yaklaşılırsa “Türkler”in küstürülmesine kim mani olacak?Kaldı ki madem “Kürt aydını” diyoruz, “Kürt halkı” diyoruz, “Kürt sorunu” diyoruz; neden Türk kelimesini kullanmaktan bu kadar içtinap edelim?Demeyecekler mi eğer her gördüğünüz “Türk” üzerine “kaldıralım” diye giderseniz; bunun sonu nereye varacak? Türk Hava Yolları'nın adını da değiştirelim. Türk Telekom da değişsin; hatta onlar da yetmez HaberTürk gazete ve televizyonundaki Türk kelimeleri de, KanalTürk ya da CNNTürk'teki Türk de sökülüp atılsın… Sonu var mı kelime avcılığının?!Türk kelimesine karşı gösterilen öfke, nefret ve dışlayıcı tutum, korkarım ki, Türk ırkçılığını çokça besleyecek kadar vahim bir cinnet sınırını zorlamaya başlıyor. Irkçılık, ırkçılıktan beslenir çünkü. Şovenizmi kendi başına bıraksanız bir santim mesafe alamaz.Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar kelime avcılığı yapılmıyor. İstiklâl Marşı'nı aşırı Türkçü bulan ve yeniden yazılmasını teklif eden Türk karşıtı adamlar gördüm. Bir gün oturup Batı ülkelerinin milli marşlarının tercümesini yayınladım köşemde (21 Şubat 2006). Ülkemizdeki dar bakış açısından baktığınızda yeryüzündeki bütün milli marşlar “ırkçı, şovenist, faşist, ayırıcı, ötekileştirici” görünüyor. Ama hiç kimse böyle “millî meseleler”e o daracık çerçeveden bakmıyor. Bir dönemin şartları doğrultusunda oluşturulan tabirler, semboller üzerine güncel eleştirilerin çok da büyük bir anlamı yok. Sonu yok böyle absürt polemiklerin. Bugünün hissiyatına uygun bir şeyler yapsanız, yarın bunun çok büyük eleştiriler almayacağını kim garanti edebilir?Kürt sorununu çözerken meseleyi eşit vatandaşlık hakları ve demokratik kazanımlar yörüngesinden çıkarmak doğru değil. Dar bir zümreyle haşr ü neşr olan bazı kişiler Türkiye'nin nabzını yüreğinde duyamıyor. Türk düşmanlığı olarak algılanan çıkışların nasıl bir devasa probleme dönüşeceğini kestiremiyor. Belki kestirip de “varsın öyle olsun!” diye kışkırtıcılık yapan “Türk düşmanlığı”nı strateji gereği görenler de var; bilemiyorum. Ancak rahatlıkla söyleyebilirim ki yanılıyorlar. Çünkü Türk düşmanlığı da bir çeşit ırkçılıktır. Irkçılığın hiçbir cinsi, sahibini iflah etmez. Tarih de şahittir, Yüce Yaradan da…”