Yazar John J. PATICK, başkanlık sistemini “Demokrasiyi Anlama Kılavuzu” adlı kitabında şöyle anlatıyor. Kuvvetler ayrılığına dayanan sistemde:
1. YASAMA GÜCÜ: Yasalar özgür, bağımsız, yurttaşlar tarafından seçilmiş millet meclisince yapılır. Bu meclis muhalefetle birlikte oluşmalıdır. Seçmenler vekilleri özgür iradeleri ile seçerler. Seçimler fırsat eşitliği içinde yapılır. Bu şartlarda vekiller halka karşı sorumludur.
Türkiye’de seçimler demokratik değildir. Fırsatlar eşit değildir. Muhalefet rakip değil, düşman olarak görülmektedir. Vekiller halk tarafından doğrudan seçilmek yerine genel başkanlar tarafından belirleniyor, halk da bu belirlenmiş kimseleri seçmek zorunda kalıyor. Bu durum Türkiye’de yasama meclisinin bağımsız olmadığını açıkça gösteriyor. Seçim göstermelik oluyor.
2. YÜRÜTME GÜCÜ: Yasama meclisi demokratik olmayınca, yürütme organı yasama organını vesayet altına alıyor. Vekiller halka değil, genel başkana karşı sorumlu oluyor. Zaten genel başkanlar yürütmenin başına geldiği için yasalar bir kişi veya hükümetin isteğine göre tek elden oluşturuluyor. Bu sistemin demokrasi ile uzaktan veya yakından bir ilgisi yoktur.
3. YARGI GÜCÜ: Başkanlık sistemi ve demokrasinin diğer bir uygulama biçimi olan parlamenter sistemde yargı kesin olarak bağımsız olmalıdır. Atama, maaş verme ve diğer yargı işleri hem yasama hem de yürütmeden tamamen bağımsız olmalıdır. Türkiye’de 10 yıl öncesine kadar yargı bağımsızdır, diyenler vardı. Ama tam bağımsız değildi. 12 Eylül referandumundan sonra tahminlerimiz doğru çıktı ve yargı tamamen yürütmenin emrine girdi. Bunun aksini iddia edenin dürüstlüğüne bakılmalıdır, dürüst olamazlar. Oysa yargı yürütmenin hukuka aykırı iş ve eylemlerini denetleyecek yerde ülkemizde yargı tamamen yürütmenin yanlışları ve yolsuzluklarını örtmekle meşguldür.
4. BASIN VE MEDYA ÖZGÜRLÜĞÜ: Ülkemizde muhalif medya yok gibidir. TMSF yolu ile ve devlet ihalesi alan iş adamlarından toplanan karşılıksız olduğu iddia edilen paralarla kurulan çok geniş çaplı bir hükümet medyası vardır. Muhalif olan basına tarihte görülmemiş mali baskı vardır. Özgür medyasız demokrasi bir yalandan ibarettir.• HALK EGEMENLİĞİ: Vekilleri halk seçerse halk egemenliği var demektir. Genel başkanlar seçerse egemenlik genel başkanlarındır. Bu da demokrasi değildir.
• VEKİLLER HALKIN TEMSİLCİSİ OLMALIDIR: Türkiye’de vekiller genel başkanların temsilcisidir. Bu, demokrasi değildir. Demokrasi görünümlü ikiyüzlü bir diktatörlüktür. Doğrudan diktatörlük bundan daha namuslucadır. Vekiller halkın temsilcisi haline gelmedikçe demokrasi olmaz.
• DEMOKRASİDE İNSAN HAKLARI GEÇERLİDİR: Türkiye’de bu konu tartışmalıdır. Dünyanın hiçbir yerinde bu haklar gereği gibi sağlanamamaktadır.Türkiye demokrasinin diğer konularınd olduğu gibi bu konuda da en gerilerdedir.
• HESAP VERİLEBİLİRLİK: Demokratik ülkelerde her faaliyet ve uygulamanın hesabı verilmek durumundadır. Amerikan Başkanının eşinden bir öğün yemeğin hesabı sorulmaktadır. Türkiye Sayıştay’ının raporları Millet Meclisine sunulamıyor. Kimse iktidar yanlılarından ve yüksek makamlardan hesap soramıyor. Vesayet altında olan Meclis hesap soramıyor. Yalnız muhalif sayılan kimselerin üzerine hak, hukuk tanımadan gidiliyor.
• DİN ÖZGÜRLÜĞÜ VE LAİKLİK: Türkiye’de Atatürk’ün ölümünden kısa süre önce laiklik yasal hale gelmiştir. Atatürk çok beklemiştir. Önce Diyanet İşleri Başkanlığını kurmuştur. Dini çevreler onlarca fraksiyona ayrılmış, herbiri kendi ilkelerini dayatmıştır. Hatta Masonlar bile gökten indiğini iddia ettikleri kitaplarını dayatmışlar ve Atatürk bir konuşmasında o kitap ve benzer teşebüslere karşı “ Gökten indiği söylenen kitaplarla ülkeyi yönetemeyiz” sözü dinci çevrelerce istismar edilmiştir. O ise bu konuşmadan sonra Mason derneklerini kapatmıştır. Dinciler ise gökten inen kitapla KUR’AN’ın kastedildiğini ileri sürmüşlerdir. Oysa hem Atatürk hem de o dinciler mukaddes kitabımızın gökten inmediğini çok iyi bilirler. Çünkü onu gönderen her yerde vardır, sadece gökte değil. Atatürk doğru İslam’ın öğrenilmesini istiyordu. Zira laik bir ülkede Diyanet olmaz, yoktur.Ama o kurmuştur. Sonra devlet başkanı kutsal kitap tercüme ettirmez. Kısaca bir laiklik yasası vardır, ama Türkiye Batı anlamında laik değildir. Şimdilerde zaten hiç değildir.
• ANAYASAL DÜZEN: Demokrasilerde halk ile veya daha derinlemesine söylersek millet ile devlet arasında bir sözleşme vardır. Bunun adı anayasadır. Ona millet de devlet de uyar. Bizde anayasa en yetkililer tarafından ihlal edilir haldedir. Demokratik düzende asla ihlal edilemez.
YUKARIDAKİ İLKELERİN OLMADIĞI BİR ÜLKEDE HANGİ REJİM OLUR? ONU DA İKİNCİ YAZIDA BELİRTMEK ÜZERE.