Hiçbir varlık doğasına muhalefet etmemeli, ateş yakmalı ve su ıslatmalı. Varoluş amacına muhalefet eden yok olup gider.
Herkes ve her şey kendisine yüklenen görevi yapmakla mükelleftir. Öğretmenin görevi, eğitim ve öğretimdir, askerin görevi caydırıcılık ve gerektiğinde savaşmaktır. Bir öğretmenin, eğitim vermemek gibi bir lüksü olamaz. Asker de ben savaşmayacağım diyemez. Ya göreve talip olmayacaksın ya da var oluş amacına muhalefet etmeyeceksin.
Meslek seçerken çok önem arz eder karakterimiz, sert mizaçlı bir öğretmen de yumuşak mizaçlı bir askerde olması gerektiği yerde değildir. Olmaması gereken yerde olmak, zulümdür.
Niçin?
Kırsal kesimden bulduğunuz ve eğitim vermediğiniz bir insanı İçişleri Bakanı yaparsanız, önce şahsın kendisine zulüm etmiş olursunuz. Ne yapacağını bilmediğinden verdiği her hatalı kararda sıkıntı yaşayacaktır, sürekli ezilecektir. Kendisini o makama getirenlere dua değil beddua edecektir. Hayal bile edemeyeceği bir makamda olsa bile mutlu olmayacaktır.
Diğer şekliyle eğitimli, kültürlü bir bürokratı, müstahdem yaptığınızda da zulüm etmiş olursunuz. Bulunduğu görevde neyi nasıl yapacağını bilmediğinden, eğitim yönünden daha alt seviyedeki insanlara hizmet etmek kendisine ağır gelecektir. Yine dua değil, beddua ile karşılık verecektir.
Zaten, zulüm kelimesinin anlamı, “karanlık” olduğu gibi bir şeyi ait olduğu yerin dışına bırakma, ait olduğu yerden ayırma anlamına da gelmektedir.
Ayakkabının yeri cüzdan olmadığı gibi paranın yeri de ayakkabı kutusu değildir. Her halükarda zulüm etmiş olursunuz.
Şimdi;
Hakkında soruşturma açılan polis sayısı bin rakamını geçti ve bu rakam binlerce de olabilir. Önemli olan uygulamanın hukuk çerçevesinde olup olmadığıdır. İçeri alınan emniyet çalışanlarının kısa sürede salınması hukuksuzluğun var olduğunun göstergesi midir? Evet.
Yeri değiştirilen veya açığa alınan onca hukukçu için ne diyeceğiz? Adaletin kısa bir sürede elimizden kayıp gidişi bir şeyin göstergesi midir? Evet.
Doların önlenemeyen çıkışına de diyeceğiz. Ekonomide devlet tarafından açıklanan rakamların gündelik hayatla uyuşmadığını yaşayarak görüyoruz. Kalkınma hamleleri ile alım gücümüzün artması ve daha yaşanılır bir ülke hayallerinin, uygulanan yanlış ekonomik politikalar yüzünden boşa çıkmasına ne diyeceğiz.
Ekonomist olmadığı halde bu ülkenin bir Ekonomi Bakanı olduğunu unutarak her şeye müdahale eden, Merkez Bankasının politikalarına müdahale etme hakkı olmadığı halde müdahale eden ve koskoca bir devleti, “ben merkezli” politikalarına kurban eden şâhısa ne diyeceğiz.
Türkiye’de ADALET ve KALKINMA denen şeyden bahsetmek, artık çok anlamsız.
Kendi ismine muhalefet eden yok olmaya mahkûmdur.
Adaletin ve kalkınmanın olmadığı bir ülkede Adalet ve Kalkınma Partisi’nin miadı doldu demektir, vesselam.