Herkesin dilinden düşmeyen bir gerçek var: Toplumsal dönüşümün temelinde eğitim yatar. Ancak bu sürecin her yönüyle sadece eğitimle çözülebileceğini düşünmek, naif bir hayalperestlikten öteye gitmez.
Peki, pek çok insanın düşündüğü gibi gerçekten her şeyi eğitim çözebilir mi? Nefislerimizi, hırslarımızı eğitim törpüleyebilir mi? Eğitim bütün sıkıntıları, ahrazlıkları, yoksunluğu ortadan kaldırıp insan-ı kâmili ortaya çıkabilir mi? Daha da önemlisi, kişiliğimize eğitim yön verebilir mi?
Eğitim, şüphesiz ki toplumsal dönüşümün en güçlü araçlarından biridir. Ancak insanın iç dünyası, kişilik yapısı ve ego gibi kavramlar karşısında eğitimin sınırlarını da göz ardı etmemek gerekir. Toplumu inşa etmek ile insanı inşa etmek birbirinden farklıdır. Toplum binlerce parçadan oluşan bir yapbozdur. Birbirinden farklı parçaların uzaktan bakınca oluşturduğu bütünlük insanı büyüleyebilir. Ancak yakınlaştıkça bazı parçaların uyumsuzluğu dikkati çeker, yaklaştıkça kusurlu parçalar göze batmaya başlar. Belki de bundandır tanıdıkça insanlardan soğumamız.
Bu karmaşık yapının, sadece eğitimle şekillendirilebileceğini düşünmek, işin kolayına kaçmaktır. Zira insan, her zaman eğitimin kalıplarına sığmayacak kadar özgür ve tahmin edilemez bir varlıktır. Eğitim bilgi verir ancak bilgelik vermez, pek çok farklı şey öğretir ancak farkındalık öğretmez.
Kişilik, her şeyden bağımsız olarak hareket edebilen ve zaman zaman hırslarımızın, egolarımızın, koltuk sevdamızın ve paranın esiri olabileceğimiz bir yapıya sahiptir. Bu durum, toplumsal ilişkilerimizi, dostluklarımızı ve hatta ideallerimizi bile etkileyebilir. Bir insanı gücü eline almadan önce tanımak mümkün değildir. İyi dediğimiz insanlar kötülük yapacak kudrete sahip olmayan insanlardır.
Bir ve beraber yola çıktığımız arkadaşlarımızı, ufacık bir menfaat çatışmasında nasıl yerlerin dibine sokabildiğimizi düşündüğümüzde, bu karmaşık durumun eğitimle düzeltilemeyeceğini anlarız.
Gerçek samimiyet ve fedakarlık, eğitimden ziyade kişinin iç dünyasından kaynaklanır. Eğitim, bizi bilgilendirebilir, ufuklarımızı açabilir ve hatta düşünce yapımızı değiştirebilir, şekillendirebilir; ancak karşılıksız samimiyet ve vefa gibi değerler, bireyin karakterinden ve vicdanından beslenir. Bu değerlerin dışımızı kaplayan mücevherler değil içimizde taşıdığımız bir cevher olduğunu eğitim bize öğretmez, zaman denen kadim öğretmen insanın asıl değerinin karakterden kaynaklandığını, insanın dünya makamlarından inse bile gönül tahtında kişiliğiyle kalacağını öğretir.
Günümüzde, ne yazık ki, bu değerlerin giderek azaldığını görüyoruz. Koltuk kavgaları, menfaat çatışmaları ve bencilce davranışlar, toplumsal dönüşümün önündeki en büyük engellerden biri haline gelmiştir. Topluma zenginliği ve bereketi getirecek olan, hayatı taşıyan suyun önündeki engel genellikle bir taş değil hak etmediği bir makamı işgal eden ve koltuğundan çok daha küçük insanlardır.
Sonuç olarak, eğitim elbette önemlidir ve toplumsal dönüşümde büyük bir role sahiptir; ancak insanın iç dünyasını, kişilik yapısını ve etik değerlerini şekillendirmede tek başına yeterli değildir.
İnsanın kendisiyle ve çevresiyle barışık, samimi ve fedakar olması, toplumsal dönüşümde eğitimin ötesinde bir çaba gerektirir. Gerçek değişim, sadece dışarıdan sağlanan bilgi ve eğitimle değil, aynı zamanda içsel bir dönüşüm ve kişisel gelişimle mümkündür.