17 Aralık 2013 tarihinde Türkiye siyasi tarihinde çok önemli bir olay gerçekleşti.
İçinde bakanların oğullarının. üst düzey bürokratların ve işadamlarının olduğu yolsuzluk operasyonu yapılmıştır.
Olay Türkiye’de önce soğuk duş etkisi yapmıştı.
Şokun ilk etkileri atlatıldıktan sonra iktidar mensupları karşı atağa geçtiler.
Kem küm, haralop şaralop,
Eskilerin tabiri ile zırva tevil götürmüyor.
Sayın Başbakanın adı geçen bakan ve bürokratların aynı gün istifalarını istemesi gerekirdi.
Ama beklediler.
Neden?
Çünkü; yapılacak ince ayarlar vardı.
Operasyonu yapan polis şefleri ve müdürleri bir bir görevden el çektirildi.
Yine soruşturmayı yürüten savcıların elini kolunu bağlamak adına yanlarına ikişer savcı daha ilave edildi.
İnce ayarlar tamamlanmış olmalıydı ki, ben bu yazıyı yazarken önce Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın istifası son dakika haberi olarak televizyonlarda alt yazı olarak geçiyordu.
Kısa bir süre sonra İçişleri Bakanı Muammer Güler de istifa etti.
İnşallah diğer şaibeli isimlerde istifa ederler diye ümit ediyoruz.
İstifalar için bir hafta neden beklendi dersiniz.
İnce ayarlar yapıldı. Karartılması gereken deliller karartıldı.
Operasyona karşı operasyon tamamlanmış olmalı ki bakanlar ardı ardına istifalarını sundular.
Usta zor durumda.
Aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık.
Usta yıllardır enkaz edebiyatı yaptı bu millete.
Artık enkaz edebiyatı yapma devri de çok gerilerde kaldı.
Bakalım bundan sonra ne argümanlar geliştirecek.
Devlette paralel yapılanmadan bahsediyor.
Bu sözü 2007 yılından önce söyleseydi belki inananlar çıkabilirdi.
Ancak o tarihten sonra tüm kamu kurum ve kuruluşlarının adını değiştirdi.
Dolayısı ile yeni yapılanma içinde eskiden kalma bürokratlara yeni yapılanma içinde sizlere yer yor dendi.
Ya istifa edersiniz, ya emekli olursunuz yada araştırmacı, müşavir gibi kadrolarda balık istifi oturursunuz dendi.
Dolayısı ile eskiden kalma bir tane bile amir düzeyinde bürokrat bırakmadan görevden aldılar
Yerlerine ise; kendi kafa yapılarına uygun kişileri atadılar.
Yargıyı bu kafa yapısına göre dizayn ettiler
Polisi, Jandarmayı, ve dolayısı ile TSK’yı aynı mantıkla yapılandırdılar.
Tüm bu kadrolara çoğunluğu cemaate yakın kişileri getirdiler.
Cemaatle ne güzel anlaşıyorlardı.
Gül..! gibi geçinip gidiyorlardı.
Hatta Sayın Fetullah Gülen Hoca Efendi 12 Eylül 2010 Halk oylaması için mezardakileri de kaldırıp oylamada EVET denilmesini istemişti.
Şimdi ise nodulun ucu kendisine battığı için beddua etmeye başladı.
(Burada bir not düşmek istiyorum. Ben şahsen ülkemizde bulunan cemaatlere eşit mesafedeyim. Hiç birini diğerine tercih etmem. Cemaatler ülkemizin bir gerçeğidir. Olaya böyle bakar ve saygı duyarım.)
Geçmişte birçok yazımda “Herkesin bir hesabı varsa Cenabı Allah’ın da elbette bir hesabı vardır.” diye yazmıştım.
Ne oldu ise oldu. Cemaatle ters düştüler.
Ustanın danışmanları bu defa ustayı yanılttılar.
Ortada hiç sebep yokken dershaneleri kapatacağım dedi.
Ne olduysa bu karardan sonra oldu.
Kankilerin arasına kara kedi girdi.
Benim asıl anlamadığım bir konu namaz kılarak, oruç tutarak hırsızlık yapanın acaba günahı daha mı az oluyor.
Günahından indirim mi yapılıyor.
Hırsız hırsızdır.
Hırsızın sağcısı, solcusu olmaz.
Hırsızlığı kim yapmışsa yakasına yapışılmalıdır.
Ancak benim hırsızım daha iyidir, en azından namazlıdır demek hırsızlığa ortak olmak demektir.
Günahların en büyüğüdür.
Bizden söylemesi.
NE MUTLU TÜRKÜM VE MÜSLÜMANIM DİYENE VE DİYEBİLENE.