Ecdadımızın Anadolu’ya gelişi ve bu coğrafyayı kendisine yurt edinmesi tesadüfler zinciriyle oluşmadı. Hayvanlarımıza daha güzel otlaklar bulalım kadar basit bir gerekçeyle de gelinmedi bu topraklara.
Anadolu ve Ortadoğu coğrafyasının stratejik anlamda dünyanın güç merkezi oluşu bütün medeniyetlerin dikkatini çekti. Gözler her daim bu topraklara çevrildi. Bu coğrafyaya hâkim olabilme arzusu, dünya siyasetinde daha etkin bir sözün sahibi olabilme hatta cihana hükmedebilme mücadelesine dönüştü.
Türk Devletleri ise, adına ‘Nizam-ı Alem Ülküsü’ dediğimiz, Allah’ın adaletini alemlere hakim kılarak cihana nizam verme ülküsünü kendilerine hedef olarak belirledi ve bu uğurda büyük bedeller ödedi.
Anadolu’nun yurt edilmesi zorlu bir sürecin ardından çok büyük önem taşısa da işin asıl güç olan tarafı vatan olarak baki kılınabilmesi olmuştur.
Özellikle Hıristiyan dünyası hâkimiyet kurmak için büyük savaşlar verdiği düşünüldüğünde, batının bu hevesinden bugünde vazgeçmeyeceği ortadadır. Terör, ekonomi, dini ve etnik çatışmalar gibi unsurları soğuk savaş malzemesi olarak kullandıkları görülmektedir. Zayıflatmak ve güçsüz düşürmek son adımda da birinci dünya savaşı sonrasında yaşanıldığı gibi ülkeyi askeri olarak işgal ederek yok etme düşüncesi her zaman var olmuştur, bundan sonrada var olacaktır.
Anadolu da yaşamanın bir bedeli olarak her zaman tazeliğini koruyan bu durumu, “su uyur düşman uyumaz” düşüncesiyle karşılamak ve her daim tedbirli olmak bizim için her zaman hayati bir önem arzeder.
Çünkü “Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar kıymetli bir yerdir” sözünün ilk kim tarafından söylendiği tartışmalara konu olsa da, tarih göstermiştir ki bu düşünce batılı dünyanın kafasının arkasındaki en önemli hareket kaynağıdır.
Bu sebeple Türkleri bu coğrafyadan çıkarabilmek için birçok savaşlar yapıldı. Bazı dönemlerde başarabileceklerine kendileri de inandılar. Hatta, birinci dünya savaşı sonrası hayallerine ulaşabileceklerine daha çok inandılar.
Birinci dünya savaşında başarısız oldular. 100 yıllık olan cumhuriyet tarihi bize göstermiştir ki, Batının bu hayalden vazgeçmeye hiç mi hiç niyeti yoktur ve bu tahayyül onlarda kuşaktan kuşağa aktarılmaktadır. Savaşarak olursa savaşarak, olmaz ise türlü oyun ve projelerle Türkiye bölgede zayıf bırakılacak, güç ve kontrolün ellerinde olması için büyük çaba sarf edilecektir.
Son 50 yılın en büyük stratejisi, ekonomik darboğazlar, toplumsal olaylar, etnik çatışmalar, terör faliyetleri… Hedeflenen ülkeleri zor duruma düşürebilecek her ne varsa daha çok tetiklemektedirler. Bir diğer taraftan da içerde sahte kahramanlar yaratarak kitleleri peşinden sürükleyecek odak noktaları oluşturmak olmuştur. Bunun en bariz örneği daha dün yaşadığımız FETÖ törürü ve 15 Temmuz işgal girişimidir.
Bu gün geldiğimiz nokta da en vahim olanı ise, 40 yıldır başımıza bela olan, kadın, çoluk çocuk demeden canice katliamlar yapan, ülkeyi kurmaca bir hayalle bölüp parçalamak isteyen terör örgütünü ve uzantısı HDP yi mazlum ve masum gösterme çabasının CHP tarafından sahiplenilerek sözcülüğü ve savunuculuğunun yapılmasıdır.
CHP nin bir an önce PKK ve Fetö gibi terör örgütlerinin koro halinde seslendirdiği söylemlerden vazgeçip, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu iradesinin ortaya koyduğu milli çizgiye dönmelidir. CHP, Politika ve çözüm önerilerini buna göre belirlemelidir. Türkiye için atılabilecek en hayırlı adım bu olacaktır. Zira başka Türkiye yok, başka vatan yok!
Allah’a emanet olun!