Vefâtının 21. Yılında Son Şeyhü’l- Muharirîn
Kabaklı Hoca; edebiyat tarihçisidir. Hukukçudur. Maârifçidir. Gazetecidir. Bu vasıflarıyla, Türk fikir hayatına iz bırakanlardandır.
Vefâtının onuncu yılı münasebetiyle yazdığım ve Çıngı Dergisi’nin Mart-Nisan 2011 tarihli nüshasında yayınlanan “Bir Kültür Adamı: Ahmet Kabaklı” başlıklı yazımda, şunları söylemişim:
“Cumhuriyet'in ilânından bir yıl sonra, 1924 yılında doğan Kabaklı Hoca, bütün ömrünü, Türk dilinin, Türk edebiyatının ve Türk kültürünün gelişmesi, güzelleşmesi ve dallanıp budaklanarak geleceğe gür bir şekilde intikal etmesi için harcamış hakikî bir "kültür adamı"dır.
Kabaklı Hoca; yetmiş yedi senelik hayatının her ânını, Türklüğün şahlanması uğruna değerlendirmiş ve nihâyet bu hizmetlerinden dolayı kendisine 1996'da "Şeyhü’l- Muharrirîn" beratı verilmiştir.
O; Türkçe'yi ve Türk edebiyatını gençlerimize sevdiren adamdır. O; Türkçe'nin, dünyanın birkaç imparatorluk dilinden biri olduğunun şuûrunda olarak onu geliştirmeyi hedef alan bir Türkçe sevdâlısıdır.
O; yazı ve konferanslarıyla, Türklüğe hasım olan bütün emperyalist cereyanlarla mücâdeleyi mukaddes bilen bir dâvâ adamıdır.”
Bütün bunları, yazdığı değerli eserlerle de ortaya koymuş ve Türk milletinin hizmetine sunmuştur:
“Türk Edebiyatı (5 cilt), Kültür Emperyalizmi, Müslüman Türkiye, Mabet ve Millet, Mehmet Âkif, Yûnus Emre, Mevlâna, Ejderha Taşı, Bizim Alkibiades, Ecurufya, Sohbetler (2 Cilt), Temellerin Duruşması, Güneydoğu Yakından, Şiir İncelemeleri, Doğudan Doğuş, Sultanü’ş-Şuara Necip Fâzıl, Şâiri Cihân Nedim, Charles Dickens'ten tercüme Pik Vik'in Maceraları”.
Vefâtının 21. yılında, O’nun, 7 Nisan 1969 tarihli Devlet Gazetesi’nin ikinci sayfasında yayınlanan “DEVLET” başlıklı, -ne kadar ileri görüşlü olduğunu ispat eden- yazısından bir bölümü takdirlerinize sunuyorum:
Diyor ki:
“Rusya, Kızıl Çin, Orta Doğu ve Balkanlarda bugün 120 milyon Türk yaşıyor. Onlar, devletsiz oldukları için bugün esirdirler. Devletsiz, bayraksız, bahtsız, talihsizdirler. Yarın güçleneceğiz: Onları da devletler yapacağız. Başlarına devlet kuşu konduracağız. 15 yıla kalmadan yalnız bir tek Türkiye Cumhuriyeti değil, kardeş Türk Devletleri de olacak. Kıbrıs’ta bir devletin çekirdeği kuruluyor. Yakında başkaları da hazırlanacak. Türk genci buna inanmalıdır. Büyüme, çoğalma ülküsüne inanmalıdır. Bu dünyada hayat hakkı “iddia sahipleri”nindir. Ya büyüklük peşinde koşarsın, ya batarsın…
Onun için devletini ululaman, böyle bir nimete sahip olduğunun şükrü ile başlaman lâzım. Osmanlı’nın kanunlar üstü töresi “Devlet-i ebed müddet” ülküsü idi. Bunun için milleti, devletin adı ile “Osmanlı” diye çağırması bile mânâlıdır. İnsanlar, hükûmetler evet fânidir; fakat devlet, ebedî ve kalıcıdır. Sen öleceksin, devlet yaşayacak. Şehit olacaksın, canlar bağışlayacaksın. Çünkü devletsiz şeref, devletsiz mülk, devletsiz istiklâl mümkün değildir.”
Vefâtından sonra, Türk Edebiyatı Dergisi, Ahmet Kabaklı özel sayısı hazırlamıştı. Bu vesileyle; Mayıs 2001 tarihli Türk Edebiyatı Dergisi’nde, kendisine ithâf ettiğim “AĞLA YÜREĞİM, AĞLA” başlıklı şiirimi, O’nu, rahmetle anarak takdim ediyorum:
“Ağla yüreğim, ağla
Dünya sevdâlarına.
Şu geçen yıllarına
Ağla yüreğim, ağla!
***
Bir yıldız kaydı-göçtü
İlm-irfân yaydı-göçtü.
Bir dolunaydı-göçtü
Ağla yüreğim, ağla!
***
Çıkageldi Harput’tan;
Sesi, Dede Korkut’tan.
Duyuldu haber yurttan,
Ağla yüreğim, ağla!
***
Dağlandı dağ dağ, gönül;
Tutuştu çerağ, gönül.
Ördü aşktan ağ, gönül;
Ağla yüreğim, ağla!
***
Soldu bir yaprak daha
Kabardı toprak daha
Yanıp çarparak daha
Ağla yüreğim, ağla!
***
Alp idi, eren idi
Renk renk gül deren idi.
Kol-kanat geren idi
Ağla yüreğim, ağla!
***
Sular ummâna gider;
Âşık, cânana gider.
Kul, Yaradan’a gider;
Ağla yüreğim ağla!
***
Süz ey bulut, süz bizi!
Isıtır mı güz bizi!
Bıraktı öksüz bizi
Ağla yüreğim, ağla!
***
Kar yağar da baharda
Paklık olur civarda.
El aç, Rabb’e yalvar da
Ağla yüreğim, ağla!
***
Yoktur sevginin yeri;
Gizler toprak cevheri
Dünyadan gidenleri
Ağla yüreğim, ağla!
***
“Gün Işığı” hep ışır;
Sularsa çağıldaşır.
Bu yol nice yük taşır
Ağla yüreğim, ağla!
***
Hele ardından bir bak:
Bu tabut değil, kundak.
Ağla, yeşersin toprak;
Ağla yüreğim, ağla!
***
Güven, bu söz erine;
Dön, günün seherine.
Böyle güzel birine,
Ağla yüreğim, ağla!”
(TÜRK EDEBİYATI DERGİSİ, MAYIS 2001, SF. 13)