Terminoloji, kronolojinin elinde oyuncak oldu.
Perinçek gibi mesleği siyaset olan birinin “vatanın bölünmez bütünlüğü için mücadele ediyoruz” cümlesini sarf etmesi, yadırganacak bir durum değildir. Lakin her gün, şehit haberleri ile içimizin parçalandığı bir zamanda, “hayatımın en mutlu dönemindeyim” gibi ucube bir cümleyle gündeme oturmasını, edepli bir kelimeyle tarif edemiyorum. Terörist başı ile aynı objektife poz veren neşeli gözleri hatırlayınca ister istemez mutluluğuna anlamlar yüklemek zorunda kalıyorsunuz. Mevcut hükümet ile müştereklik arz eden onca cümlenin arasında kaynayıp gideceğini zannedenler yanılırlar.
Genel başkanlık koltuğuna oturduğu günden beri, “her şey güzel olacak” cümlesini, sayamayacağım kadar çok söyleyen bir başbakanımız var. Altı ay önce bir konuşmasında, “güzel günlere hazır olun, her şey güzel olacak” dedikten sonra, kan gölüne dönen bir ülke manzarası ile karşı karşıya kaldık. Şimdi “bahara, her şey güzel olacak” dediğine göre olacakları siz düşünün.
Bir düşünce, olay ya da kişi hakkında, aynı insanın ağzından çıkan, farklı zamanlarda, birbirinin tam tersi cümleleri duymak kimseyi şaşırtmıyor.
Savcı Sayan’ın, Sayın Deniz Baykal için gözyaşı döktüğü günleri de hatırlıyoruz, R.T.Erdoğan için döktürdüğü methiyeleri de.
Süleyman Soylu’nun AKP için sarf ettiği ağır cümleleri unutmadık, şimdi methiye cümlelerine, vallahi, tallahi, billahi diye devam ediyor.
İsrail’in kuklası olmakla suçladığı AKP saflarında genel başkan yardımcılığı yapacak kadar dönebilen Numan Kurtulmuş adında bir siyasetçinin varlığını unutmayalım.
En ağır ithamlarla masaya vurarak konuşan ve “mit tırları” olayında hükümeti eleştiren Tuğrul Türkeş’i hepimiz tanıyoruz.
Bu satırlardan nasibini almayı hak eden daha birçok insan var. Aslında okuduğunuz cümlelere yabancı da değilsiniz ama olaylar o kadar hızlı gelişiyor ve zaman o kadar korkunç ilerliyor ki bunca hızlı dönüş yapan insan hakkında yorum yapmaya yetişemiyorsunuz.
Bir insan düşünün, hataya düşmüş olsun ve hatasını kabul edip dönüş yapsın. Ölçülü bir saygıyı hak ettiğinden acı yüz ifademiz tatlı bir tebessümle son bulur.
Bir insan düşünün, hataya düşmüş olsun ve yaptığı hatada ısrarını sürdürüyor olsun. Acı yüz ifademiz her adının geçtiğinde tekrarlanır.
Bir insan düşünün, dünyanın dönüş hızıyla yarışsın hatta daha hızlı dönüşlere imza atsın. İşte bu olayın adına, kirli siyaset, şahsın adına ise bayağı siyasetçi denir.
Allah bizi basit insanlardan korusun.
Akademisyenlerimiz imzaladığı metin unutulup gitti. Son yazımda kullandığım ve hala arkasında olduğum cümlelerden dolayı biraz eleştirildim.
Bir insan, haksız davasında isterse vatana ihanet derecesine gelsin, şahsi çıkarları için ne zaman kimin yanında olacağı belli olmayan tiplerden daha kötü insan değildir. Bırakın bir vatan evladının şehit olmasını, burnun kanamasına bile sebep olacaksa yola mayın döşeyen insan iki dünya bedbahtı olsun. Fakat toplumun ahlak değerleri ile oynayan şarlatan tiplerden yine de daha kötü değildir.
Gözden kaçmamasını istediğim asıl nokta; insanları, vatanın bölünmezliği, şehadet, birlik mücadelesi gibi kelimelerle kendi görüşü etrafında toplayan ama neticede memleketi kan gölüne çeviren insanlarla bilmeden aynı çizgiye geldiğimiz gerçeğiydi.
Daha açık ifade edelim.
Başbakan doğru söylüyor, “basın özgürlüğü kırmızıçizgimiz olmalı” ama hala tam olarak ne ile suçlandığını bilmeden içeride olan gazetecilerimiz var.
“ilim adamı, başkasının önünde eğilmez” cümlesini takdir ediyoruz ama bu ülkede akademisyenler hapse tıkılıyor.
Vatanın bölünmezliği önemli, bir karış toprak için bin canım alsa feda ederim ama Süleyman Şah türbesini yine unuttuk.
Allah bu ülkenin altına patlayıcı döşeyen teröristi kahretsin ama Dolmabahçe’de birlikte poz verenin adını da koyalım artık.
Dolmabahçe bir hataydı, cumhurbaşkanı olaydan habersiz olduğunu açıkladı ama o masada oturan insanların hala devlet bakanı olduğunu unutmayın.
Sur’da kötü şeyler oluyor ama elektrik paralarının bize yıkıldığını unutmayın.
Diyarbakır bizim toprağımız ama şarkılı, türkülü, bol gözyaşlı günde sarı-kırmızı-yeşil paçavrayı sallayan elleri ne çabuk unuttunuz.
“Ey şehidim” diye başlayan şiiri okuyanı takdir ediyoruz ama Cumhurbaşkanının, acısı öfkeye karışan şehit yakını hakkında şikâyetçi olduğunu ve hakkında 21 yıl hapis cezası istendiğini unutmayın.
Unutmayın, sözlerine itibar ettiğiniz insanların icraatlarını sorgulamak asli göreviniz. Allah bizleri izandan ayırmasın.