Toplumların temelinde güven vardır. Güvenin inşa edildiği en önemli alanlardan biri de, insanların icra ettikleri meslekleri ne denli dürüst ve ahlaklı bir şekilde yerine getirdiğidir. Bir meslek erbabı sadece yaptığı işten değil, aynı zamanda o mesleğin itibarından da sorumludur. Zira her davranış, sadece bireyin değil, aynı meslek grubunun tamamının algısını şekillendirme gücüne sahiptir.
Bugün toplumda bazı meslek gruplarına dair oluşan olumsuz önyargılar, o işi hakkıyla yapan insanların omuzlarına da büyük bir yük yüklemektedir. Birkaç kişi üzerinden oluşan bu yargılar, gerçekte çoğunluğu temsil etmese de genellemelerle tüm mesleki itibarı zedelemektedir.
Yeni bir ev aldığım için ilk örneği bu meslek üzerinden vermek istiyorum. Bir emlakçı düşünün… Kiralık ya da satılık bir evin fiyatını olduğundan fazla gösterip komisyonunu artıran, evin kusurlarını gizleyen, sözleşme detaylarını açıkça anlatmayan bir emlakçı. Bu tür davranışlar, o sektörde dürüstlükle iş yapan binlerce kişinin emek ve güvenini sarsmaktadır. Evi satarken şu fiyata kiracısı hazır hemen kiraya veririm diyen evi sattıktan sonra bir yalanına başka yalanlar ilave den mi ararsınız? Oysa işini helalinden yapan bir emlakçı, alıcıyı ve satıcıyı doğru bilgilendirir, aradaki dengeyi korur, kimseyi kandırmadan hakkını alır. Aralarındaki fark; birinin kısa vadeli kazanç, diğerinin ise uzun vadeli güven inşa etmesidir.
Bir başka örnek sağlık sektöründen verilebilir. Hastaları gereksiz testlere yönlendiren, ilaç firmalarıyla çıkar ilişkisi kuran, özel hastane masraflarını artırmak için yanlış yönlendirmelerde bulunan bazı sağlık çalışanları, mesleğinin kutsiyetini çiğnerken, gerçekten hayat kurtarmaya adanmış binlerce sağlık emekçisini de zan altında bırakmaktadır. Oysa sabahlara kadar nöbet tutan, hastasıyla kendi yakınıymış gibi ilgilenen, mesleğini para değil insan sevgisiyle yapan doktorlar, hem dualarla anılmakta hem de topluma umut olmaktadır.
Eğitim alanı da bu durumdan nasibini almaktadır. Öğretmenlik gibi kutsal bir meslekte bile, görevini sadece maaş almak için yerine getiren, sınıfına zamanında girmeyen, öğrencisinin derdine kulak asmayan birkaç kişi, tüm öğretmen camiasına yönelen eleştirilerin bahanesi hâline gelmektedir. Ancak bunların karşısında; öğrencisinin yırtık ayakkabısını fark edip kendi çocuğununkini getiren, ders saatinden önce okulda olan, sırtı terleyen öğrencisi hasta olmasın diye sırtına havlu koyan, velisinin ulaşamadığı çocuğa köprü olan nice öğretmen vardır. Bu insanlar toplumun geleceğine ışık tutarken, aynı zamanda meslek onurunu da korumaktadır.
Esnaflıkta da durum aynıdır. Tartıya hile karıştıran bir manav, bozuk malı temiz ambalajla satan bir market, önce ürününü övüp sonra ortadan kaybolan bir satıcı, sadece müşterisini kandırmakla kalmaz, aynı zamanda o mesleği icra eden binlerce dürüst esnafın da rızkına gölge düşürür. Oysa “az kazanalım ama helalinden olsun” diyen bir esnaf, müşteri kaybetmez; güven kazanır, itibar kazanır.
Burada bence asıl mesele şudur: İnsan, yaptığı işin sadece maddi karşılığıyla değil, manevi sorumluluğuyla da yüzleşmelidir. Hangi mesleği yapıyor olursak olalım, kazandığımız para sadece cüzdanımıza değil, kalbimize de dokunmalıdır. Çünkü helal olmayan kazanç, kalpte huzur bırakmaz; çalınan her kuruş, başkalarının hakkıyla birlikte vicdanı da kemirir.
İşini düzgün yapmayan kişiler toplumda güven duygusunu da aşındırmaktadır. Bir meslek erbabının yaptığı yanlış, binlerce meslektaşının vebaline dönüşmektedir. Bu nedenle mesleki ahlak, toplumsal bir sorumluluktur.
Toplumda yeniden güveni tesis etmek, ahlakı ve dürüstlüğü merkezine alan bir meslek anlayışıyla mümkündür. Kazancın bereketi, yalandan, dolandan, hileden uzak durmakla artar. Emeğin kıymeti, onun ne kadar alın teriyle kazanıldığıyla ölçülür. Ve en önemlisi, bir mesleğin itibarı; onu icra edenlerin dürüstlüğüyle yükselir ya da yerle bir olur.
Bırakacağımız en büyük miras, çocuklarımıza bıraktığımız paralar değil; ismimizin anıldığı zaman insanların aklında canlanan “dürüst bir insan” imajıdır. Helal kazanç, sadece cebimize değil, ahirete taşıdığımız tertemiz bir azıktır.
"Unutmamalıyız ki meslekler, sadece bir geçim kaynağı değil; aynı zamanda bir karakter sınavıdır. Her gün işimizi nasıl yaptığımız, kim olduğumuzu sessizce haykırır. Geride bırakacağımız iz, yalnızca tamamladığımız işler değil, o işleri hangi niyetle ve nasıl yaptığımızdır. Onurlu bir meslek hayatı, hem bu dünyada huzurun hem de öte tarafta yüz akının anahtarıdır. Çünkü sonunda herkes, sadece yaptığı işle değil, yaptığı işte gösterdiği insanlıkla hatırlanır."