Herkese, kendi dilinden konuşulması gerektiği için hemen hemen bütün örnekleri İslam tarihinden vereceğim. Sonuçta, bizim “dindar nesil” parolası ile yola çıkan bir hükümetimiz var.
Savaş denince aklıma ilk gelen söz, “muhaberesiz muharebe olmaz” oluyor.
Savaş ortamında muhabere, olmazsa olmazdır. Bir taraftan kendi muhaberenizi titizlik ve gizlilik içinde gerçekleştirirken diğer taraftan düşmanınızın muhaberesinden de haberdar olmalısınız.
Yani haberleşme konusunda donanımlı personele ve uygun sistemlere ihtiyacınız var, demektir.
AKP iktidarı görevi devraldıktan kısa süre sonra “istihbarat havuzu” diye adlandırdığı sistem üzerinde çalışmaya başladı. O yıllarda dillere dolanan tamlamadan anladığım; her kuruma ait istihbarat görevi yapan personel arasında koordinenin sağlanması ve istihbaratın tek merkezde toplanarak, alakalı her kurumun kullanımına sunulmasıydı.
Tarihimizde koordinesizlikten kaynaklanan acı tecrübelerimiz olduğunu biliyoruz.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Ankara/Mürted Hava Üssünden (bugünkü Akıncılar üssü) kalkan uçaklarımız tarafından vurularak batırılan Kocatepe muhribini, Adatepe ve Mareşal Çakmak muhriplerinin ise ağır hasara uğramasını hatırlayalım. Bu olayda 54 denizcimiz ne yazık ki şehit oldu. Uçaklarımızın, Yunan savaş gemisi zannederek, kendi gemilerimizi vurduğu olayda, iki sorti yaptıkları ve toplamda iki saatten fazla süren bir operasyon olduğunu söylersek koordinesizliğin boyutu ortaya konmuş olur. Hatta daha vahim olanı; bir türlü koordine kuramayan Hava ve Deniz Kuvvetlerinin aynı bina içerisinde farklı katlarda olduğunu söylersem olayın vahameti daha da artar.
Bu tür kötü olayların tekrar yaşanmaması dileği ile daha aktif daha donanımlı bir istihbarat ağı oluşturulacak diye beklerken askeri istihbaratın MİT’e devredilmesi olayı yaşandı. Aslında istihbarat zafiyetinin ilk hissedildiği gündü o.
Bir tarafta devir protokolü imzalanmış ve istihbarat personeli atıl görevlere verilmişti. Özel eşyalarımı toplayıp MİT’e devredilen birliğimden ayrıldığım saatlerde, Uludere olayı yaşandı. Yanlış istihbarat bize çok pahalıya patladı ve hala vur emrinin kim tarafından verildiği açıklanmadı. Konu ile ilgili bilgi alınabilecek tek adresin MİT olması kafalardaki soru işaretlerini çoğalttı.
Reyhanlı’da meydana gelen bomba yüklü araç, Suriye ile aramızdaki ortak sularda uçağımızın düşürülmesi, bir muamma olarak ortada duruyor.
MİT’in ilgi ve bilgi alanına girebilen tek yetkili merci Emniyet teşkilatımızın istihbarat birimleriydi. Bir yıl gibi kısa sürede ardı ardına gelen tutuklama ve tasfiyelerle 1.800 civarında emniyet istihbaratçısının işine son verilmesinin altında yatan gerçek sadece ve sadece MİT’e alan açmaktır. Açılan bu alanda istendiği gibi at oynatılabilirdi ama defalarca şahit olduk ki bırakın at oynatmayı atlıkarınca bile çalıştıramayacak insanların eline kaldığımızı gördük.
Buradan benim çıkardığım sonuç; “istihbarat havuzu”, “medya havuzu” gibi laflarla para havuzu doldurulan bir kirli düzenin hüküm sürdüğüdür.
İstihbarat konusunu İslam tarihinden bir örnekle bitirelim.
Hendek savaşından önce, peygamberimiz kendisine gelen istihbaratı değerlendirerek, Medine’nin savunmasını güçlendirmek için şehrin etrafına hendek kazma fikrini, toplanan bir heyet tarafından alınan kararla hayata geçirdi. Net bir bilgi olmamasına rağmen yaklaşık olarak beş buçuk kilometre uzunluğunda hendek kazıldı.
Şehri kuşatan müşrikler, Medine’de yaşayan Kurayza Yahudileriyle ittifak halindeydi ve saldırı gerçekleştiğinde içeriden destek alınacaktı. İttifak haberini alan peygamberimiz müthiş bir planı devreye soktu.
Uygulayacağı plan için Nu’aym İbn Mesud görevlendirildi.
Nu’aym İbn Mesud, önce Kurayza Yahudilerine giderek “Mekkelilerin bu kuşatmadan zaferle ayrılmalarının zor olduğunu ve ittifak yaparlarsa Mekkeliler gittikten sonra başlarına kötü olayların geleceğini” söyledi.
“Mekkeliler savaşmadıkça Müslümanlarla aranızı bozmayın hatta teminat için Mekkelilerden rehin isteyin” dedi.
Kurayzalılar bu teklifi makul buldular.
Nu’aym İbn Mesud, daha sonra Mekkelilere giderek, “Yahudilerin, Müslümanlarla gizli bir anlaşma yaptığını hatta bazı Mekke ileri gelenlerini rehin alarak Müslümanlara teslim etmeyi planladıklarını” söyledi. “Yahudilerin bu planını boşa çıkarmak için kendileri için kutsal gün sayılan cumartesi günü savaşacağınızı söyleyin, niyetleri açığa çıkar” dedi.
Daha sonra Müslümanların arasına dönerek, “ Yahudilerin, Hazreti Peygambere teslim etmek için Mekkelilerden bazı insanları esir alacakları” haberini yaydı.
Müslümanların içerisinden biri çok özel bir haber getiriyormuş gibi duyduğu haberi Mekkelilere aktardığı sırada, Yahudilerde tekliflerini bildirmek için Mekkelilerle bir araya gelince iki grup arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.
Neticede, plan istendiği gibi işlemiş, Yahudiler ve Mekkeliler birbirine düşmüştür. İçeriden istediği desteği alamayan Mekkeliler kısa süre sonra kuşatmayı sona erdirerek gerisin geri dönmüşlerdir.
İslam tarihinde, istihbarat ve kara propagandaya verilebilecek güzel örneklerden biridir ve İslam tarihi bu olay gibi birçok örnekle doludur.
Aylarca süren savaş hazırlıklarından sonra altı Müslüman’ın şehit olduğunu, sekiz Mekkelinin öldüğünü düşündüğümüzde az kan akıtarak zafer elde etmenin gerçekleştirilemeyecek bir şey olmadığını görüyoruz.
Altını defalarca çizme ihtiyacı duyuyorum. Rehberinizin ayak izlerinden haberdar değilseniz, karanlık dehlizlerde kaybolmanız kaçınılmazdır.
Önünüzde örnek alabileceğiniz yaşanmış ve defalarca tecrübe edilmiş birçok olay var ama dikkate almadınız. Hepsi bir yana en azından Bedir savaşında ganimet sevdası yüzünden yerlerini terk edenlerin sonu hatırlasaydınız.
PKK terörünün bitirilebilmesi için elinize ulaşmış birçok rapor olduğunu tahmin etmek zor değil fakat her nasılsa ve her nedense bir türlü uygulamaya konmuyor.
Savaş denince aklıma ilk gelen söz, “muhaberesiz muharebe olmaz” oluyor.
Savaş ortamında muhabere, olmazsa olmazdır. Bir taraftan kendi muhaberenizi titizlik ve gizlilik içinde gerçekleştirirken diğer taraftan düşmanınızın muhaberesinden de haberdar olmalısınız.
Yani haberleşme konusunda donanımlı personele ve uygun sistemlere ihtiyacınız var, demektir.
AKP iktidarı görevi devraldıktan kısa süre sonra “istihbarat havuzu” diye adlandırdığı sistem üzerinde çalışmaya başladı. O yıllarda dillere dolanan tamlamadan anladığım; her kuruma ait istihbarat görevi yapan personel arasında koordinenin sağlanması ve istihbaratın tek merkezde toplanarak, alakalı her kurumun kullanımına sunulmasıydı.
Tarihimizde koordinesizlikten kaynaklanan acı tecrübelerimiz olduğunu biliyoruz.
1974 Kıbrıs Barış Harekâtı sırasında Ankara/Mürted Hava Üssünden (bugünkü Akıncılar üssü) kalkan uçaklarımız tarafından vurularak batırılan Kocatepe muhribini, Adatepe ve Mareşal Çakmak muhriplerinin ise ağır hasara uğramasını hatırlayalım. Bu olayda 54 denizcimiz ne yazık ki şehit oldu. Uçaklarımızın, Yunan savaş gemisi zannederek, kendi gemilerimizi vurduğu olayda, iki sorti yaptıkları ve toplamda iki saatten fazla süren bir operasyon olduğunu söylersek koordinesizliğin boyutu ortaya konmuş olur. Hatta daha vahim olanı; bir türlü koordine kuramayan Hava ve Deniz Kuvvetlerinin aynı bina içerisinde farklı katlarda olduğunu söylersem olayın vahameti daha da artar.
Bu tür kötü olayların tekrar yaşanmaması dileği ile daha aktif daha donanımlı bir istihbarat ağı oluşturulacak diye beklerken askeri istihbaratın MİT’e devredilmesi olayı yaşandı. Aslında istihbarat zafiyetinin ilk hissedildiği gündü o.
Bir tarafta devir protokolü imzalanmış ve istihbarat personeli atıl görevlere verilmişti. Özel eşyalarımı toplayıp MİT’e devredilen birliğimden ayrıldığım saatlerde, Uludere olayı yaşandı. Yanlış istihbarat bize çok pahalıya patladı ve hala vur emrinin kim tarafından verildiği açıklanmadı. Konu ile ilgili bilgi alınabilecek tek adresin MİT olması kafalardaki soru işaretlerini çoğalttı.
Reyhanlı’da meydana gelen bomba yüklü araç, Suriye ile aramızdaki ortak sularda uçağımızın düşürülmesi, bir muamma olarak ortada duruyor.
MİT’in ilgi ve bilgi alanına girebilen tek yetkili merci Emniyet teşkilatımızın istihbarat birimleriydi. Bir yıl gibi kısa sürede ardı ardına gelen tutuklama ve tasfiyelerle 1.800 civarında emniyet istihbaratçısının işine son verilmesinin altında yatan gerçek sadece ve sadece MİT’e alan açmaktır. Açılan bu alanda istendiği gibi at oynatılabilirdi ama defalarca şahit olduk ki bırakın at oynatmayı atlıkarınca bile çalıştıramayacak insanların eline kaldığımızı gördük.
Buradan benim çıkardığım sonuç; “istihbarat havuzu”, “medya havuzu” gibi laflarla para havuzu doldurulan bir kirli düzenin hüküm sürdüğüdür.
İstihbarat konusunu İslam tarihinden bir örnekle bitirelim.
Hendek savaşından önce, peygamberimiz kendisine gelen istihbaratı değerlendirerek, Medine’nin savunmasını güçlendirmek için şehrin etrafına hendek kazma fikrini, toplanan bir heyet tarafından alınan kararla hayata geçirdi. Net bir bilgi olmamasına rağmen yaklaşık olarak beş buçuk kilometre uzunluğunda hendek kazıldı.
Şehri kuşatan müşrikler, Medine’de yaşayan Kurayza Yahudileriyle ittifak halindeydi ve saldırı gerçekleştiğinde içeriden destek alınacaktı. İttifak haberini alan peygamberimiz müthiş bir planı devreye soktu.
Uygulayacağı plan için Nu’aym İbn Mesud görevlendirildi.
Nu’aym İbn Mesud, önce Kurayza Yahudilerine giderek “Mekkelilerin bu kuşatmadan zaferle ayrılmalarının zor olduğunu ve ittifak yaparlarsa Mekkeliler gittikten sonra başlarına kötü olayların geleceğini” söyledi.
“Mekkeliler savaşmadıkça Müslümanlarla aranızı bozmayın hatta teminat için Mekkelilerden rehin isteyin” dedi.
Kurayzalılar bu teklifi makul buldular.
Nu’aym İbn Mesud, daha sonra Mekkelilere giderek, “Yahudilerin, Müslümanlarla gizli bir anlaşma yaptığını hatta bazı Mekke ileri gelenlerini rehin alarak Müslümanlara teslim etmeyi planladıklarını” söyledi. “Yahudilerin bu planını boşa çıkarmak için kendileri için kutsal gün sayılan cumartesi günü savaşacağınızı söyleyin, niyetleri açığa çıkar” dedi.
Daha sonra Müslümanların arasına dönerek, “ Yahudilerin, Hazreti Peygambere teslim etmek için Mekkelilerden bazı insanları esir alacakları” haberini yaydı.
Müslümanların içerisinden biri çok özel bir haber getiriyormuş gibi duyduğu haberi Mekkelilere aktardığı sırada, Yahudilerde tekliflerini bildirmek için Mekkelilerle bir araya gelince iki grup arasında soğuk rüzgârlar esmeye başladı.
Neticede, plan istendiği gibi işlemiş, Yahudiler ve Mekkeliler birbirine düşmüştür. İçeriden istediği desteği alamayan Mekkeliler kısa süre sonra kuşatmayı sona erdirerek gerisin geri dönmüşlerdir.
İslam tarihinde, istihbarat ve kara propagandaya verilebilecek güzel örneklerden biridir ve İslam tarihi bu olay gibi birçok örnekle doludur.
Aylarca süren savaş hazırlıklarından sonra altı Müslüman’ın şehit olduğunu, sekiz Mekkelinin öldüğünü düşündüğümüzde az kan akıtarak zafer elde etmenin gerçekleştirilemeyecek bir şey olmadığını görüyoruz.
Altını defalarca çizme ihtiyacı duyuyorum. Rehberinizin ayak izlerinden haberdar değilseniz, karanlık dehlizlerde kaybolmanız kaçınılmazdır.
Önünüzde örnek alabileceğiniz yaşanmış ve defalarca tecrübe edilmiş birçok olay var ama dikkate almadınız. Hepsi bir yana en azından Bedir savaşında ganimet sevdası yüzünden yerlerini terk edenlerin sonu hatırlasaydınız.
PKK terörünün bitirilebilmesi için elinize ulaşmış birçok rapor olduğunu tahmin etmek zor değil fakat her nasılsa ve her nedense bir türlü uygulamaya konmuyor.