Son günlerde çevremde ne zaman vatan konusuyla ilgili görüşler beyan edilse sayıları hiç de az olmayacak bazı kardeşlerimin, “Vatan, kazanılıp kaybedilebilen bir mefhum. Aslolan millettir. Milleti meydana getiren unsurlara zeval gelmesin, yeter ki.” manasında fikir beyanında bulunduklarını görüyor, işitiyorum.
Bu kardeşlerimin millet kavramıyla ilgili söylediklerine hiç itirazım yok ama bir şeye itirazım var.
Bizim için iki kıymet olan vatan ve millet arasında neden bir tercih mevzu edilir? Neden biri diğerinin ardına sıralanır? Size sorsam kalp mi, beyin mi daha önemlidir, hangisini muhafaza edelim diye, sahi cevabınız ne olur? Hangisini tercih edersiniz?
“Canım Türk teşkilatçıdır. Hemen yeni bir devlet kurar. Yeter ki millete zeval gelmesin. Zaten atalarımız da milleti yaşat ki devlet yaşasın, dememiş mi?” cümlelerini peşpeşe duyuyorum. Bu söz baş göz üstüne olmakla birlikte itirazım var?
Neye itiraz ediyorum, birlikte bakalım. Millet gibi çok önemli bir kavramı kutsarken vatanın ve vatandaşının hür ve bağımsız yaşamasını, güvenliğini, sağlığını, eğitimini, ekonomisini düzenlemek ve daha iyiye götürmekle mükellef olan devlet kavramının göz ardı edilmesine itirazım var. ( Bu arada belirtmeliyim ki devlet ve hükümet kavramlarının karıştırılmasına daha çok itirazım var. Bu karıştırmanın altında büyük bir cehaletin yattığını söylememe gerek yok, sanırım.)
Geçmişte de onu mu şunu mu daha değerli buluyorsun, diyerek önümüze saçma sapan tercihler sunanlar olmuştu. Bugün de var.
Vatanım olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’mde milli vasıflarımı kaybetmeden hür ve bağımsız yaşayarak, mevcut medeni seviyenin en üstüne çıkmayı ve bu uğurda terimizin her damlasını hasretmeye gönüllü olmayı seçmek varken neden vatan mı yoksa millet mi esastır, gibi bir seçenekle karşı karşıya bırakılıyoruz?
Bunun arkasındaki bilinçaltı korkusu vatanımızı kaybediyor oluşumuz ve biz teşkilatçı bir milletiz nasılsa yeniden toparlanırız, düşüncesi mi? Eğer öyleyse, eyvah!
Tarih devirleri boyunca harcanan özkaynakları, kaybedilen kıymetleri, yitirilen canları bir düşünün isterseniz. Devirler boyunca devlet yıkmaktan, vatan terk etmekten bıkmadık mı? Vatan bir çadır mı ki kolayca yıkıp tekrar kuralım. Kaldı ki tatil için gittiğinde çadırını bile istediğin yere kuramıyorsun. Devlet kurmak, toprağı vatan yapmak kolay mı? Oyun mu bu? Kaldı ki bu düşünceyi savunanların arasında çocuk oyunu kurmaktan acizler de var.
Vatan; üzerinde yaşadığımız, doğup büyüyüp gönendiğimiz toprak parçası mı sadece? Vatan, toprak altındaki ve üstündeki yiğitleriyle vatandır. Vatan, onun uğruna ölmek ne ki onu yüceltmek için canını dişine takanlarıyla, uğrunda gelecek her türlü çileye “eyvallah” diyebilecek evlatlarıyla kocasıyla, genciyle, balasıyla vatandır. Peki, o toprak parçasına vatan anlamını yüklemek için ne gereklidir? Daha evvelce toprağa kanını ve terini akıtmışların kanını, ülküsünü, hayalini, bilincini, azmini taşıyor olmak gereklidir. Yani mensup olduğumuz milletin asaletini alnında bir ışık gibi gittiği her yere, bastığı toprağa, baktığı ufka taşımak gereklidir.
Millet olma bilinci ise çok çok mühimdir. Millet olursan vatan yükselir. Bu yüzden vatan ile millet kavramını asla birbirinden ayrı tutmamak gerekir.
Ben Türk Milleti’nin bir ferdiyim. Etnik kökenim de Türk ama olmasaydı da böyle bir milletin ferdi olmaktan onur duyardım. Çünkü Türk, töreli demektir. Bunu ezbere veya hamaset olsun diye söylemiyorum. Türk, kelime kökeni itibariyle törük kelimesinden türemiştir. Törük, töreli demektir. Daha sonra kelime türük yani türeyen anlamına evrilmiş ve ikinci hecedeki ü seslisi zaman içinde düşerek “Türk” şeklini almıştır.
Töre nedir? Birçok ışığın birleşmesiyle oluşmuş bir ışık huzmesi olan Töre, milleti ve devleti yaşatmaktır. Demek ki milleti ve devleti yaşatan törelidir yani Türk’tür. Etnik kökeni her ne olursa olsun vatan toprağı üzerindeki devletini ve üzerindeki milletini yaşatma gayesiyle çalışan, katkı sağlayan, hayalini kuran, hedef belirleyip o hedefe yürüyen herkes Türk’tür. İşte Atatürk’ün “Ne mutlu Türk’üm diyene” sözü tam da burada yerini bulmaktadır. Diğer bütün gayesini, bu ana gayenin altında kümeleyen, ülkesinin ve milletinin daha iyiye ve güzele ilerlemesi için çalışan, bu gayretinden onur duyan herkes Türk’tür.
İşte bu bilinç ve onurla dünden daha çok ve daha farkında olarak vatanımızı, devletimizi ve üzerinde yaşayan aziz milletimizi hak ettiği medeni seviyenin üstüne çıkarmak vazifemizin bilincinde olarak ve bizleri oyalayacak her türlü tartışmayı geride bırakarak gayemize odaklanmak zorundayız. Başka vatanımız yok. Başka vatana ihtiyacımız da yok.
Bugünlerde Nesime Ceyhan arkadaşımın, “İki yıl güneşin doğup battığını, baharda mı yazda mı olduğumuzu bilmeden, kapandığım odamdan çıkmadan hazırladım” dediği çalışmalarından birini okuyorum. Adı, Osmanlı Dağılırken Ağlayan Hikâyeler- Balkan Savaşı Hikâyeleri. 1912-13 yıllarında o günkü gazetelerde neşredilmiş hikâyeleri derleyip yayınlamış, sağ olsun.
Her hikâyede saatlerce ağlıyorum. Balkanlar yüz küsur yıl önce vatandı. Kaybedildi. Kerkük, Türk’tü. Kırım vatandı. Girit, Kıbrıs’ın tamamı, Batum vatandı. Bakın asırlar öncesine gitmeden söylüyorum. Tarihte kaybettiğimiz Türk vatanlarının adını yazmaya kalksam sayfalar yetmez. Tuna deyince içinizden bir şey kopmuyor mu? Bu aymazlıkla devam edersek Kızılırmak, Dicle, Fırat, Asi deyince de içimiz cız edecek. Evet, Allah korusun ama sen korumazsan Allah niye korusun? Sen Allah’ın torpilli kulu musun?
Etle tırnağını ayır bakalım dayanabilirsen. Vazgeç bakalım iki gözünün birinden. Başına ev ocak kurmaktan acizler bir de vatan ve devlet kurmaktan söz ediyorlar ya en çok da buna kızıyorum.
Vatan sadece toprak parçası mı efendiler? Tam da burada nasıl anmam Namık Kemal’i ve onun Vatan Makalesini. Tabi mecburen günümüz yaşayan Türkçe’sine çevrilmiş hâliyle.
(…) “insan vatanını sever. Çünkü tabiatın, yani Allah’ın bağışladığı şeylerin en parlağı olan göz, dünyaya ilk baktığı zaman vatan toprağını görür. İnsan vatanını sever. Çünkü vücut hamurunun mayası vatandandır. (…) İnsan vatanını sever. Çünkü hürriyeti rahatı, hakkı, menfaati vatan sayesinde ayakta kalabilir. İnsan vatanını sever. Çünkü varlık sebebi olan atalarının sakin mezarlığı ve çocuklarının meydana geleceği yer, vatandır. İnsan vatanını sever. Çünkü vatan çocukları arasında dil birliği, menfaat birliği ve birbirine fazla alışıklık olduğundan, gönül yakınlığı ve düşünce kardeşliği doğmuştur.”
Özellikle son cümle üzerinde biraz duralım. İç ve dış şer odaklarının, Türkiye’min içinde ayrılıkları kaşıyarak kanatmaya çalıştıkları etnik ayrımcılık meselesinden çıkış yolu buradadır. Etnik kökeni ne olursa olsun vatan çocukları arasında gönül yakınlığı ve düşünce kardeşliği doğmuştur. Bu, vatan sayesinde olmuştur. Hemen Vatan Makalesine bakmaya devam edelim.
“İnsan vatanını sever. Çünkü insan vatanla mevcut olan hâkimiyetin bir kısmını gerçek anlamda kullanma hakkına sahiptir. İnsan vatanını sever. Çünkü vatan, öyle bir galibin kılıcı veya bir kâtibin kalemiyle belirsiz hatlardan, sınırlardan ibaret değil; millet, hürriyet, menfaat, kardeşlik, hakları kullanma, hâkimiyet, atalara hürmet, aileye sevgi, çocukluk hatıraları gibi birçok yüce duyguların toplanmasından oluşmuş, mukaddes bir düşüncedir.”
Makale uzundur. Alınacak dersler de çoktur. Ben daha fazlasına burada yer veremeyeceğim ama Namık Kemal’in şu önemli tespitini hatırlatmadan da edemeyeceğim. “Bir millet vatan sevgisinden nefesini ayırırsa, vatanını sevmezse çok zaman geçmez vatanını, vatan sevgisiyle dolu olan başka milletlerin istilası altında görür. Nitekim bir kavim ateşli silahtan elini çekerse, pek az zaman içinde o silahı, düşman eliyle kendi göğsüne çevrilmiş bulur.”
Bulmadık mı? Kıymetini bilmediğimiz toprakların bugün başkasına yâr, başkasına vatan olduğunu görmedik mi? Tanrı dağlarından Alplere kadar yüreğimizde dağ silsileleri gibi hicran yaraları yok mu? Türkü türkü kanamıyor mu bağrımızda, dilimizde, özümüzde hatırası kalan eski Türk yurtları?
Teşkilatçılığımız nimet mi külfet mi, sorusunu zihnimden atamıyorum. Tarihin en eski milleti, medeniyetin en kadim ustası Türklerin bugün Batı medeniyetine öykünür duruma düşmesinde bu devlet yıkışlarımızın bir payı yok mu? İlimde, bilimde, teknolojide en üst seviyede olmamız gerekirken biz hâlâ vatan mı, devlet mi, millet mi tartışmasındaysak torunlarımızın bu vatanı da kaybetme ve yeniden devlet olabilmek için uğraşmak zorunda olacakları endişesi hiç de yersiz gelmiyor bana.
Hakikaten titreyelim yahu ve kendimize gelelim. Biz asil Türk Milleti’nin evladı olarak vatanımızı, devletimizi üzerinde yaşayan insanıyla güzel lisanı Türkçe’mizle korumak ve yüceltmek zorundayız. Millet olma vasıflarımızdan herhangi birine gelebilecek tehditlere karşı durarak, hesap sorarak ilelebet Türk bayrağının dalgalandığı Türkiye Cumhuriyeti adlı vatanımızı korumak yetmez, yüceltmekle görevliyiz. Bunun için vatanım üstünde oynanan oyunları, milletimin kafasını bulandıran zehirli fikirleri fark etmek yetmez, bertaraf etmeliyiz.
Aziz Türk Milleti’nin onurlu bir ferdi olarak, diyorum ki kısır tartışmaların içine çekerek zamanımızı, imkânımızı, kıymetlerimizi çarçur etme niyetinde olanlara da yasal haklarımızı kullanarak engel olmalıyız. Bunu, vatanımızın kanımızda dolaşan suyu, toprağından gelen mineralleri, oksijeni; çocukluğumuzdan bugüne gönül telimizi titreten türküleri, hikâyeleri, tarihi, hatıraları; mavi semadaki beyaz bulut, denizdeki yakamoz, içimizi ısıtan güneş; dünyaya gelmeden evvel genlerimize işlemiş atalardan miras vatan, millet, hürriyet aşkı; mavi göğün kırmızı beyaz süsü, ay yıldızım emrediyor.
Hocam tebrik ederim.gaflete dalanlar bu makaleyi okumalı ki vatan - millet ne demekmiş hıfzetmeli.bu işlerin hafife alınır yanı olamaz.bizim neslimiz Doğu Almanya,Çekoslovakya,Macaristan vb. örnekleri görerek sivil bir kalkışma ile vatanı korumaya aldı.neye güvenerek ? milletine elbette.dünyada bir başka benzer hareket yoktur.yıllar sonra daha yakınlarda bir Rus yetkili "sıcak denizlere inmemizi bozkurtlar engelledi " diyerek gerçeği söylemiştir.ne mutlu türküm diyene.selam ve saygılarımla.