Av. Zekai Gül; Suriye ve Irak'ta savaş ve baskılardan kaçarak Türkiye'ye sığınan çok sayıda ki mültecilerin durumuyla ilgili farklı bir perspektiften bakarak önemli bir konuyu aydınlattı. Ülkelerinden kaçıp gelen sığınmacılarla yurdum insanını tarttı.
Av. Zekai Gül'in yazısı şöyle:
Irak ve Suriyede vaki hadiseler neticesinde, ülkemize gelen Suriyeli ve ıraklılarda gördüğümüz şey, aidiyet ve mensubiyet duygularının olmayışıydı. Bu insanlarda kendi ülkelerine karşı hiç bir özlem, sevgi ve aidiyet hissi yoktu. Öyle ki, bu kardeşlerimiz kendi aileleri içinde bile emanet ve menkul bir değerdiler, sahipsizdiler…
Bunlarla her şeyi konuşabilirdiniz: ancak , onlara inanamazdınız ve size inanmalarını beklemeyemezdiniz. Her şeyi pazara çıkmış ve çıkarılmış bu insanlar, bu sebeble her değeri pazarda bırakmış ve gelmişlerdi…
Kendilerine emanet edilen değerlerden gitmişlerdi…Evde ve değerde yoktular.
Toprakla bağları yoktu. Bayrakla konuşmuyorlardı.Vatan diye bir kavram hayal dünyalarında hissettikleri bir değer değildi. Çünkü , onlar Suriyeli ve Iraklı idi . Ancak ; Onlar, Suriye ve Irak değildi. Bu sebeble, onlar için bulundukları toprak vatan olmadı.ve onlar , kendileri için vatan olmayan toprakları geride bırakıp, geldiler.
Toprak sustu. Bayrak düştü. ..
Onlar için yaşadıkları coğrafya , sadece kuru bir topraktı. Toprakla bağları ekonomikti. Bu toprakta , bir iktisadi değer üretemiyorsa, başka bir coğrafyada bir iktisadi değer üretebilirlerdi. Onlar için , aslolan doğdukları değil, doydukları yerdi.
Bu insanlar, doğdukları toprakla bir irtibat kuramadılar. Zira, mensup olduklarını zannettikleri her değer, suistimal edildi ve ortada bırakıldılar.
Kardeş kavgası yaşadılar. Sağ elleri sol elleri ile kırıldı. Sol gözleri, sağ gözü adına kör edildi. Bir kültüre mensup olmamayı, ancak; kör bir ideolojiye taraftar olmayı öğrendiler.
Bizim ise, üzerinde yaşadığımız toprak , bizimle coşan, bizimle konuşan, bizimle ağlayan vatan coğrafyasıydı.
Bu coğrafyanın üzerinde yaşayan insanlar, bu vatan coğrafyasında sadece iktisadi bir değer üretmemiştir. Burada insanlar, bir ortak tarih yazmış, toprağın üzerine birlikte düşmüş , birlikte üşümüş vede birlikte aç kalmıştır. Bu coğrafyada insanlar, ortak bir kültür üretmiştir. Bu kültürün adı ise Türk kültürüdür.
Bu ülkede insanlar, ortak kaptan yemek yemiş ve ortak kaptan su içmişlerdir. Bu ortak kap, vatan coğrafyasıdır. Bu coğrafyayı vatan, ortak kap haline getiren ise ortak kültür, ortak tarih, din ve ortak yaşama arzusudur. Bu sebeble, sadece Türkiyeli şeklinde tarif edilecek insan , bu coğrafyada yoktur. Bu coğrafyada Türkler vardır.
Aynı şekilde, bu vatanda halklar değil, sadece Türk Halkı vardır.
Anayasamızın dibacesinde bu yüzden olsa gerektir ki , 'Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye Halkına , Türk Milleti derler ' şeklinde,Türklüğün evrensel ve nazik bir tarifi verilmiştir. Bizi sadece Türkiyeli şeklinde tarif etme uğraşısı, Anadoluyu vatan coğrafyası olmaktan çıkarıp, Anadoludan bizleri süpürme uğraşısıdır. Anadolunun diğer Türk illeri ile ortak köklerinden, ortak kültüründen vazgeçmesi ve koparılmasıdır.
Türk insanının sadece Türkiyeli şeklinde ki tarifine, tarih, kültür ve sanat isyan halindedir.
Bizim kaçabileceğimiz bir başka coğrafya yoktur.
Bu coğrafya bizim için vatan, bu vatan coğrafyasında yaşayan herkes ise Türk'tür.
‘Ne Mutlu Türk'üm Diyene ..!‘ Söyleyebileceğimiz en son ve tek sözdür...
Av. Zekai Gül'in yazısı şöyle:
Irak ve Suriyede vaki hadiseler neticesinde, ülkemize gelen Suriyeli ve ıraklılarda gördüğümüz şey, aidiyet ve mensubiyet duygularının olmayışıydı. Bu insanlarda kendi ülkelerine karşı hiç bir özlem, sevgi ve aidiyet hissi yoktu. Öyle ki, bu kardeşlerimiz kendi aileleri içinde bile emanet ve menkul bir değerdiler, sahipsizdiler…
Bunlarla her şeyi konuşabilirdiniz: ancak , onlara inanamazdınız ve size inanmalarını beklemeyemezdiniz. Her şeyi pazara çıkmış ve çıkarılmış bu insanlar, bu sebeble her değeri pazarda bırakmış ve gelmişlerdi…
Kendilerine emanet edilen değerlerden gitmişlerdi…Evde ve değerde yoktular.
Toprakla bağları yoktu. Bayrakla konuşmuyorlardı.Vatan diye bir kavram hayal dünyalarında hissettikleri bir değer değildi. Çünkü , onlar Suriyeli ve Iraklı idi . Ancak ; Onlar, Suriye ve Irak değildi. Bu sebeble, onlar için bulundukları toprak vatan olmadı.ve onlar , kendileri için vatan olmayan toprakları geride bırakıp, geldiler.
Toprak sustu. Bayrak düştü. ..
Onlar için yaşadıkları coğrafya , sadece kuru bir topraktı. Toprakla bağları ekonomikti. Bu toprakta , bir iktisadi değer üretemiyorsa, başka bir coğrafyada bir iktisadi değer üretebilirlerdi. Onlar için , aslolan doğdukları değil, doydukları yerdi.
Bu insanlar, doğdukları toprakla bir irtibat kuramadılar. Zira, mensup olduklarını zannettikleri her değer, suistimal edildi ve ortada bırakıldılar.
Kardeş kavgası yaşadılar. Sağ elleri sol elleri ile kırıldı. Sol gözleri, sağ gözü adına kör edildi. Bir kültüre mensup olmamayı, ancak; kör bir ideolojiye taraftar olmayı öğrendiler.
Bizim ise, üzerinde yaşadığımız toprak , bizimle coşan, bizimle konuşan, bizimle ağlayan vatan coğrafyasıydı.
Bu coğrafyanın üzerinde yaşayan insanlar, bu vatan coğrafyasında sadece iktisadi bir değer üretmemiştir. Burada insanlar, bir ortak tarih yazmış, toprağın üzerine birlikte düşmüş , birlikte üşümüş vede birlikte aç kalmıştır. Bu coğrafyada insanlar, ortak bir kültür üretmiştir. Bu kültürün adı ise Türk kültürüdür.
Bu ülkede insanlar, ortak kaptan yemek yemiş ve ortak kaptan su içmişlerdir. Bu ortak kap, vatan coğrafyasıdır. Bu coğrafyayı vatan, ortak kap haline getiren ise ortak kültür, ortak tarih, din ve ortak yaşama arzusudur. Bu sebeble, sadece Türkiyeli şeklinde tarif edilecek insan , bu coğrafyada yoktur. Bu coğrafyada Türkler vardır.
Aynı şekilde, bu vatanda halklar değil, sadece Türk Halkı vardır.
Anayasamızın dibacesinde bu yüzden olsa gerektir ki , 'Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye Halkına , Türk Milleti derler ' şeklinde,Türklüğün evrensel ve nazik bir tarifi verilmiştir. Bizi sadece Türkiyeli şeklinde tarif etme uğraşısı, Anadoluyu vatan coğrafyası olmaktan çıkarıp, Anadoludan bizleri süpürme uğraşısıdır. Anadolunun diğer Türk illeri ile ortak köklerinden, ortak kültüründen vazgeçmesi ve koparılmasıdır.
Türk insanının sadece Türkiyeli şeklinde ki tarifine, tarih, kültür ve sanat isyan halindedir.
Bizim kaçabileceğimiz bir başka coğrafya yoktur.
Bu coğrafya bizim için vatan, bu vatan coğrafyasında yaşayan herkes ise Türk'tür.
‘Ne Mutlu Türk'üm Diyene ..!‘ Söyleyebileceğimiz en son ve tek sözdür...