Türkiye Kritik bir süreçten geçiyor.
Çok küçük şeyler dahi büyütülebiliyor.
Bir kibritle bir orman yanıyor.
Türkiye’de kısa zamanda alevlenen bir toplumsal hareket var. bu toplumsal hareketin adını ne koyarsanız koyun…
Sonuçta toplumsal hareket…
Marjinal guruplar, halk ayaklanması, başkaldırı, isyan, veya dış mihrakların oyunu… Adı ne olursa olsun; sonuç itibariyle toplumsal bir hareket söz konusu.
Esas olan şey, bir kibritle alevlenen orman var mıdır, yok mudur? Ormanın içindekinin pelit, kavak, çam, gürgen olup-olmamasının ne önemi var; sonuçta orman…
Bu anlamda mesele yangını alevlendirmek değil, maksat söndürmeye çalışmak olmalıdır..
Gezi park olaylarının açıklamasını iki ağaç deyip geçiştirmemek lazımdır. Bu iki ağaç ormanın içinde ki iki ağaçtır sadece…
“Rüzgar eken fırtına biçer”
Yani ne ekerseniz onu biçersiniz…
Türkiye’nin düşmanlarının her zaman var olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun aksini iddia eden yoktur sanırım.”Su uyur düşman uyumaz” Atasözümüz her dönem ve her devirde geçerli olmuştur.
Toplumsal hareketler bir sel gibidir. Şuur ve akıl aranamaz. Toplum mimarları, mühendisleri ile idare edilen bir dünyada yaşıyorken siz birikerek gelen suyun önüne engeller koyarak daha çok biriktirmiş olursunuz…
Bu gün birçok sendika iş bırakıyor.
DİSK (Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu), KESK (Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu), TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği), TTB (Türk Tabipleri Birliği), TDB (Türk Diş Hekimleri Birliği) gibi…
Ne olacak şimdi hep birlikte göreceğiz.
Bu Sendikalar sessiz sedasız bir yürüme ile geçişeceğini sanmıyorum.
Yapılan açıklamada, halkın hak ve özgürlüklerinden vazgeçmeyen ısrarlı direnişi karşısında, AK Parti iktidarının halka karşı, dünyanın gözleri önünde bir saldırı kampanyası başlattığı ileri sürülerek, bu sendikalar bir araya geliyor.
Selin önündeki barikatlar ne kadar dayanır bilemem ama Türkiye bu keşmekeşliğin içinde sıkılıyor, bunalıyor ve geleceğine endişeyle bakıyor.