"Türkiye tarihinin en kritik seçimine gidiyor!" Sandığın ufukta gözüktüğü hemenher dönemde tekrarlanan bu hüküm, galiba en çok 12 Haziran seçimleri için geçerli. Niçin mi? Öncelikle seçim sonrası oluşacak parlamento, sistem içindeki dengelerin seçilmişlerden yana ağır bastığı bir atmosferde çalışacak. Tasfiye edilen bürokratik iktidar alanlarının nasıl doldurulacağı sorusunun cevabı da burada bulunacak. İşte bu tarihi kavşakta Türkiye nin hangi istikamete ilerleyeceği birçok bakımdan MHP nin seçimlerdeki başarı düzeyine bağlı. MHP, siyaset sahnesindeki anahtar rolünü potansiyellerine borçlu. Araştırmalar, en geniş ikinci seçmen kitlesine sahip parti olarak MHP yi işaret ediyor. MHP tabanı, duyarlılık yelpazesi bakımından ülkedeki kutuplaşmanın tam ortasında yer alıyor. İlk bakışta toplumsal merkezde bulunma, iktidar alternatifi haline gelebilmek için çok uygun gibi gözüküyor. Ancak kalabalıkları zıt yönlere iten şiddetli gerilimler ikliminde böyle bir sosyal zemine yaslanmak, bitmek bilmeyen iç tartışmalara gömülme riski anlamına da gelmektedir. MHP nin sahiller ile İç Anadolu gibi geleneksel oy havzaları arasında, özellikle referandum sürecinde bu türden bir duyarlılık farklılaşması yaşandığını varsayan birçok değerlendirme mevcut. Bunlar titiz ampirik çalışmalardan ziyade gözlem ve tahminlere dayansalar da MHP için Aşil in topuğunun neresi olduğuna işaret ediyorlar. Dolayısıyla önümüzdeki kampanya döneminde de en hararetli siyasi tartışmaların bu eksende yaşanacağını öngörmek mümkün.
MHP nin telkinlerle imtihanı
Nitekim MHP tabanı, henüz daha aday listeleri bile kesinleşmemişken Balyoz / Ergenekon davaları etrafındaki anafora doğru itilmiş bulunuyor. Hayli zamandır, partinin normal siyasi faaliyet sınırları içinde kabulü çok zor bir kampanya ile karşı karşıya olduğundan şikâyet ediliyor. Anlaşılabildiği kadarıyla parti yönetimine, MHP amblemleri ve milliyetçi sembollerin kullanıldığı internet siteleri gibi kaynağı belirsiz enformasyon kanalları üzerinden gerçekte kafes niteliği kazanacak bir zırhın içine girmesi telkin ediliyor. Bu telkine göre, mevcut iktidar bloğu hem MHP tabanının hem de yönetiminin muhafazakâr hassasiyetleri daha yüksek kesimlerine kolayca erişebilmekte ve hatta yönlendirebilmektedir. Dolayısıyla manipülasyondan kurtulmak için parti üst yönetimi ve aday listelerinin değerler sistemiyle daha mesafeli, ulusalcı kadrolardan oluşturulması gerekmektedir. Genel başkanın etrafına örülecek bu "zırh" sayesinde, her türlü tesirden uzak politik stratejilerin geliştirilmesi ve bunların uygulanması mümkün olabilecektir. Bu çerçevede özellikle Ergenekon / Balyoz davaları ve başörtüsü meselesiyle ilişkili konular hakkında makul eşikleri aşan eleştiri dalgalarının yükseltilmesiyle MHP yönetiminde "zırhlanma" temayülünün yaratılmaya çalışıldığı anlaşılıyor. Söz konusu zırhın tasarlanan asıl misyonu ise bir kafese dönüşerek partinin geleneksel duyarlılıkları daha yüksek kesimlerle bağlantısını koparmak. Üzerinden geleneksel seçmenle özdeşlik kurulabilecek değerler dünyasına uzak isimlerden oluşan bir parti vitrini sayesinde MHP ve AKP tabanı arasındaki geçişkenliğin iktidar partisinin lehine olacak biçimde sabitlenebileceği düşünülüyor. Ancak seçimlere giderken MHP ye aday adaylığı için yapılan başvuruların yayıldığı yelpaze, zırh / kafes kapanını kuran propaganda çarkına karşı tabandan yükselen tepkisel bir direncin varlığını da gösteriyor. Onlarca diğer isim arasında, ihtilal döneminde yaşananlar, işkence ve baskılar hakkındaki kişisel tanıklıklarını çok erken bir tarihte romanlaştırarak MHP hareketi içinde bir ilke imza atan Zihni Açba yahut uzun yıllar İstanbul İl Başkanlığı görevini yürüten İhsan Barutçu gibi aday adayları, kafesin dışına çıkmaya yetecek miktar ve nitelikte kadronun partiye başvurduğunu gösteren örneklerden birkaçı. Peki, parti yönetimi, 12 Haziran a giden yoldaki en kritik durak olan 11 Nisan kavşağında geleneğiyle geleceği arasında ahenkli bir denge kurarak kafes/zırh ikilemini aşabilecek mi? Galiba önümüzdeki on günde MHP nin en acil meselesi, bu temel sorunun tatminkâr bir cevaba kavuşması.