Milli ülkülerimiz Hun Devletinden, Uygur’dan, Osmanlı’dan bu yana süregelmektedir.
Ülkülerin millete, bireye aşılanmasında dönem dönem farklı yöntemler uygulanmıştır.
Bu yöntemlerin en önemlisi (günümüz için) okulda, eğitim ile verilen milli ülküdür.
Birey tarihini, dilini öğrendiği okulda ülküsünü, milli ülküsünü de öğrenecektir.
Geçmişten günümüze çoğu yabancı okulda matematik, geometri, fizik eğitiminin yanında özellikle ve öncelikle milli ülküleri öğretilir.
Ondandır ki Osmanlı Devleti’nin son döneminde yurtdışında eğitim gören aydınlarımız (Jön Türkler) ülkelerine döndüklerinde milli düşüncelere bağlılığın önemini daha da vurgulamıştır.
O aydınlar biliyorlardı ki, bağımsızlığını kaybeden Almanya ve Polanya milli ülküleri sayesinde yeniden doğmuşlardır.
Ya da biz milli mücadelemizi verirken süngü tutan askerlerimize güç ve gayret veren milli ülküleri değil miydi?
Milli mücadelemizde de gördük ki, Milli ülküleri olan ve bağlı bir millet için ulaşılamayacak, başarılamayacak, kazanılamayacak hiçbir şey yoktur.
Türk milleti olarak tarihimiz boyunca çeşitli ülkülerimiz olmuştur. Birkaç örnek verecek olursak:
“Türk Cihan Hâkimiyeti Ülküsü”
“Dünyaya Düzen Verme Ülküsü”
“Dilde, Fikirde, İşte Birlik Ülküsü”
“Türk milletini çağdaş uygarlık seviyesinin üzerine çıkarma ülküsü!”
“Türk milletini çağlar üzerinden sıçratma ülküsü.”
Bu ülküler fetihlerimizin, zaferlerimizin ana gücü olmuştur.
Ne yazık ki son zamanlarda milletimize bir ülkü gösterilememiştir ve gençlerimize de ülkü verilememektedir.
Ülkü kazandırmada ana yer olan okullarda ise tam tersi kalıplaşmış, dondurulmuş, tek düze bilgiler öğretiliyor. Dolaysıyla bu eğitime maruz kalan gençler boş başak misali dik duruyorlar ama sadece dik…
Gelecekte yargıyı, yönetimi, yeni nesilleri emanet edeceğiniz gençler ‘’milli benliğini’’ bilemeden yetişiyor.
Ve şuan bunun en büyük sorumlusu uygulanan politikamız.
Peyami Safa’nın da dediği gibi:
‘’Ülkücü devlet koyun sürülerinden kahramanlar yaratır. Ülküsüz devlet ise kahramanları koyun sürüleri haline getirir.’’