Rahmet ve bereket ayı olan Ramazan-ı Şerif’i idrak ettiğimiz bu günlerde, Türk-İslâm coğrafyasında kan ve gözyaşı dinmemektedir.
Kederi ve özlemi türkülerine yansıyan Kerkük Türkmenleri yine kan ve barut kokuları arasında bir Ramazan yaşamaktadır. Geçtiğimiz günlerde Teravih namazı sırasında Kerkük’te iki farklı camide meydana gelen terör saldırıları sonucu 10 kişi şehit olmuş, 32 kişi ise yaralanmıştır. Hedef Türkmenler olunca diller yine lal olmuş, Kerkük’te ki kardeşlerimiz yalnızlığa terk edilmiştir.
Ramazan Ayı’nda bir tarafımızda Kerkük mum gibi yanarken, diğer taraftan 40 milyon civarında Türk’ün yaşadığı İran’dan da mazlumların sesleri gelmektedir. Güney Azerbaycan Türkü olan Latif Hasani, Mahmut Fazli, Yürüyüş Mehrali Bey, Behbud Guluzade ve Şehram Radmehr Tebriz Devrim Mahkemesi’nin 3. şubesince haklarında verilen 9′ar yıllık hapis cezasının iptali için açlık grevine başladılar. Çeşitli rahatsızlıkları bulunan ve hapishane de katillerin, uyuşturucu bağımlılarının, tecavüzcülerin bulunduğu ağır cezalık adli mahkûmların koğuşunda tutulan tutuklular seslerini duyurmaya çalışmaktadır. Ancak söz konusu Güney Azerbaycan ve Türklük olduğu için, dünya kamuoyu yine üç maymunu oynamaktadır.
Tebriz Türkiye’nin hemen dibinde kan ağlarken Urumçi’nin feryadı Tanrı Dağları’nı aşıp gelmektedir. Çin işgali altında bulunan Doğu Türkistan’da, soykırıma tabi tutulan Uygur Türkleri’ne yönelik kızıl zulüm Ramazan Ayı’nda yine yükselişe geçmiştir. Uygur Türkleri’nin, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nde de ifade edilen din ve vicdan özgürlüğü kısıtlanmakta, ibadet etme hakları engellenmektedir. İşgalci Çin yönetimi tarafından Ramazan Ayı boyunca camiye gidilmesi, 18 yaşından küçük öğrencilerin ve memurların oruç tutması yasaklanmakta, bu kurallara uymayanlar ise cezalandırılmaktadır. Ayrıca dini vecibelerimiz olan fitre ve zekat verilmesi de engellenmektedir.
Savaşın ortasında varlık mücadelesi veren Suriye Türkmenleri’nin durumu ise günden güne kötüye gitmektedir. Tek umudu sınırın karşı tarafında ki Türkiye olan Türkmenler, kendilerine sahip çıkılmadığı için perişan hale gelmişlerdir. Suriye’nin kuzeyi de Irak’ın kuzeyiyle aynı kadere doğru itilmektedir. Dün Erbil’in başına gelen bugün Ulu Hakan Abdülhamit Han’ın özel mülkü olan Rasulayn’ın başına gelmiştir. Türkiye, Suriye’nin kuzeyinde ki PYD yapılanmasına karşı derhal müdahale de bulunmalı, hukuk dışı bu yapılanmanın meşrulaşmasına göz yummaktadır.
Türk Dünyası bu acı olaylarla sarsılırken, İslam Dünyası’nın geri kalan beldelerinde de zulüm maalesef Ramazan ruhunu tanımadan kol gezmeye devam etmektedir. Arakan’dan zaman zaman gelen katliam haberleri, Filistin’de devam eden abluka ve zulüm, Mısır’da darbecilerin namaz kılan sivil halkı kurşuna dizmesi ve pek çok İslam ülkesinde dökülen kan, Ülkücü hareketi derinden üzmekte, ülkücü gönülleri sızlatmaktadır.
Türk’ün yaşadığı, adım attığı her yeri ilgi alanı olarak gören Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı, Türk ve İslam coğrafyasında yaşanan gelişmeleri yakından takip etmektedir. Esir Türklere ve diğer ülkelerde yaşayan Müslüman kardeşlerimize yapılan zulümler ciğerimizi dağlamakta, bizleri derinden yaralamaktadır. Bu olaylarda tepkimiz zalimlere, zalimlere alkış tutanlara olduğu kadar sessizliğini koruyarak mazlumların yanında yer almayanlara da karşıdır. Ülkü Ocakları olarak yaşanan olayların devamı halinde her türlü demokratik platformda gerek zorba devletlere gerek kendisinden yardım umulduğu halde destek açıklaması yapmaktan dahi aciz resmi kurum ve kuruluşlara karşı tepkimizi dile getireceğiz. Bu mübarek ayda kan ve gözyaşının hüküm sürdüğü coğrafyalarda zulmün bitmesini Cenab-ı Allah’tan niyaz ederiz.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur…