6306 Sayılı Kanun Nedir? Hemen adına bakalım, kanunun adı "Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkındaki Kanun"dur. Öncelikle bu kanunun amacını anlayalım. Adından da anlaşılacağı üzere "genel olarak kişilerin sağlıklı ve güvenli yaşam alanlarına kavuşmasını amaçlayan" bir kanundur. (Bu amaçla çıkarılmıştır ya da çıkarıldığını zannediyorduk ki...)
Kanunun Amacı
Kanuna bakalım, "Amaç" başlıklı 1. Maddesinde kanunun amacı aynen şöyle belirtilmiştir:
"Amaç MADDE 1- Bu Kanunun amacı; afet riski altındaki alanlar ile bu alanlar dışındaki riskli yapıların bulunduğu arsa ve arazilerde, fen ve sanat norm ve standartlarına uygun, sağlıklı ve güvenli yaşam çevrelerini teşkil etmek üzere iyileştirme, tasfiye ve yenilemelere dair usul ve esasları belirlemektir."
Kanunun amacı kapsamında yine aynı Kanun'da uygulama alanları belirlenmiş olup, bu uygulama alanları idari işlemlerle belirlenmektedir. Yani kanunun uygulanacağı alan yönetici siyasi iradenin talebi ile idari birimlerce tespit edilmektedir. Bu uygulama alanları da yine kanunda "rezerv yapı alanı", "riskli alan" ve "riskli yapı" olarak sınıflandırılmıştır.
Güncel Sorunumuz: "Rezerv Yapı Alanı" Ne Demektir?
Rezerv alan, şehir planında gelecekteki şehir gelişimi ve ihtiyaçları için ayrılmış veya ayrılması planlanan alanları ifade eder. Rezerv alan ilanı, şehir planlaması ve kentsel dönüşüm süreçlerinde önemli bir adımdır.
Kanunun Amacı Doğrultusunda Kullanım
Kanunun amacı doğrultusunda kullanımda boş olan alanlarda yeni ve doğal afetlere dayanıklı güvenli bölge oluşturulmasına itiraz olmamalıdır. Oluşturulan bu alanlara da riskli alanda oturan insanlar yerleştirilir ve eski binaları yenilenene dek ikamet etmeleri sağlanır. Esas amaç veya olması gereken de budur.
Ancak öyle mi durum? Hayır, maalesef öyle değil...
Ülkemizi çeyrek asra yakın zamandır yöneten siyasi iradenin artık amaçları ve yapmak istedikleri yönünde kanuni düzenleme yapmak ve gerçekleştirmek hususunda adeta uzmanlaştığını görüyoruz. Geçmişten gelen alışkanlıkla da gerçek amacını görünür amacın içine gizlemektedirler. Uygulamada bu gerçek amaç ortaya çıkmakta ancak atı alan Üsküdar'ı geçmekte ve idarenin istediği amaç gerçekleşmekte ve AYM kararları da geriye yürümediğinden 2-3 sene idareye yetmektedir. Bu defa iptal gerekçeleri hiç dikkate alınmadan başka bir isim konularak aynı amaçla yeni kanun çıkarılmakta ve süreç bu şekilde hukuku dolanarak tekrarlanmaktadır.
İşte bu yönde başta söylediğimiz 6306 sayılı yasa kapsamındaki rezerv alan tanımı 7.11.2023 tarihinde yapılan değişiklikle "yeni" ibaresi çıkarılmış ve Türkiye'nin her yerini potansiyel rezerv yapı alanı ilan edilebilir hale getirilmiştir. Bu kanunun uygulamasını açıklayıcı yönde olması gereken yönetmelikte de değişiklikler yapılmıştır. Rezerv alanı özetle belirtelim ki, bakanlık istediği anda Türkiye'deki her yeri rezerv alan ilan edebilir. Kanunda olmayan birçok husus yönetmeliğe yerleştirilmiş ve bu şekilde gözden kaçırılmaya çalışılmıştır. Rezerv alan ilanı için kanun ve yönetmelikte hiçbir kriter yoktur. Korkunç bir düzenleme... AYM iptal edene kadar de zaten birçok alan ilan edilmiş olacaktır.
Uygulamada daha da ötesini görüyoruz. Hazine adına kayıtlanan tüm parsellerin rezerv alan ilan edildiğini görüyoruz. Hani büyük alanlar aklınıza gelmesin, 200-300 m² olan parseller dahi ilan edilmektedir. Kanunun amacı neydi? Buralara sağlam bina yapmaktı, ya amaç nerede kaldı? Uçtu gitti. Ne geldi bakalım?
Kanun ve yönetmelikte alelacele Çevre Şehircilik Bakanlığı bünyesinde Kentsel Dönüşüm Başkanlığı da aynı tarihte kurularak faaliyete geçirilmiştir. Aklınıza gelen ve gelmeyen tüm yetkiler hiçbir kriter belirtilmeksizin bakanlık ve bu başkanlığa verilmiştir. Hukukta böyle bir yetki yok... Ama verilmiş... Mülkiyete dair her türlü yetki verilir mi yahu? Hani mülkiyet canın yongası idi ya, en temel insan hakkıydı ya, AİHS Ek 1 Protokolü'nün 1. maddesini devletimiz kabul etmişti ya, haberiniz yok mu ey kanun yapıcılar?
Hatırlatalım... İnsan haklarının ve temel özgürlüklerin korunmasına ilişkin Sözleşmeye ek protokol 20 Mart 1952 tarihinde imzaya açılmış ve 18 Mayıs 1954 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Protokol'ü 20 Mart 1952 tarihinde imzalamış ve Protokol'ün Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'yle birlikte onaylanması için, 10 Mart 1954 tarih ve 6366 sayılı Onay Kanunu çıkarılmıştır.
Madde 1 - "Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler, devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda sahip oldukları hakka halel getirmez."
Devletimizin sn. yetkilileri, Anayasamızın 90. maddesine göre yaptığınız ve bundan sonra yapacağınız kanun ve diğer düzenlemelerin bu hükme uygun olacağına taahhüt
vermiş olduğunuz sözü unutmayın. Siz de bağlısınız, devletin 1954 yılında verdiği bu sözle...
Rezerv Alan Kavramını Çaputa Çevirip Her Türlü Yetkinin Verildiği Kentsel Dönüşüm Başkanlığı
Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, bir anda Türkiye'nin arsa patronu haline getirildi. Arsaları devrettiklerinizde, yüz yıldır ve ötesinde kimse yaşamıyor mu sanıyorsunuz? Bu yanılgı, ne büyük cahillik... Sınırsız yetki tam da budur. Hazine adına kaydedilen yerleri rezerv alan ilan edin ve tapusunu üzerinize geçirin, babanızın malı gibi açık ihale ile satın. Ya hu, 100 yılı aşkın süredir o arsaları eken, biçen, kullanan, üzerinde yaşayan insanlar var. Bunları nasıl yok sayarsınız? Hani kolaylık olsun diye hemen satılmak üzere, üzerinde ev olmayan boş olan arsalar seçilmiş...
İnanılmaz ama Evet: 19 Mayıs ve Çevresinde 314 Arsa Açık İhale ile Satışa Çıkarıldı
Kentsel Dönüşüm Başkanlığı, babanızın malı gibi hemen satıyorsunuz. Oradaki insanlar ne olacak? Hiç düşündünüz mü? Bu olayın bir yüzü; diğer yüzü daha korkunç...
Sözde rezerv alandı ya, hani oralara ev yapılacaktı ya, nerede ev? İhale ile satıyorlar. Rezerv alan uçup gidip paraya dönüşüyor ve Ankara'daki hesaba giriyor. Eee sonra... Siyasetçi meydana çıkıp, bilinmeyen yerde şu kadar konut yapacağız diye bağırıyorlar. Parası ise o yerin arsaları. Gerekçe neymiş? Rezerv alan... Hani rezerv alana sağlam ev yapacaktık. Şeyyy, yine yapacağız ama TOKİ'nin müteahhidi yapacak, ya ona o yerin arsasının parasını vereceğiz de... Gerçek budur.
Ey Kentsel Dönüşüm Başkanlığı
İnsanların gözyaşı ile ıslanmış para ile hayırlı iş yapamazsınız. Dua alamazsınız. En azından 19 Mayıs'tan kesin alamazsınız. AYM'den döneceksiniz ama atı alan var ya, işte... Depremde insanlar ölmesin, iyi amacına saklanmış şeytani amaç ve bunun içinde bile para kazanma hırsı sırıtıyor. Ayıptır.
Kentsel Dönüşüm Başkanlığı tarafından yapılan bu yürütme, insanların en temel haklarından biri olan mülkiyet haklarını ciddi şekilde tehdit ediyor. Özellikle Anayasa ve uluslararası sözleşmelerle güvence altına alınan bu haklar, idari kararlarla hiçe sayılmakta ve bireylerin hak arama özgürlükleri kısıtlanmaktadır.
Anayasal ve Uluslararası Hukuk Çiğneniyor
Devletimizin yetkilileri, Anayasa'nın 90. maddesi gereğince uluslararası anlaşmaların yasalarımızdan üstün olduğunu bilmekte ve bu doğrultuda hareket etmekle yükümlüdür. Ancak, yapılan düzenlemeler ve idari işlemler, bu temel prensibi göz ardı eder nitelikte. Kentsel Dönüşüm Başkanlığı'nın verdiği sınırsız yetkiler, ne yazık ki hukuki denetim mekanizmalarının dışında kalmakta ve keyfi uygulamalara zemin hazırlamaktadır.
Toplumsal Tepki ve Muhtemel Sonuçlar
Kentsel Dönüşüm Başkanlığı'nın aldığı bu yetkiler, toplumun geniş kesimleri tarafından endişeyle karşılanmakta. Mülkiyet haklarının gasp edilmesi ve insanların yaşam alanları üzerindeki tasarruflarının kısıtlanması, toplumsal huzursuzluğa ve güvensizliğe yol açabilir. Bu tür bir yönetim anlayışı, uzun vadede hem sosyal hem de ekonomik istikrarsızlıklara sebep olabilir.
Adaletin Tesisi İçin Gereken Adımlar
Bu noktada gereken, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve Anayasa ile uluslararası anlaşmalara uygun davranılmasıdır. İnsan haklarına saygılı, şeffaf ve adil bir yönetim anlayışı, kentsel dönüşüm projelerinin de toplumun tüm kesimleri tarafından benimsenmesini sağlayacaktır. Kentsel dönüşüm, sadece fiziksel alanların yeniden şekillendirilmesi değil, aynı zamanda sosyal dokunun korunması ve geliştirilmesi gereken bir süreçtir.
Sonuç
Kentsel Dönüşüm Başkanlığı ve ilgili idari birimler, verilen geniş yetkileri, Anayasa ve uluslararası hukuk normlarına uygun şekilde kullanmalıdır. Aksi takdirde, bu yetkilerin kötüye kullanılması, hukuk devleti ilkesine zarar verecek ve toplumda derin yaralar açacaktır. Özellikle, mülkiyet haklarının korunması ve insanların yaşam alanlarına saygı gösterilmesi, devletin asli görevleri arasında yer almalıdır. Bu bağlamda, kentsel dönüşüm sürecinin daha adil ve hukuka uygun bir şekilde yürütülmesi için gerekli düzenlemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır.