Kullarına karşı sonsuz merhamet sahibi olan Yüce Rabbimiz, insana duygu ve düşüncelerini anlatma ve kendisini anmak için konuşma ve anlaşma aracı olan dil vermiştir. Allah, insana vermiş olduğu konuşan dilin, nasıl kullanılacağını Sevgili Peygamberimizin şahsında, “Ey Peygamber! Kullarıma söyle, en güzel şekilde konuşsunlar. Çünkü şeytan onların aralarını bozar…,” (İsra, 53)buyurarak dilin, gayesi dışında kullanılmaması uyarısı yapılmıştır. Bu yetenek ile insan, hemcinsleriyle anlaşma imkânına sahip olduğu gibi, etrafında da birçok dost veya düşman meydana getirebilir. Bu ise, kişinin kullandığı güzel ve ya kötü söz sarf etmesine bağlıdır.
Diline hâkim olmak sahibini yücelttiği gibi, hem dünya, hem de ahrette huzura kavuşturur. Dilini, gelişi güzel ve uluorta kullanan ise sahibini, toplum içinde şahsiyetsiz ve seviyesiz duruma düşürür, ahrette ise hüsrana uğratır. O ahret ki, insanların bütün organları dile gelip sahibine dünya’da yaptıklarına şahitlik edecek, kişi hiçbir şeye itiraz edemeyecektir.“Ogün- insanların- dilleri, elleri ve ayakları, yaptıklarına şahitlik edecektir.”(Nur, 24) Bunların hiç birine kul itiraz edemeyecektir.
Allah’ın değişmez kelamı Kur’an, güzel söz söylemede dilin önemine yer verirken, sevgili Peygamberimiz birçok hadislerinde, Allah’ın rızası ve insanların faydasına ağızdan çıkan güzel söz sebebiyle, kişinin cennetteki derecesini yükselteceği, kötü söz sebebiyle de cehennemin alt tabakasına atılacağı uyarısını yapmıştır. Şimdi bu uyarılardan birkaç Hadis mealini altını çizerek okuyalım:
“Âdemoğlu sabaha erdi mi, bütün azaları, dile yalvararak, -Bizim hakkımızı gözetmekte Allah’tan kork. Biz sana tabiyiz, sen doğru olursan biz de doğru oluruz, sen sapıtırsan biz de sapıtırız, derler… İnsanları Cehenneme sürükleyen dilleridir, Dilini tutmayan kimse, tam imana kavuşamaz. Kalbi doğru olmayanın imanı, dili doğru olmayanın kalbi doğru olmaz… Kurtuluş için dilini tut, günahların için ağla… Allah’a ve ahret gününe inanan kimse ya hayır konuşsun ya da sussun. (Buhari- Müslim- Tirmizi. Kütübü sitte, 5913) Görüldüğü gibi, Ayet ve Hadisi şeriflerde bize verilen mesaj, nerede olursak olalım, şartlar neyi gerektirirse gerektirsin, dilimize sahip olmak, ona yakışmayan yersiz, anlamsız, kaba, onur kırıcı ve fitne oluşturacak söz ve eylemlerden uzak durmaktır.
Günümüzde baştan ayağa, ayrımsız insanî münasebetlerde yaşanan pek çok sıkıntı, kavga, ağza yakışmayan kaba, hoş olmayan söz ve bunun sonucu kin ve düşmanlıklar, dilin yanlış kullanılmasından kaynaklanmaktadır. Çünkü dil, iyiliğin anahtarı olabileceği gibi, doğru kullanılmadığında kötülüğün de anahtarı olabiliyor. Bunun için Müslümanlar olarak dilimizin kalplere batan bir diken olmamasına ciddi şekilde dikkat etmemiz biz olduğu gibi, gelecek neslimiz içinde örnek teşkil edecektir. Dilin afetlerini anlamak adına, Ecdadımızdan gelen şu ibretli ifadeleri de kulak ardı etmeyelim.
- Hz. Mevlana şöyle der! “Ağızdan çıkacak söz bil ki, yaydan fırlayan ok gibidir. Ok gittiği yerden geri dönmez.
-Yunus Emre, “Söz ola kestir başı, söz ola yedire ağulu aşı” der.
-Atasözlerimiz: “Dilim- dilim, senden çektiğim zulüm… Kılıç yarası bir süre sonra iyileşir, ama dilin sebep olduğu yara bir ömür boyu sürer ve her hatırlamada yeniden açılır.” Aslında ağızdan çıkan her söz, sahibinin karakter yapısını ve kişiliğini de ele verir.
Evet, görüldüğü gibi, dilin cirmi- hacmi küçük, cürmü -suçu ise oldukça büyüktür.Sözün özü, anlayana, Kişinin akıllı olup olmadığı sözünden, asaleti de işinden belli olur, denmiştir. Allah’a emanet olunuz.