Kapsamhaber setesi yazarı Prof.Dr.Mustafa Özdemir yeni yazısında günümüzde çok tartışılan bazı konulara açıklık getirdi.
Avrupa tarihi ve İslam tarihi incelendiğinde bu sorunun cevabı kolaylıkla verilebilir. Hristiyan Avrupa Rönesans devrine kadar din referanslı yönetimlerle idare edilmiştir. Bu devirlerde mezhep çatışmaları, diğer dinler üzerine haçlı seferleri bitmek tükenmek bilmemiştir. İktidarlar ve gruplar kendilerine has yeni Hristiyanlık biçimleri yaratmışlardır. Hristiyanlığın özü, yani gerçek İncil ile çeşitli mezhep ve tarikatların bir ilgisi kalmamıştır. Zira dini Krallar ve hükümdarlar bozduğu için Hristiyanlık baştan aşağıya doğru bozulmuştur. Rönesans ve sonradan gelen aydınlanma çağında Laiklik ve sekülarizim gibi din işleri ile dünya işlerini ayrı tutma yoluna gidilmiştir. Bu uygulamalar da istenen sonucu tam olarak veremese bile dinin orijinal ve saf şekline dönmesine yardımcı olmuştur.
İslam coğrafyasında da benzer durumlar oluşmuştur. Emeviler döneminde saf İslam’dan ayrılmalar görülmüş, İslam dini ile Yezid’in dini arasında neredeyse bir benzerlik kalmamıştır. Sadece şekli ritüeller devam etmiştir. Bunun en gerçekçi bildiricisi İmam-ı Azam Ebu Hanife’dir. Emevi’lerin İslam’dan ayrıldıklarını, İslam’ın içini boşaltıp ayrı bir sahte din oluşturduklarını hem Ebu Hanife hem de daha önceden Yüce Peygamber’in seçkin ashabından Ebu Zer(ra) da ifade etmiştir.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Abbasiler zamanında da aynı durumu görmüş, hem Emevi’lerin hem de Abbasilerin kadılık tekliflerini reddetmiştir. Bu yönetimlerle adeta savaş vermiş, en sonunda Abbasi Hükümdarı tarafından şehit edilmiştir. Bizde Rönesans olmamış, ama Ebu Hanife gibi
Ulu bir İmam çıkmıştır. Devlet yönetiminde dinin saf halinde kalamayacağını hayatı ile bedel ödeyerek göstermiştir. YAZININ DEVAMI
Avrupa tarihi ve İslam tarihi incelendiğinde bu sorunun cevabı kolaylıkla verilebilir. Hristiyan Avrupa Rönesans devrine kadar din referanslı yönetimlerle idare edilmiştir. Bu devirlerde mezhep çatışmaları, diğer dinler üzerine haçlı seferleri bitmek tükenmek bilmemiştir. İktidarlar ve gruplar kendilerine has yeni Hristiyanlık biçimleri yaratmışlardır. Hristiyanlığın özü, yani gerçek İncil ile çeşitli mezhep ve tarikatların bir ilgisi kalmamıştır. Zira dini Krallar ve hükümdarlar bozduğu için Hristiyanlık baştan aşağıya doğru bozulmuştur. Rönesans ve sonradan gelen aydınlanma çağında Laiklik ve sekülarizim gibi din işleri ile dünya işlerini ayrı tutma yoluna gidilmiştir. Bu uygulamalar da istenen sonucu tam olarak veremese bile dinin orijinal ve saf şekline dönmesine yardımcı olmuştur.
İslam coğrafyasında da benzer durumlar oluşmuştur. Emeviler döneminde saf İslam’dan ayrılmalar görülmüş, İslam dini ile Yezid’in dini arasında neredeyse bir benzerlik kalmamıştır. Sadece şekli ritüeller devam etmiştir. Bunun en gerçekçi bildiricisi İmam-ı Azam Ebu Hanife’dir. Emevi’lerin İslam’dan ayrıldıklarını, İslam’ın içini boşaltıp ayrı bir sahte din oluşturduklarını hem Ebu Hanife hem de daha önceden Yüce Peygamber’in seçkin ashabından Ebu Zer(ra) da ifade etmiştir.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Abbasiler zamanında da aynı durumu görmüş, hem Emevi’lerin hem de Abbasilerin kadılık tekliflerini reddetmiştir. Bu yönetimlerle adeta savaş vermiş, en sonunda Abbasi Hükümdarı tarafından şehit edilmiştir. Bizde Rönesans olmamış, ama Ebu Hanife gibi
Ulu bir İmam çıkmıştır. Devlet yönetiminde dinin saf halinde kalamayacağını hayatı ile bedel ödeyerek göstermiştir. YAZININ DEVAMI