Bu yazıda, insanın doğası ve siyasetle olan karmaşık ilişkisi ele alınmış, tarihsel ve felsefi bakış açılarıyla insan doğasının siyaset üzerindeki etkisi anlatılmıştır. Yerel seçimlerin yaklaşmasıyla, bu ilişkinin yerel yönetimler ve toplum üzerindeki önemi vurgulanmış, vatandaşların seçimlere aktif katılımının demokrasinin temel taşı olduğu belirtilmiştir. Yerel seçimlerin, toplumun refahı ve gelişimi için kritik bir fırsat olduğu ve vatandaşların bu süreçte bilinçli kararlar almasının önemi üzerinde durulmuştur.
Hemen şu şekilde bir giriş yapalım; Dünya, mananın çöktüğü, maddenin yükseldiği bir alem haline geldi. Teknolojinin hızla ilerlediği bu çağda, insani unsurlarımızın kaybolduğunu fark etmiyoruz bile. İnsani taraflarımız yükselmeli ve yozluğumuz kaybolmalı iken, düştüğümüz durum vahim değil mi?
İnsan nedir insana bir bakalım; Kimdir insan? Kimilerine göre iki ayağı üzerinde yürüyen bir canlı, kimilerine göre konuşan bir hayvan, kimilerine göre ise düşünen bir varlık...
İnsan üzerine herkesin kendi meşrebi, bilgisi ve inancı ölçüsünde yaptığı tanımlar, insanı birbirinden farklı pek çok tarife konu yapmıştır. Ancak onu yaratan, efradını cami ağyarını mani şekilde ifade edebilmiştir: “Andolsun ki insanı en güzel şekilde yarattık. Sonra da onu aşağıların aşağısına çevirdik.” (Tin, 95/4-5.)
İnsan, iyiliğin, doğruluğun, güzelliğin aynası olabileceği gibi, kötülüğü, yanlışlığı ve çirkinliği de yansıtabilen bir fıtratta olduğunu gösterir. Tüm iyi hasletler kadar kötülükleri de bünyesinde taşıyan insan, hayat sınavında önüne konulan fırsatlar ve tehlikelerle karşı karşıyadır.
Biz insanlar, Allah’ın da buyurduğu gibi, zübde-i alem miyiz yoksa efsali safilin miyiz? Oturup düşünme vaktidir. Eşref-i mahlukat olan insan, efsali safilin çukuruna gömülebilir veya zübde-i aleme yükselebilir. Allah'ın verdiği akıl ve ruhundaki cevherlerle yürüyen insan, gerçek anlamda insan olma hürriyetine kavuşabilir.
İnsanın potansiyel olarak sahip olduğu olumsuz özellikler, Kur’an-ı Kerim’de belirtilen cahillik, zalimlik, kan dökücülük, bozgunculuk, sabırsızlık, tamahkarlık, cimrilik gibi vasıflarla kendini gösterir. İnsanın bu özellikleri, onun toplumsal ve siyasal hayatını da derinden etkiler.
Platon'dan Aristo'ya, Machiavelli'den Rousseau'ya kadar birçok filozof, insanın psikolojik özelliklerinden yola çıkarak toplumsal ve siyasal sistemler kurmuştur. Ancak hiçbiri insanı değiştirememiş, insanın doğasını keşfetmek toplumu da, siyaseti de dönüştürmemiştir.
Marx’ın “homo faber” olarak tanımladığı insan, çalışarak ve üreterek hayvanlar gibi doğaya bağımlı olmaktan kurtulur. İnsan emeği ve işiyle kendi varlığını ortaya koyar. Ancak bu süreçte emeğine ve emeğinin ürünlerine yabancılaşır ve köleleşir. İnsan ancak emeğinin bilincine varıp, onun ürünlerine sahip olma mücadelesi verdikçe özgürleşir. Tüm bu teoriler, insanın doğasını keşfetme ve bu doğaya en uygun toplumsal ve siyasal yapı kurma iddiası içindedir. Ancak pratikte bu teorilerin sonuçları tartışmalıdır. İnsanı “mutlu kılma” amacıyla düzenlenmiş siyaset teorileri ve siyasal sistemlerin gerçekleri ve sonuçları, siyasetin karmaşık doğasının ve insanın değişmez özelliklerinin bir yansımasıdır.
Bu teoriler, insanın doğasını temel alarak siyasal sistemler kurmuş olsa da, insanın temel nitelikleri ve içsel çatışmaları aynı kalmıştır. Siyaset ve toplum üzerine kurulan bu teoriler, insanın iyilik ve kötülük arasındaki mücadelesini, toplumsal düzen ve kaos arasındaki gerilimi göz ardı edememiştir. İnsanın doğası, siyasetin ve toplumsal yapıların temelinde yer alır, ancak bu yapılar insanın doğasını dönüştüremez.
İnsan, her zaman hem bireysel hem de toplumsal çıkarları arasında bir denge kurmaya çalışır. Bu denge, bireyin özgürlüğü ile toplumun düzeni arasındaki ilişkiyi yansıtır. İdeal bir toplumsal düzen, bireyin hürriyetini korurken toplumsal ihtiyaçlara da cevap verebilen bir yapı oluşturmalıdır. Yine de insanın doğasının anlaşılması ve siyasetin bu doğaya uygun şekilde düzenlenmesi, toplumsal adalet ve eşitlik arayışının önemli bir parçasıdır. İnsanın özgürlük arzusu, adalet duygusu ve toplumsal sorumluluk bilinci, siyasetin ve toplumun şekillenmesinde önemli rol oynamaya devam eder.
İnsan doğasının anlaşılması ve bu doğaya uygun siyaset teorilerinin geliştirilmesi, toplumsal ve siyasal düzenin sürekli bir gelişim sürecinde olduğunu gösterir. İnsanın doğasını anlamak, onu değiştirmek değildir; ancak insanın doğasına uygun toplumsal ve siyasal yapıların kurulması, insanın yaşam kalitesini ve toplumsal refahı artırabilir. Bu süreç, insanın kendisini ve toplumu daha iyi anlamasını ve geliştirmesini sağlar. İnsan ve toplum, her zaman değişim ve gelişimin bir parçasıdır ve bu süreçte siyasetin rolü, insanın iç ve dış dünyasının dengesini sağlamaktır.
Bu dengenin sağlanması, siyasetin ve toplumun sürekli bir uyum içinde olmasını gerektirir. İnsanın iç dünyasındaki değişim ve gelişim, siyasetin ve toplumsal yapıların da dönüşmesini zorunlu kılar. İnsanın özgürlük arayışı, adalet duygusu ve toplumsal sorumluluk anlayışı, zaman içinde değişebilir ve bu değişimler siyasetin de evrilmesine neden olur.
İnsanın siyaset üzerindeki etkisi, sadece kendi içsel dünyasıyla sınırlı değildir. Toplumsal olaylar, ekonomik koşullar, teknolojik gelişmeler ve kültürel değişimler de siyasetin şekillenmesinde önemli rol oynar. Bunlar, insanın düşünce yapısını, değer yargılarını ve toplumsal beklentilerini etkileyerek, siyasetin yönünü değiştirebilir.
Öte yandan, siyaset ve toplumsal yapılar da insanın düşünce ve davranışlarını etkileyebilir. Siyasal sistemler, eğitim politikaları, yasal düzenlemeler ve toplumsal normlar, bireylerin düşüncelerini, inançlarını ve davranışlarını şekillendirebilir. Bu etkileşim, hem bireyin hem de toplumun sürekli bir gelişim içinde olmasını sağlar.
Siyaset ve insan doğası arasındaki ilişki, karmaşık ve dinamik bir yapıya sahiptir. İnsan doğasını anlamak ve bu doğaya uygun siyaset teorilerini geliştirmek, toplumsal düzenin ve insanın refahının artırılması için önemlidir. Ancak bu süreç, sürekli bir öğrenme, uygulama ve yeniden değerlendirme gerektirir. İnsan ve siyaset arasındaki bu etkileşim, toplumun ve bireyin sürekli gelişimi için hayati öneme sahiptir. Her bireyin ve toplumun aktif katılımı, sorumluluğu ve bilinci, daha adil, özgür ve refah bir toplumun inşasında kritik rol oynamaktadır.
Bu süreçte, bireyler ve toplumlar arasındaki etkileşim, toplumsal dönüşümü ve siyasal evrimi yönlendirir. İnsanın temel ihtiyaçları, arzuları ve korkuları, siyasi liderlerin ve kurumların politikalarını şekillendirirken, bu politikalar da bireylerin günlük hayatlarını, özgürlüklerini ve haklarını etkiler. Siyasi kararlar, toplumsal adaleti, eşitliği ve refahı etkileyen temel faktörlerdir.
Toplumsal adaletin sağlanması ve eşitlikçi bir toplumun inşası için siyasetin insan merkezli olması gereklidir. Siyaset, bireylerin haklarını, özgürlüklerini ve ihtiyaçlarını gözetmeli, toplumun çeşitliliğini ve zenginliğini kucaklamalıdır. Bireylerin çıkarlarına hizmet eden politikalar, toplumun genel refahına da katkı sağlar.
İnsanın siyasal ve toplumsal katılımı, demokrasinin temelini oluşturur. Aktif vatandaşlık, bireylerin kendi toplumlarının şekillenmesinde söz sahibi olmalarını sağlar. Siyasal katılım, sadece seçimlerde oy kullanmakla sınırlı değildir; aynı zamanda kamusal tartışmalara katılmak, sivil toplum örgütlerinde yer almak ve toplumsal hareketlerde bulunmak da buna dahildir.
Siyaset ve insan arasındaki bu etkileşim, aynı zamanda kültürel ve sosyal değişimlerin de bir parçasıdır. Toplumun değer yargıları, inançları ve normları zaman içinde değişir ve bu değişimler siyasal sistemler ve politikalar üzerinde etkili olur. Öte yandan, siyasal kararlar ve uygulamalar da toplumsal değerleri ve kültürel yapıları etkiler.
Sürdürülebilir bir toplum için, ekonomik, sosyal ve çevresel politikaların entegre bir şekilde ele alınması gereklidir. Siyaset, toplumun geleceğini şekillendirirken, ekonomik kalkınmayı, sosyal adaleti ve çevresel sürdürülebilirliği dengeli bir şekilde gözetmelidir.
Nihayet, siyaset ve insan arasındaki ilişki, sürekli bir etkileşim ve değişim sürecidir. İnsanın ihtiyaçları, değerleri ve beklentileri siyaseti şekillendirirken, siyaset de insanın yaşam kalitesini, özgürlüklerini ve haklarını etkiler. Bu etkileşim, toplumsal gelişimin ve dönüşümün temelini oluşturur ve hem bireyler hem de toplum için daha iyi bir gelecek inşa etmek için hayati önem taşır.
Bu etkileşim ve dönüşüm süreci, özellikle yerel seçimlerin yaklaşmasıyla daha da önem kazanmaktadır. Yerel seçimler, vatandaşların kendi toplulukları ve yaşam alanları üzerinde doğrudan etki sahibi olmalarına imkan tanır. Bu seçimlerde, yerel yönetimleri ve politikaları belirleyecek yöneticiler ve siyasetçiler seçilecektir.
YEREL SEÇİMLER YAKLAŞIRKEN
Yerel seçimler, bireylerin toplumsal ve siyasal süreçlere katılımını somutlaştıran önemli bir fırsattır. Bu seçimler, vatandaşların kendi yaşadıkları yerlerin geleceğini şekillendirme, yerel sorunlara çözümler üretme ve topluluklarının refahını artırma şansı sunar. Dolayısıyla, seçilecek yerel yöneticilerin, insan odaklı politikalar geliştirmesi, toplumun ihtiyaç ve beklentilerini dikkate alması ve yerel halkın yaşam kalitesini yükseltmeye yönelik adımlar atması büyük önem taşır.
Vatandaşlar olarak yerel seçimlere aktif katılım göstermek, demokrasimizin temel taşlarından biridir. Yerel yönetimlerin, toplumun tüm kesimlerini kapsayıcı, şeffaf ve hesap verebilir olması, yerel demokrasinin sağlıklı işleyişinin temelini oluşturur. Bu nedenle, seçimlerde oy kullanırken, adayların geçmiş performanslarını, vaatlerini ve yerel topluma sağlayacakları katkıları dikkatle değerlendirmek gereklidir.
Yazımızın amacı yerel seçimler yaklaşırken, vatandaşlarımızın siyaset ve insan ilişkisi üzerine düşüncelerine katkıda bulunmak ve yerel seçimlerin önemine dikkat çekmektir. Yerel seçimlerde vereceğimiz kararlar, yerel toplumun refahı, gelişimi ve yaşam kalitesinin yükseltilmesinde kritik bir rol oynar.
Bu seçimler, demokrasimizin güçlendirilmesi ve yerel toplumların daha iyi bir geleceğe yönlendirilmesi için bir fırsattır. Vatandaşlar olarak bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmek, demokratik süreçlerimize katkıda bulunmak ve yerel topluluklarımızın daha parlak bir geleceğe ulaşmasını sağlamak bizim elimizdedir. Sağlıcakla kalın.