Mektubunu aldım, memleketten haber almak istemişsin, tez elden yazayım dedim. Nikaragua diye bir memleket olduğunu da senden öğrendik, pes yani.
Bugün günlerden cuma, hava soğuk, yağmur yağıyor, seller akıyor, Arap kızları dileniyor, haraç mezat satılıyor. Kıyılarımızda çocuklar ölü, memleketin her yerinde bombalar canlı artık. Seksen ihtilalinden sonra biraz daha bölündük, polisler sağcı, solcu diye ayrılırdı, şimdi, içeridekiler, dışarıdakiler ve şehitler diye ayrılıyor.
Milli bayramları özlemişsin, en az senin kadar bizler de özlüyoruz. Çocukların ellerinde bayraklarla yürüdüğü günler yok artık, halk oyunlarının yerine satranç oynanır oldu. Memleket satranç tahtası, Ruslar ve Almanlar, Sultanahmet’te satranç oynuyor.
Şehit haberleri eskisi kadar acıtmıyor insanın içini, sağ olsunlar, onu da standarda bağladılar, dün iki şehit, bugün iki şehit ve sanırım yarın yine iki şehit olur. Yemek yemek, su içmek gibi sıradan oldu kardeşim.
Başbakanımız ileriyi gören akıllı bir adam, gençlerin gözüne bakıp, “Çanakkale’de şehit olanların yüzlerini görüyorum dedi. Dediği gibi oluyor. Gerçi gözüne baktıkları kravatlı çocuklardı, zengin-Müslüman gençlik. Şehit cenazeleri hala köylere, ara sokaklara geliyor.
Emekli maaşına zam geldi, babanın yüzü gülüyor. Hem de milletvekili maaşını yüz yetmişte biri kadar, baban artık her şeye gülüyor. Eskisi kadar şişmanda değil hem, ekmeğe zam geldi, daha az yiyor. Hükümet bizi düşünüyor.
Akademisyenlerimiz, insanlar ölmesin dedi, askerler, vatandaşlar hatta sadece Yaratan’dan ötürü yaratılmışlığının yüzü suyu hürmetine sanırım teröristleri de ima ettiler. Millet olarak çok kızdık, özellikle, aynı akademisyenler türban için eylem yaptıklarında alkışlayanlar, fena kızdılar. Aklımız almıyor yaptıklarını, hem türbana destek veriyorlar hem de insanlar ölmesin diyorlar. Yaptıkları o kadar kötü ki, muhtarlar bile çok kızdılar. Akademisyen, okumuş adam ama bizim muhtar gibi saray görmedi ya. Biz akademisyenlere kızarken, İran’a uygulanan yaptırımlar kalkmış, belki ileride gazeteler yazar.
Paralel nedir diye sormuşsun, ben de yeğenine sordum, anlattı kerata. Çizgilerden bahsetti, iç açı, dış açı bir şeyler anlattı, anlamadım. Fakat muhtar biliyor, elli sene beklemiş sonra terörist olduğu anlaşılmış insanlara paralel deniyormuş. “Ellisinden sonra teröristi kim ne yapsın” dedim, hep beraber güldük. Yüzümüz gülüyor anlayacağın kardeşim.
Memleketimiz daha bir dindar artık, dindar nesil yetişiyor. Son dokuz yılda sürücü ehliyeti olanların yüzde üçünün ehliyetine, alkollü araç kullanmaktan el konuldu. “Yüz nerede, üç nerede, büyütmemek lazım” dedim ama bir milyon iki yüz bin kişi dediklerinde, şaşırdım kardeşim.
Vatanın her köşesi hain kaynıyor. GDO, ne demek bilmiyorum ama bir gazeteci “GDO’lu pirinç” diye haber yapınca tutuklanıyorsa, kötü bir şey olmalı. Ama cezasız kalmadı elbette. Son bir haftadır, bir tuvalette yaşamaya mahkûm edildi. Namazını tuvalette kılması biraz kafamı karıştırdı. Üşenmedim, müftülüğü aradım, sordum.
“Hain, işbirlikçi” diyerek, telefonu yüzüme çarptılar.
Belki aramızda epey bir mesafe var ama seninle benim, Nikaragua ile Türkiye’nin gönlü bir sayılır. “İnsan hakları ve demokrasi” raporu diye bir şey gördüm gazetede, orada yan yanayız.
Şimdilik bu kadar, sonra yine yazarım.
Herkesin selamı var, camın önünde oturdum, çay içiyorum. Ankara’ya kar yağıyor, az yağsın diye dua ediyorum.