Cumhuriyetimizi çok seviyoruz. Bu rejimin Türk Milletine sayısız hizmetleri vardır. Ancak cumhuriyetin bazı alanlarda başarısızlıkları da vardır. Bunları da çekinmeden bir özeleştiri olarak ortaya koymalıyız. Bu başarısızlıkların başında ADALET SİSTEMİMİZ gelmektedir. Cumhuriyetin adalet tarihinde beş büyük “kumpas” ve çok sayıda küçük ara “kumpaslar” vardır. Şu hususu da berterek bu “kumpas”ların beş âdetini kısaca açıklayalım: Cumhuriyetin kuruluşundan 2000’li yıllara kadar adalet CHP zihniyetinin vesayeti altındaydı. Bazı düzgün işler olmakla beraber çok sayıda ideolojik, taraflı ve evrensel hukuka uymayan kararlar verilmişti. Şimdiki vesayetçiler de onları kıyasıya eleştirirlerdi. Son on yıldan beri durum değişti. Vesayet, o zaman ağır eleştiriler yapan din simsarlarının eline geçti. On yıllık tecrübe bize şunu gösterdi: Bunlar ne kul hakkı tanıyor ne de evrensel hukuk ilkelerini tanıyor. Halk deyimi ile söylersek bunların adaleti “RABBANA, HEP BANA !” adaleti biçiminde gerçekleşiyor. Bu girişten sonra “kumpas”lara gelelim:
İSTİKLAL MAHKEMELERİ
İstiklal Mahkemeleri cumhuriyetin kuruluşundan önce kuruldu(1920). 1927’ye kadar iki kez daha kuruluş ve işlevleri yeniden düzenlendi. Bunlar, asker kaçağı, hırsız, çeteciler, düşmanla işbirliği yapan kimseler ve benzeri daha birçok kimseyi yargılamak için kuruldu. Yapılarında hukukçu yok gibiydi. Asker ve bürokratlardan oluşmuşlardı. Temyiz sistemleri yoktu. İki binden fazla şahsın idam edilmesini sağladılar. Din sömürücülerinin dediği gibi beş yüz bin kişi asılmadı. Ama adalet ve evrensel hukukla ilişkileri yoktu. Osmanlı’nın son hain “kumpas” mahkemeleri olan Nemrut Mustafa Divanı adlı mahkemelere benziyorlardı. Adalet dağıtma bakımından aralarında fark yoktu, ama İstiklal Mahkemeleri vatan hainlerini, Milli Mücadeleye karşı olanları yargılıyordu, Nemrut Mustafa da vatanseverleri(Boğazlayan Kaymakamı Kemal Bey gibi) yargılıyordu. Bu mahkemeleri en iyi tanımlayan Uğur Mumcu’dur. “Bunlar infaz kurullarıdır” demiştir.
“TÜRKÇÜLÜK TURANCILIK DAVASI” MAHKEMELERİ
Milli Şef İsmet İnönü’nün Sovyet Rusya korkusundan sarıldığı ve bir algı operasyonu ile kötülediği Turancılık ve Türk Milliyetçiliği yargılanmıştır. Önce Nazi Almanya’sına kuyruksallayanlar, Almanya yenilince Sovyetlerin hoşuna gidecek bir şey yapalım dediler. Yalanlarla ve Turancılıktan korkan Sovyetçi komünistlerin algı saldırıları ile ülkenin en üstün vatanseverlerini hapislere doldurdular. Tabutluklarda aylarca işkence yaptılar. Merhum Başbuğ Türkeş de bunlardan biri idi. Uzunca bir süre yatıp, beraat ederek çıktılar.
1960 DARBESİ MAHKEMELERİ
DP iktidarı muhalefetle anlaşamayınca anayasayı fiilen askıya aldı. Yasama, yürütme ve yargıyı fiilen Tahkikat Komisyonu adı verilen ve DP milletvekillerinden oluşan bir kurula devretti. Buna paralel olarak pek çok hukuk dışı tedbir alındı. Bu sorunlar demokratik olarak aşılacak yerde 27 Mayıs 1960 darbesi gerçekleşti. Mahkemeler kuruldu. Tamı tamına bir “kumpas” mahkemeleri oluverdiler. Hatalarına karşılık, önemli devlet adamları olan üç insan idam edildi. Sosyal doku bozuldu. Bu mahkemelerin adalet, hukuk ve insanlıkla ilgileri yoktu. Bunu en iyi anlatan bir söz vardır: Avukatlardan birisi bu “kumpas” mahkemesinin hâkimine bir hukuksuzluk olduğunu iletiyor. O da “Bunları buraya tıkanlar böyle istiyor” , diyor. İşte size bir garabet adaleti.
12 EYLUL 1980 DARBE MAHKEMELERİ
İstiklal Mahkemeleri ile başlayan adaletsizlik bir alışkanlık haline geldiği için önceki mahkemelerde ortaya konan adaletsizlik bin katına çıkıyor. Bunu en iyi anlatan bir söz var. Bu sözü darbenin lideri söylemiş. Bu darbeci hem televizyonda hem de yazdığı kitapta “Soldan çok adam astık, dedik ki biraz da sağdan asalım.” Adalete bak, hukuka bak…Gel de lanet okuma.
ERGENEKON VE BALYOZ MAHKEMELERİ
Günümüzde devam eden bu mahkemelerin hemen tüm delilleri uydurma, hâkimleri aşırı bağımlı,”haşhaşilik” derecesinde ideolojik kimselerden oluşan “infaz kurulları” ından oluşturulmuştur. Hukuk, adalet, kul hakkı, insan hakkı vb. asla mevcut değildir. Bundan önceki dört ”kumpasın” aksine buradaki adaletsizliğin ve çürümüşlüğün mimarı İslamcı geçinen kimselerdir. Sonra birbirlerinden ayrılmışlar, suçu birbirlerinin üzerine atmağa kalkışmışlardır. Her iki taraf da aynı oranda suçludur. Bu mahkemelerin delilleri ile ilgili olarak ABD ülkesindeki Boston kentinde yapılan bir sempozyuma sunulan bir bildirinin başlığı her şeyi çok açık olarak gösteriyor. Başlığın Türkçesi “Dijital uygulamalarda sofistike(becerikli) sahtekarlık örneği: Ergenekon ve Balyoz Davaları Delilleri”. Daha ne olsun.
2010 referandumundan sonra 1960 yılındakine benzer bir gelişme oldu ve halen süreç güçlenerek devam ediyor. Eskiden CHP’nin vesayetinde olan adalet, yüz misli bir ağırlıkla tam karşı tarafa AKP’nin vesayetine geçmiştir. Kısaca yasama, yürütme ve yargı en tepedeki şahsın eline geçmiştir.
Bu adalet, Abdurrahim Karakoç’un deyimi ile kötü yola düşmüştür. Kiminle fuhuş yapacağı belli olmuyor. Anlaşılıyor ki adalet terazisi, benim sevgili ülkemde, dengeye hiçbir zaman gelmeyecek gibi.
Allah(cc)tan ümit kesilmez. Bir mucize bekliyoruz. Denenmemiş olanlar milliyetçiler ile Marksistler kaldı. Kim olursa olsun, ne olursa olsun adalet tarafsız ve dengede olmalıdır. Kul hakkı ve milletin hakkı ölçümüz olmalıdır.